Nazlana nazlana, söylene sızlana oraya giden ben masadan kalkamadım

Biri bana suşi sevip sevmediğimi sorsa cevabım büyük harfle yazılmış kocaman bir hayır olur.

Önüme değişik değişik suşiler gelsin, ben onları doya doya seyredeyim ama yemeyeyim.

Görselliklerine lafım yok.

Japonya deyince aklıma Kyoto'nun asude bahçeleri, kiraz çiçekleri, el yapımı ipek kağıtlar, siyah lake çanaklar, kapalı kutu Haikular, Tanizaki'nin romanları, her elbisesi bir heykel Miyake, Akira Kurosowa'nın filmleri, Günseli Kato'nun resimleri, No, Go, yığınla imge gelir de bir an için bile yemekleri gelmez.

Üstelik bu uzak diyardan ülkemize gele gele suşi geldi diye hayıflanıp dururum.

Geçen akşam Ayten Gökçer ve Cem Davran'la buluşmak için Sushi Co'ya gidiyoruz denildiğinde içim cız etti. Ne yalan söyleyeyim ayaklarım geri gitti.

Gaflet, delalet ve Sushi Co'ya ihanet.

Bu kadar olur.

Nazlana nazlana, söylene sızlana oraya giden ben, masadan kalkamadım.

Hem yemek hem sohbet...bitmedi.

8 BİN KİŞİLİK DAVET KAPASİTESİ

Sushi Co'nun adına aldanmayın. Teşvikiye Caddesi 133 numaradaki bu büyük lokanta sadece Japon yemekleri yenen bir yer değil. Çin ve Tayland yemekleri de var. Yani benim gözdelerim.

Evet, tutuculuğumdan ödün vermedim, suşi yemedim ama sebzeli tempura, Thai usulü Wonton çorbası, tavuklu marul dürüm, zencefilli çıtır levrek, sarmısaklı karides, hepsini tattım. Hepsine bayıldım.

Sushi Co'yu Selim Yalın ve ortakları açmış. Ataşehir'de, Levent'te Suadiye'de de şubeleri varmış. Bir de catering servisleri. Onun başında da Sermet Severöz var.

On kişilik ev yemeklerinden, sekiz bin kişilik açılışlara kadar servis yapıyorlar.

Olur da canınız bir gün elinizi soğuk sudan sıcak suya sokmadan arkadaşlarınızla Uzakdoğu yemekleri yemek isterse, arayın yeter. Özel tabaklarında gelsin sashimiler, sakeler..

Duyurulur.

KULİSTE BEDAVA YAPTIKLARIM İÇİN BUGÜN PARA ALIYORUM

Dediğim gibi o gece Cem Davran ve Ayten Gökçer ile birlikte Sushi Co'daydık.

Ayten Gökçer ile tanışmıştım. Eski zamanlarda, Ankara'da.

Bir de ikimizin ortak bir sevgilisi var: Sümbül.

Hiçbir şeyden konuşmasak Sümbül'den, onun kıvrak dilinden, keskin zekasından kimsenin başına gelmeyecek şeylerin nasıl olup da onu bulduğundan konuşarak sabahı edebiliriz.

Eski günlere gidebiliriz.

Cem Davran ise benim için muamma.

Bakalım, göreceğiz.

Önce barda oturduk, bir bardak içki içtik, sonra masaya geçtik.

Ben bu yemeklere hep arkadaşlarımla çıktım. Onlarla konuşurken ne not aldım ne teyp açtım.

Gerek de yoktu zaten, bildiklerimi yazacaktım.

Ama bu kez, ilk kez, anlatılanları sadece dinlediğim, kaydetmediğim için üzülüyorum.

Ne de olsa bellek, elek.

Neler mi konuştuk?

İki tiyatrocu bir araya gelince nelerden konuşursa ondan: Tiyatrodan. Yaşama sanatından.

Ve elbette tiyatro insanlarından, oyunlardan, oyunculuktan, kuliste dönen dolaplardan, unutulan repliklerden, tepilen tekliflerden, pişmanlıklardan, alkışlardan.

Bir de ikisini bir araya getiren yeni projeden. Yakında ATV'de başlayacak dizilerinden.

