Öğretim üyesi olmanın dayanılmaz cazibesi

“HANGİ açıdan?” diye soranlar olabilir.

Bir çok açıdan...
Özellikle son çıkan 650 sayılı Kararname ile olayın cazibesi daha da arttı.
Öğretim üyeleri de sonuçta bir kamu görevlisi ama “özel bir ayrıcalık” getirildi.
Üniversitelerdeki tıp doktorları başta olmak üzere, öğretim üyeleri (profesör, doçent ve yardımcı doçentler), mesai saatleri dışında mesleki faaliyette bulunabilecekler, meslek ve sanatlarını rahatça icra edebilecekler. Ayrıca üniversiteden, tam gün üzerinden ücretlerini alabilecekler. Diğer kamu görevlilerinin ise böyle bir ayrıcalığı olmayacak.
ENİŞTE NİYE ÖPTÜ?
Tam Gün Yasası ile öğretim üyelerine;
“Arkadaş ya üniversiteyi ya da dışarıda çalışmayı tercih edeceksin. Part-time üniversite, sonra dışarıda çalışma diye bir olay yok. Tercihini yapman için sana Ocak 2011 sonuna kadar süre” denildi. Tercihler yapıldı ve olay bitti.
Aradan yedi ay geçti o da ne?
Ne olduysa oldu ve 26 Ağustos 2011 tarihinde, 650 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname yayımlandı ve üniversitelerdeki öğretim üyelerine;
“İsterseniz, mesai saatleri dışında çalışabilirsiniz” denildi.
Nasıl?
“Bayram değil seyran değil eniştem beni niye öptü?” gibi bir şey değil mi?
Düzenlemeye göre, üniversite öğretim üyeleri;
1- Yüksek öğretim kurumlarında sadece eğitim ve araştırma faaliyetlerinde bulunma,
2- Döner sermaye faaliyetleri kapsamında gelir elde edilen hizmetlerde çalışmama,
3- Rektör, dekan, enstitü, yüksekokul müdürü, bölüm başkanı, anabilim, bilim dalı başkanı, başhekim ve bunların yardımcısı olmamak koşuluyla,
mesai saatleri haricinde; mali, hukuki, finans, yönetim, pazarlama vb. danışmanlıklar ve mimari ya da başka projeler hazırlamak gibi, mesleki faaliyette bulunabilecekler. Üniversitede “ek ders ücreti” almaları, dışarıda çalışmalarına engel olmayacak.
TIP DOKTORLARI
Tıp doktorlarının durumuna gelince, o çok ilginç!..
“Üniversitelerde görevli olanlar ve olmayanlar” diye ikili bir ayırım yapılıyor.
Üniversitede olanlar arasında da “öğretim üyesi olanlar” ve “olmayanlar” diye bir ayırım daha yapılıp, “ayrıcalıklı” bir sınıf yaratılıyor.
Ardından öğretim üyelerine, yukarıdaki koşullar çerçevesinde “dışarıda çalışabilirsin” deniliyor.
Daha açık bir anlatımla; “Muayenehane açabilirsin, özel hastanelerde çalışabilirsin. Üniversiteden de tam gün çalışan birisi olarak aylığını alabilirsin” deniliyor.
Ancaak..
- Hastaları görmeleri yasak,
- Hastaya el sürmeleri yasak,
- Ameliyata (eğitim amaçlı olsa bile) girmeleri yasak,
- Babası bile olsa, hastanede müdahale etme veya ilgilenmeleri yasak.
Peki..hastayı tedavi etme hakkı elinden alınan bir profesör, asistanını nasıl yetiştirecek?
Hasta maketi ve grafikler üzerinde mi ameliyat yaptıracak?
Kaybeden kim olacak hasta mı, doktor mu?
Kazanan kim olacak hasta mı, doktor mu?
Özetle, tıp dışındaki öğretim üyeleri hayatından ve mesai dışında çalışma olayının cazibesinden memnun. Ama olayı tıp fakültelerindeki öğretim üyeleri ve diğer tıp doktorları açısından değerlendirdiğinizde neresinden baksan, yamuk yumuk bir görüntü...
“Tam Güm” demiştik ya... Herhalde haksız değiliz...
Yazarın Tüm Yazıları