Gül’ün konuşmasının şifreleri

CUMHURBAŞKANI Abdullah Gül’ün cumartesi günü TBMM Genel Kurulu’nda yeni yasama döneminin açılışı dolayısıyla yaptığı konuşma, geçen yılki 1 Ekim konuşmasıyla karşılaştırıldığında ilginç benzerlikler ve aynı zamanda farklılıklar ortaya çıkıyor.

Bu yılki konuşmanın en önemli yönünü yeni anayasa beklentisi oluşturuyor.
Cumhurbaşkanı, yeni anayasanın hazırlanması sürecinde dikkat edilmesi gerekenler konusunda yerinde bir dizi uyarı yapıyor; örneğin “kısır kavgalara girilmemesini” istiyor, “sürecin usul ve üslup hatalarına kurban edilmemesi gerektiğini” söylüyor, ayrıca “yeni anayasanın hiçbir partinin, doktrinin mührünü taşımaması gerektiğini” vurguluyor. Burada ister iktidar ister muhalefet olsun, bütün siyasi aktörlere eşit mesafede giden mesajlar söz konusudur.
KENDİSİ OLARAK YAŞAMA HAKKI
Gül, aynı zamanda yeni anayasanın taşıması gereken vizyon konusunda konsensüs oluşturacak mesajlar veriyor. Yeni anayasanın “özgürlükçü bir zihniyeti temsil etmesi”, “evrensel standartları ölçü alması”, “herkes için her yönüyle eşit vatandaşlığı vurgulaması”, “Cumhuriyet’in temel ilkelerinden taviz vermemesi” mesajları bu bağlamda değerlendirilebilir.
Cumhurbaşkanı’nın konuşmasındaki en kucaklayıcı mesajlardan birinin “Her kesimin kendisi olarak yaşama hakkının anayasal güvenceler altında itina ile muhafaza edilmesi” sözlerinde yattığını belirtmeliyiz. Toplumda kendi farklılıkları içinde yaşamak isteyen her kesim, her grup bu sözlerde kendisine dönük bir güvence görecektir.
Gül’ün “Güçler ayrılığına, yargı erkinin bağımsızlığına ve basın ve ifade özgürlüğü ilkelerine özellikle dikkat çekmek istiyorum” şeklindeki sözleri de ayrıca değerlendirilmelidir. Bu haliyle, son dönemde Türkiye’nin Batı’dan en çok eleştiri aldığı basın ve ifade özgürlüğü alanındaki sorunların yeni anayasa ile aşılması beklentisi ifade edilmiş oluyor.
YARGI KONUSUNDA NE DEMEK İSTİYOR?
Konuşmanın yaklaşık iki sayfasını hukuk, yargı ve adalet kavramlarına ayırmış Cumhurbaşkanı. Bu bölümündeki bazı ifadelerin çok manidar olduğunu vurgulamalıyız. Gül’ün “Hukuk siyasi üstünlük mücadelesinin bir aracı değildir...”, “Haksızlık ve adaletsizlik hukuk kılıfına sarılmamalıdır. Hukuk adalet ilkesini gözetmelidir”, “Hukuka sığınanların umutlarının yıkılması devlete duyulan güveni de sarsar. Yargının adaletli davranmadığı yolunda bir yaygın bir kanaat oluşursa toplum vicdanında kapanması zor yaralar açılır ve güven duygusu kaybolur...” şeklindeki sözlerini özellikle hatırlatmalıyız.
Cumhurbaşkanı, belli ki bu sözleriyle bir mesaj vermek istiyor. Bu alanlarda muhtemel durumlara değil, toplumda var olan mevcut algılara, yaşanan sıkıntılara, dile getirilen şikâyetlere değinmiş oluyor. Bu ifadeler, diplomatik dille bir rahatsızlık ifadesi olarak görülebilir.
Cumhurbaşkanı daha sonra “yargıda sonuçlandırılamayan dosyalardan, tutukluluğun fiili cezaya dönüşmesinden” şikâyetçi oluyor, bu durumun “yargının etkinliğine gölge düşürdüğünü” vurguluyor.
Gül, geçen yılki konuşmasında da uzun tutukluluk sürelerinden neredeyse aynı ifadelerle şikâyetçi olmuştu. Bu haliyle geçen bir yıl içinde hiçbir ilerleme sağlanmamış olması Cumhurbaşkanı’nın dile getirdiği bir beklentinin karşılıksız kaldığını gösteriyo
KÜRT SORUNUNDA GERİYE GİDİŞ
Konuşmanın Kürt sorununa ilişkin bölümü son dönemdeki PKK saldırılarının ülkede yarattığı ruh halinin izlerini taşıyor. Geçen yılki konuşmada sorunun terör yönüyle demokratik yönünün birbirinden ayrılması ihtiyacı ve siyasi çözüm perspektifi çok geniş bir yer tutuyordu. Oysa bu yılki mesajlar geçen yılki kuvvetli çizginin gerisine düşmüş gözüküyor.
Cumhurbaşkanı, tutuklu milletvekillerinin durumu nedeniyle sancılı bir TBMM’ye hitap etti. “Benim görevim halkımızın verdiği her bir oyun gereğinin yerine getirilmesi çağrısında bulunmaktır” şeklindeki sözleri, bu soruna çözüm bulunması yolunda bir mesaj olarak okunabilir. Ancak çok diplomatik bir dille formüle edilmiş olması buradaki mesajın biraz kaybolmasına yol açıyor.
Sonuçta bazı eksikliklere ve diplomatik formülasyonların sıkça ön plana çıkmasına karşılık, genelde pek çok isabetli mesajı da içeren bir metin olarak karşımıza çıkıyor Cumhurbaşkanı’nın konuşması. Bütün mesele, Çankaya Köşkü’nün verdiği bu mesajların ne ölçüde hayata geçirilebileceği sorusudur.
Yazarın Tüm Yazıları