Hizaya gel!

4 takımımız da UEFA'da hizaya geldiler. Bunların ikisi büyük geçinen, ikisi de ‘‘Küçük’’ dediğimiz takımlar. Ama o iki küçük de, yıllardır hep yatırım yapmış, kendini yarına, öbür güne hazırlamış, AB standartlarını yakalayan iki takımımız olmuş.

Askerlikte komutan ‘‘Hizaya gel’’ diye bağırır. Sıkıysa gelme, hemen tokadı yersin. 4 takımımız da UEFA'da hizaya geldiler. Bunların ikisi büyük geçinen, ikisi de ‘‘Küçük’’ dediğimiz takımlar.

Ama o iki küçük de, yıllardır hep yatırım yapmış, kendini yarına öbür güne hazırlamış, AB standartlarını yakalayan iki takımımız olmuş. Bakalım göreceğiz bundan sonra ne yapacaklar.

Korkak oyun

Beşiktaş için ‘‘Chelsea maçında korkak oynadı’’ diyenler var. Canlı canlı maçtaydım. Eğer siyah beyazlılar Chelsea'yı yenmeye çıkıp, kafa kafaya oynasaydı, maç daha ilk yarı Beşiktaş aleyhine 4 farklı biterdi. Bence Lucescu'nun en büyük hatası, İlhan ve Ahmet Dursun'a güvenmesiydi. Aslında Beşiktaş takımı ikisini de satacak da, saf bir takım bulamıyor. İlhan konusunda yönetimin de bir mazereti var. Çok forma sattırıyormuş. Ama bu forma satışıyla, Şampiyonlar Ligi 2. turunu aynı kefeye koyup düşünüyorsanız, o zaman sizin yönetim olarak da büyük zaafınız var demektir.

Vermeden almak Allah'a mahsustur.

Soruyorum size, Beşiktaş kadrosundan kaç tane ismi alıp Chelsea takımında oynatırsınız. Bu soruyu hiç kendi kendinize sordunuz mu?

Bence sadece Cordoba. Siz belki Zago ve Ronaldo da diyebilirsiniz ama bence ikisi de bu kadroda yedek kalır.

İlk maçı kaybetmesine rağmen Chelsea bu grupta Beşiktaş'ın rakibi değildi. Lazio ile S. Prag siyah beyazlıların esas rakibiydi.

İlhan efendi, Prag maçında yoktu, çünkü cezalıydı. O maçta yoksun, bu maçta yoksun, hangi Avrupa Kupası'nda ne yaptın? Sonra santrforsun. Ama bu tip futbolcuları seyirciler baştacı yapıyorlar, yapmaya da devam etsinler.

Chelsea maçında Beşiktaş mahkum oynuyor gözüktü. Çünkü kaç maçtır oynamayan Kaan Dobra ile Yasin sahadaydı. Oynayan Ahmet Yıldırım ile Okan yoktu. İlhan da sahada yok olunca, Sergen haliyle güçsüz kaldı.

Ama bu grupta Beşiktaş'ın çıkmadığına, çıkamadığına herkes üzüldü. Niye çünkü Beşiktaş takımı bir sonraki turu haketmişti. Ama G.Saray için aynı şeyleri söyleyemiyoruz. Bu G.Saray takımı, bu futboluyla eğer UEFA Kupası'na katıldıysa, bu bir başarıdır.

Hasan Şaş bile maçtan sonra ‘‘Biz Juventus'u yenip, böyle bir mücadeleye gelmeye kafa olarak hazır değildik’’ mesajını verdi.

Deprem atlatılırsa

Beşiktaş takımı bu depremi çabuk atlatırsa, lig şampiyonluğunu alır götürür. G.Saray ne olur, bu gidişle paramparça olur gözüküyor.

Şampiyonlar Ligi kulüpler için tereyağıdır, kaymaklı ekmek kadayıfıdır. UEFA ise tavuk suyu çorbadır. Biraz karabiber, kırmızı biber ile içine de kızarmış ekmek doğrarsan, belki keyif alırsın.


5 kere düşünün

BEŞİKTAŞLILAR
diyorlar ki, ‘‘Fenerbahçe maçında Serdar Tatlı şartlıydı, bizi doğradı.’’

Hemen 5 ay geriye gidiyorum, bu Beşiktaş takımı geçen yıl şampiyonluğa giderken, bir hafta arayla doğudaki iki deplasman maçına yani Diyarbakır ile Elazığ'a Serdar Tatlı'yı istemişti. Yani üst üste. Türkiye'de başka hakem yokmuş gibi.

