Suriye politikasında ayar sorunu

SURİYE’de artık Kürtleri de içine aldığı anlaşılan muhalefet grupları ile Baas rejimi arasında ülkenin pek çok bölgesine yayılarak devam etmekte olan çatışma durumunun uzun bir süre Türkiye’yi meşgul edeceğini düşünebiliriz.

Suriye’deki gelişmelerin nasıl farklı seyirler izleyebileceği konusunda başlıca şu senaryoları yapabiliriz:
MUHTEMEL SURİYE SENARYOLARI
Birinci senaryo, muhalefet hareketinin hiç beklenmedik bir ivme kazanarak güçlenmesi, yarattığı baskıyla rejimi kısa dönemde devirmesi ve ardından süratle demokrasiye geçilmesidir. Bu, Ankara’daki karar vericilerin bugünlerde muhtemelen en çok arzuladıkları senaryodur ama Suriye’nin iç dinamikleri dikkate alındığında hemen gerçekleşmesi zayıf bir olasılıktır.
Hesaba dahil edilmesi gereken bir başka senaryo, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın güçlenen muhalefet hareketinin yarattığı basınç karşısında geri adım atarak iktidarı muhalif gruplarla kontrollü bir şekilde paylaşacağı bir uzlaşı modeline razı olmasıdır. Ancak bu uzlaşının kotarılabileceği eşiğin çoktan geride bırakıldığı konusunda genel bir mutabakat var gibi gözüküyor.
Daha gerçekçi bir senaryo, çatışma halinin -yoğunluğu zaman zaman artarak, zaman zaman da düşerek- çok uzun bir zamana yayılmasıdır. Bu senaryo, bazı yerleşim merkezlerinin muhalif grupların kontrolüne de geçebileceği bir iç savaş halini anlatıyor.
Tümüyle dışlanmaması gereken bir senaryo daha var. O da Şam’daki Baas rejiminin bütün uluslararası baskılara ve içteki şiddetli muhalefete rağmen, giderek zorlanarak da olsa ayakta kalmasıdır. Karşılıklı olarak bütün köprülerin atıldığı hatırlandığında, bu olasılık Türkiye’yi çok zorlayacak bir senaryo gibi beliriyor.
POLİTİKA ÖZÜNDE DOĞRU, ANCAK...
Yukarıdaki senaryolardan hangisiyle karşılaşacağımızı şu an bilmiyoruz. Sanki en kötü durum senaryoları daha ağır basıyor gibi gözüküyor. Bu kaotik senaryolar Türkiye’ye dönük toplu göç hareketlerini de tetikleyebilir.
Hangisi gerçekleşirse gerçekleşsin, her senaryonun Türkiye açısından dış politika, güvenlik, siyaset ve ekonomi de dahil olmak üzere hemen hemen her alanda hayati sonuçları olacaktır.
Bu ölçüde belirsizlik içeren bir durum karşısında Türkiye’nin izlemekte olduğu tavır nasıl değerlendirilebilir?
Türkiye, “Arap Baharı” olarak adlandırılan rüzgârların esmeye başlamasıyla birlikte Ortadoğu’daki değişim ve demokrasi taleplerinden yana bir tavır almıştır. Tunus, Mısır ve Libya’da bu tutumun örneklerini gördük. Bu örnekler genel hatlarıyla bir doğrultu tutarlılığına işaret ediyor.
Dolayısıyla, Türkiye’nin ağırlığını Suriye’de kendi vatandaşlarına karşı acımasızca şiddete başvuran bir rejimden yana değil değişim talebini dile getiren halk kesimlerinden yana koyması bu politikayla uyumludur. Bu, bölgede tarihin akışı yönünde bir tavırdır.
Bütün mesele, yapılan tercih özünde doğru olmakla birlikte bu tercihin ifade edilmesindeki ayarların tutturulamamasıdır. Sıkça askeri güç kullanımını ima eden çıkışlar, Suriye’deki gelişmelerin doğrudan Türkiye’nin bir iç meselesi olarak takdim edilmesi, kullanılan söylemde aşırı sert tonların hakim olması, ayrıca konunun şahsileştirilmesi bu çerçevedeki başlıca sorunlar olarak karşımıza çıkıyor.
KÜRT SORUNU ÇELİŞKİ YARATIYOR
Türkiye’nin Suriye karşısında bu kadar ön plana çıkması bir dizi sakınca taşıyor. Bunlardan birincisi, bu ölçüde köşeli bir tutumun Batı’nın ileride Suriye karşısında askeri bir seçeneğe yönelmesi halinde Türkiye’den hemen katkı beklenmesine kapıyı şimdiden açık tutuyor olmasıdır.
Bir diğer sakınca, Türkiye’nin kendi iç sorunlarından, özellikle de Kürt sorununda demokratik açılımdan geriye düşüşün yarattığı çelişkili durumdan kaynaklanıyor. Suriye’deki rejimin muhalif grupları ezip geçmesi, Türkiye’de BDP kadrolarının toplu tutuklamalara maruz kaldığı, seçilmiş milletvekillerinin cezaevinde tutulduğu, Kürt siyasi hareketinin demokratik zemindeki yaşam alanının tümüyle daraltıldığı bir döneme denk düşüyor.
Ayrıca, Suriye karşısında bu ölçüde eleştirel bir tavır alan AK Parti hükümeti gelecekte benzer hareketler İran’da patlak verdiğinde aynı ilkeli tavrı Tahran’daki rejim karşısında da sergileyebilecek midir? Bu sorunun üzerinde şimdiden kafa yormamızda yarar var.
Yazarın Tüm Yazıları