Anayasa komisyonunu bekleyen tarihi görev

TBMM Başkanı Cemil Çiçek, önceki gün Parlamento Muhabirleri Derneği’ni ziyareti sırasında geçenlerde Türkiye’nin önde gelen anayasa profesörleriyle yaptığı toplantıdaki bir katılımcıya atfen şu anekdotu aktardı:

“Daha evvel biz anayasa hukukçuları darbeden sonra askeri uçakla toplantı yapmak üzere Ankara’ya davet edilirdik. İlk defa sivil bir Meclis Başkanı bizi davet edip bir araya getiriyor...”
Çiçek’e göre, anayasa profesörlerinin sivil bir anayasa yazımı sürecine katkı vermek üzere TBMM çatısı altında ilk kez bir araya gelmiş olmaları bile başlı başına Türkiye’nin demokratik olgunluğunu gösteren bir gelişmedir.
DEMOKRATİK OLGUNLUKTA SIRA SİYASETTE
 Demokratik olgunlukta şimdi sıra siyaset sahnesinin aktörlerinde. Anayasa profesörleriyle yapılan açılışın ardından yeni anayasa taslağını yazmak üzere TBMM’de temsil edilen 4 siyasi partinin temsil edileceği komisyonun oluşturulması aşamasına geçilmiş bulunuyor. BDP’nin Meclis’e katılma kararı, komisyonun yola çıkabilmesi önündeki son engeli de kaldırmıştır.
Her parti komisyonda hukuk alanında uzmanlığıyla tanınan üç isimle temsil edilecektir. Çiçek’in partilere gönderdiği davet mektubunun ardından komisyonun bu ayın ikinci yarısında çalışmaya başlaması muhtemel gözüküyor.
Komisyon toplandığında, öncelikle hangi usul ve esaslara göre çalışacağını karara bağlamak durumundadır. Bu noktada karar alınırken hangi ölçütlere göre hareket edileceği, işin başındaki en kritik sorulardan biri olarak beliriyor.
TBMM Başkanı Çiçek, önceki gün “Çalışmayı mümkün olduğu kadar uzlaşarak yapacağız” diyerek, tercihinin en geniş mutabakatı aramak olacağını hissettirmiştir. TBMM’de 1995 yılında yapılan kısmi anayasa değişikliğini hazırlayan komisyonda da kararlar “gruplararası oybirliği” ile alınmıştı.
BİR BÜYÜK TÜRKİYE UZLAŞISI
 Kuşkusuz komisyonun büyük bir uzlaşı ruhu içinde çalışarak yeni anayasa taslağını kısa sürede tamamlaması herkesin dileğidir. Ancak daha işin başından hükümetin “Bir yılda bitsin” ısrarı ve ana muhalefetin de “Bir yıl yetmeyebilir” şeklindeki işin ucunu açık bırakma eğilimi üzerinden ortaya çıkan tartışmalar doğrusu heves kırıcıdır.
Bu durumda çok küçük ayrıntıların bile komisyonu bütünüyle kilitleyebileceği ihtimalini hafife almamalıyız. Ayrıca, ayrıntılar bir yana, yeni anayasada farklı kimliklerin anayasa metnine ne şekilde yansıtılacağı gibi Kürt sorununun çözümü açısından hayati önem taşıyan çok zorlu konular da var sırada.
Dolayısıyla neresinden bakılırsa bakılsın çetrefil, sabır gerektiren çok zorlu bir mesai dönemi bekliyor komisyonu.
Hepimizin merakla beklediği soru şudur: Gerçekten de sürecin sonunda AK Parti, CHP, MHP ve BDP’nin her bir noktasında mutabakata varacakları bir büyük Türkiye uzlaşısı çıkabilecek midir?
Çıkmadığı takdirde, metinde üzerinde dörtlü uzlaşma sağlanan bölümlerin bütün olarak genel kurula götürülüp, uzlaşılmayan konuların parantez içine alınıp bunlar üzerinde ikili-üçlü ittifaklara dayanan düzenlemelere mi kapı aralanacaktır?
SİVİL ANAYASA İLE GECİKMİŞ BİR RANDEVU
 Kuşkusuz iktidar partisinin 12 Haziran’da 330’un üstünde milletvekili çıkartabilmesi, bu tür uzlaşıların mümkün olmaması noktasında istediği metni genel kuruldan geçirip ardından referanduma sunmasını mümkün kılabilecekti. Bu eşiğin altında kalması AK Parti’yi de yeni anayasa için kendi başına hareket etme yeteneğinden yoksun bırakarak, uzlaşı aramaya mecbur kılmıştır.
Komisyon, Türkiye’nin yeni sivil anayasasını yapmak gibi tarihi bir görevle karşı karşıya bulunuyor. Bu görev, Türkiye Cumhuriyeti’nin yeniden sivil bir anayasa ile çok gecikmiş bir randevusu gibi de görülebilir. Bu haliyle 21’inci yüzyılın başında Türkiye’nin demokratik açıdan rüştünü ispat etmesinin de sınavı olacaktır yeni anayasa çalışması.
Bu sınavdan başarıyla çıkılması ancak bütün aktörlerin azami uzlaşı yeteneğini sergilemeleriyle mümkündür. Bu noktada Çiçek’in TBMM Başkanı olarak belli bir hareket serbestisine sahip olması da karşılaşılabilecek kilitlenmelerin aşılabilmesi açısından sigorta işlevi görebilir.
Ülkede sivil bir anayasa için oluşmuş olan büyük mutabakatın heba edilmemesi ve toplumun bu yöndeki kuvvetli beklentisinin hayal kırıklığıyla sonuçlanmaması gerekiyor. Aksi, Türkiye’ye bir kez daha yazık olur. Herkesin bunun gerektirdiği özveri, esneklik ve sorumluluk duygusuyla hareket etmesi, başarının anahtarı olacaktır.
Yazarın Tüm Yazıları