Telefon dinleme sorununda çözüm

İKİ gün önceki yazımızda Odatv iddianamesindeki temel bir çelişkiye dikkat çektik. Savcı, iddianameyi yazarken, dinlemeye takılan davayla ilgisi olmayan kişileri korumak için isimlerini rumuzla yazıyor, bu kayıtların özel hayata ilişkin bölümlerini metne dahil etmediğini belirtiyordu.

Ama iddianameye ek delillerin bulunduğu klasörlerde bu kişilerin isimleri açık bir şekilde yazılıp özel hayatla ilgili bölümler de ayıklanmayınca, savcının bu hedefiyle çelişen bir durum ortaya çıkıyordu.
Bugün iddianamedeki bir başka iç çelişkinin altını çizelim.
SANIKLAR ÖZEL HAYATI İHLALDEN DE SUÇLANIYOR
İddianamede sanıklara yöneltilen muhtelif suçlar arasında “kişisel verilerin hukuka aykırı olarak kaydedilmesi ve özel hayatın gizliliğini ihlal” de var. Bu bölümdeki suçlar iddianamenin 37’nci sayfasında başlayan 8’inci bölümde ayrıntılı bir şekilde değerlendiriliyor.
Bazı sanıklara, örneğin Soner Yalçın’a “özel hayatın gizliliğini ihlal” suçu da yükleniyor. Ama çelişkiye bakın ki, aynı iddianamenin ek klasörlerinde ayıklama yapılmadığı için davayla ilgisi olmayan pek çok vatandaşın özel hayatının gizliliği de açıkça ihlal edilmiş oluyor.
Bugünkü yazımızda bu soruna nasıl bir çözüm bulunabileceği sorusuna yanıt arayalım.
Burada karşımıza çıkan meselelerden biri mevzuatta bu konuda boşluk olduğu tezidir. Gerçekten de 2000’li yılların ilk yarısında yürürlükte olan 4422 sayılı Organize Suçlarla Mücadele Yasası’nın uygulama yönetmeliğinde çok açık ifadelerle, dinleme kayıtları veri taşıyıcısına nakledilirken “özel hayatı ilgilendiren kısımların hariç tutulacağı” vurgulanmaktaydı.
4422 sayılı yasanın yerini 2005 yılında 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) aldı. Gerek CMK gerek uygulama yönetmeliğinde “özel hayatı ayırma” yükümlülüğüne ilişkin bir ifadeye yer verilmedi.
AİHM İÇTİHADI YETERLİ
Bu noktada tek maddelik bir yönetmelik değişikliği bile sorunu etkili bir çözüme kavuşturabilir.
Ancak kanaatimize göre, bu konuda aslında herhangi bir mevzuat değişikliğine bile ihtiyaç yok. Türkiye Avrupa İnsan Hakları rejimine tabi olduğuna göre, hâkimler ve özellikle de savcıların dinleme kayıtlarıyla ilgili tasarruflarında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ve bu sözleşmeye uygunluğu denetleyen Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) içtihadına uygun bir şekilde davranmaları sorunu zaten kendiliğinden çözecektir.
T.C. Anayasası’nın üstünde bağlayıcılığı olan AİHS’nin 8’inci maddesi, “Herkes, özel ve aile hayatına, konutuna ve haberleşmesine saygı gösterilmesi hakkına sahiptir” hükmünü taşıyor.
AİHS’deki bu hükümler, anayasamızda “Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz.” (Madde 20 ) ve “Herkes, haberleşme hürriyetine sahiptir. Haberleşmenin gizliliği esastır” (Madde 22) şeklindeki daha da kuvvetlendirilmiş ifadelerle tekrarlanıyor.
Bu noktada AİHM’nin 2003 yılında aldığı ünlü Craxi kararını da hatırlamamız gerekiyor. İtalya’nın eski başbakanlarından Benedetto Craxi hakkındaki karar önemli bir içtihat yaratmıştır.
Bu karara konu olan olayda, yasal izinle dinlenen telefon konuşmaları mahkeme kaleminden sızıp basına yansıyınca Craxi’nin özel hayatı deşifre olmuştur. AİHM, AİHS’nin 8’inci maddesi çerçevesinde Craxi’nin özel hayatının dokunulmazlığını koruma yükümlülüğünü yerine getirmediği için İtalya’yı mahkûm etmiştir. Aynı kararda, Craxi’nin dinleme kayıtları mahkemeye getirilirken “davayla ilgili olmayan kısımlarının hariç tutulmaması” da sözleşmenin ihlali olarak görülmüştür.
VATANDAŞLARIN HÜRRİYETİNİ KİM KORUYACAK?
Dolayısıyla AİHM içtihadı ışığında, iddianame eklerinde telefon konuşmaları ayıklanmadığı için özel hayatı afişe edilen her Türk vatandaşının devleti dava edip, iç hukuk yollarında da bir sonuç alamadığı takdirde, AİHM’ye gitme yolu açıktır. AİHM’nin bu kadar bariz ihlaller karşısında kendi içtihadına dayanarak Sözleşme’nin 8’inci maddesi üzerinden Türkiye’yi mahkûm etmesi çok kuvvetli bir olasılıktır.
Aslında en pratik çözüm, yargının AİHS ve AİHM içtihatlarını dikkate alan ve vatandaşın hürriyetlerine saygıyı her şeyin üstünde tutan özgürlükçü bir yorumla bu meseleyi halletmesidir. Bunun için biraz özen yeterlidir.
Hükümet ve yargı bu konuda kayıtsız kalmaya devam ettiği takdirde, bir çare olarak yeni anayasaya söz konusu özgürlüklerin korunması konusunda açıkça devlete görev yükleyen bağlayıcı ifadelerin konulması da düşünülebilir.
Yazarın Tüm Yazıları