Sevgili Beşiktaşlılar, siz o zaman Serdar Tatlı'yı kullanmak için mi istediniz. Eğer istediyseniz, şimdi de Fenerbahçe kullanıyor demektir. Onun için beyanat verirken, hep 5 kere düşünün, 1 defa konuşun dememdeki maksat bu işte.

Dinine yandığım

GENÇLERBİRLİĞİ takımıyla Lizbon'a gittim. Maçtan bir gece evvel, bu şehrin çok büyük bir eğlence merkezini gezdik. Işık selinin içinde bir tarafta kumarhaneler, diğer tarafta çok büyük bir şov merkezi vardı.

Yemekten sonra bayanlar ve erkekler taşdevrinden bu güne kadar geçen zamanla ilgili değişik gösteriler yaptı. Penguen kıyafeti giymiş bayanlar, mağara insanı, entel tipler, homoseksüeller, hatta hatta Adem ile Havva bile vardı. Ve Adem, hem zenciydi, hem de çırıl çıplak. Böyle bir ortamda Havva'nın zaten giyinik olduğu düşünelemez. Adem olan zenci de maaşallah, ortada salına salına dolaştı. Tabii bu, grupta büyük espirilere sebep oldu. Hatta başkan İlhan Cavcav, Adem sahneye çıkmadan evvel hafif de kestiriyordu. Bir anda uyanınca karşısında çırıl çıplak bir Adem görünce, gözleri fal taşı gibi açıldı.

Espiriler ertesi sabah kahvaltıda da devam ediyordu. Bitişik masada oturan birisine, birileri o geceyi ballandıra ballandıra anlatırken, arkamı bir döndüm kimi göreyim. Anlatılan şahıs RTÜK Başkanı Fatih Karaca'ydı. O da anlatılanlara kahkalarla gülüyordu...

Pascal Nouma'nın Fenerbahçe maçındaki 6 aylık ceza yediği o meşhur hareketini maraton programında ben yorumlarken, ‘‘birinci çinko, ikinci çinko, tombala’’ mizanseniyle anlatmıştım. Çünkü eylemin hukuk açısından süresi önemliydi. Ve RTÜK bana bu anlatımımdan dolayı bir ihtar gönderdiydi.

Tam yakalamışım; bırakır mıyım. ‘‘Dinine yandığımının dünyası. Zenciler gösteriyor, ihtarı ben yiyiyorum’’ dedim. Ve ne olur ne olmaz ikinci ihtarı yerim diye Karaca'nın olduğu yerde bu muhabbeti daha fazla sürdürmedim.

Büyük olmak

GAZETEMDEN görevli olarak Trabzon'un nabzını tutmak için dün bu şehire geldim. Yolda yürürken, bazı genç Trabzonlular; ‘‘Erman hocam 3 büyük diyorsun, 4 büyük desene’’ diye sitem ettiler.

Ben derim önemli değil, ama siz olabiliyor musunuz?

İnsana ‘‘Bir başkan seçemediniz, bir teknik direktöre sahip çıkamadınız’’ demezler mi? Bu kadar mı zor başkan bulmak.

Bu şu demektir, Trabzonspor henüz kulüp olamamış ve sistem oturamamış.

Peki o zaman nasıl büyük olunacak?


Mikrop girdi bile

DENİZLİ
'deki o en centilmen seyirci unvanını alan güzelim taraftar, yavaş yavaş zehirlenmeye başladı. Mikrop girdi, ilerlemeye başladı. O taraftar geçen hafta Ankara'ya gidip bir bilet alıp, iki kişi stada girerek, bana küfür etmiş. Canları sağolsun. Nitekim Denizli- G.Saray maçında bu azınlık grup, İstanbul'da patlatılan dinamitler yüzünden ölenler için yapılan saygı duruşunda bağırarak, küfür ederek tepki koymuştu.

Demek ki lig pazarında verdiğim adres doğruymuş. Eğer bunlar, kulüp yönetimi tarafından besleniyorlarsa, iş daha tehlikeli demektir.

Bekleyin görün, bir müddet sonra bunlar şimdi kendilerini destekleyen yönetime de küfür edecektir.

Maaşımı alırım!..

HERKES
Türkiye'de kaleci yetişmediğini söylüyor. Haklılar da. Çünkü bu uzun vade isteyen bir şey. Ama Milli Takım Teknik Direktörümüz eski bir kaleci.

Peki bu iş için acaba o yıllarca ne yaptı. Federasyonu zorladı mı? Yaptırım gücü getirdi mi? Yoksa ‘‘Ben maaşımı alırım, gerisine karışmam mı’’ dedi. Ne dersiniz?
Yazarın Tüm Yazıları