Bilmiyordum, Who's The Boss Amerika'da uzun yıllar oynamış bir diziymiş.

Şimdi Patron Kim adıyla Türkçeleştirilmiş, daha doğrusu bize uyarlanmış, bizden kılınmış. Provalarına ertesi gün başlıyorlarmış.

Cem, biraz kendinden söz etmesini istediğimde,yüzünde muzip gülümseme, ellerini kavuşturdu, iş başvurusu yapanlar gibi ‘‘Evliyim, iki çocuğum var‘‘ diye başladı. ‘‘Bir zamanlar Şehir Tiyatrosu'nun kulisinde bedava yaptığım işler için bugün bana para ödüyorlar‘‘ diye de bitirdi.

PİNTİ VASFİ RIZA'NINHEDİYESİ MAKYAJ SETİ

Arada Ömer Kavur'dan, yeni yetmeliğinde çevirdiği ve onu ünlü kılan Yusuf ile Kenan'dan, sonraki filmi Kahpe Bizans ve Balalayka'dan, Kemal Sunal'dan, televizyon dizilerinden söz etti.
Ama en çok Şehir Tiyatroları'nı anlattı.

Şehir Tiyatrosu'na, orada öğrendiklerine, rahle-i-tedrisinden geçtiği hocalarına çok şey borçlu olduğunu söylüyor.

Yanlış aktarmayayım; her şeyimi borçluyum diyor.

Ayrılık belli ona zor gelmiş.

Küçük bir ayrıntı: Vasfi Rıza'nın, Şehir Tiyatrosu'nun, sadece pintiliği konusunda hemfikir olunan bu büyük oyuncusunun kendisine makyaj takımını bıraktığını söylüyor.

Bu jest anladığım kadarıyla kavuğun geçmesi gibi bir şey.

Büyük oyuncular sahneden çekilirken kendilerine ait özel bir eşyayı yerini alacaklarını düşündükleri gençlere verirlermiş.

Usta ne düşünmüştü bilmiyorum ama ben sahnede izlediğim kadarıyla Cem Davran'ın oyunculuğunun Vasfi Rıza'nınkinden hem çok farklı, hem de kat be kat iyi olduğunu düşünüyorum.

Onunki Zobu'nunki gibi gag'lara dayanan bir oyunculuk gibi görülse de öyle değil.

Kendine hakim bir oyunculuk.

Hani ‘‘Oyuncu bazı rolleri oynar, komedyen bütün rolleri‘‘ derler ya Cem Davran da bana göre komedyen.

ÜNÜNDE GÜZELLİĞİNİNPAYI VAR MI BİLMİYORUM

Ayten Gökçer'e gelince; onun üstüne konuşmak haddim değil.

Büyük oyunların başrolleri. Müzikaller. Kiss me Kate'den My Fair Lady'e alkış, alkış, alkış. Kimileri, başarısını hep Cüneyt Gökçer'in, Ankara Devlet Tiyatrosu’nun gelmiş geçmiş en ünlü aktörünün, en güçlü yöneticisinin karısı olmasına bağlamak ister, yeteneğini görmezden gelir.

İsterseniz Sheakspeare'in karısı olun, bunca yıl, bunca rolün yeteneksizse kimselere verilmeyeceğini sanki bilmezler.

Ona soramadım: Ününde güzelliğinin de payı var mı bilmiyorum.

Böyle alımlı olmasa, yeşil fıstık bakmasa, yüzü belleklere kazınmasa da, bunca ünlü olur muydu acaba?

O gece işte bu iki komedyenle, komedyanın altında tragedya yattığını bilen bu iki oyuncuyla yemek yedim.

Tiyatroyu bir kez daha, onlardan dinledim.

SUSHİ CO:

ADRES: Teşvikiye Caddesi No 133 Teşvikiye. TEL: 0212 234 98 80

Büyük bir mekan ama rezervasyon yaptırmakta fayda var.

FİYAT: Biraz ne yediğinize ve ne kadar yediğinize göre değişmekle birlikte pahalı değil. 17 milyona bol seçenekli bir mönü de mevcut.
Yazarın Tüm Yazıları