Hüzün, zaman zaman deli dalgalarla gelir gönlümün kıyısına vurur

Bu yazıya özür dileyerek başlamak zorundayım.

Ben kim, Türk sanat müziği kim?

Ama geçen gün denk düştü (merak bu, merak!) bir Türk Müziği Ses Yarışması izledim.

Zeki Müren ve Safiye Ayla'nın mirası Türkiye Eğitim Vakfı'na, yani TEV'e kalmış. Onlar da söz konusu sanatçıların anısını yaşatmak için her yıl bir ses yarışması düzenleme kararı almışlar.

Benim izlediğim ilki.

Başvurusu sayısı 270.

Finale kalan 10 kişi.

İşin ilginç tarafı, hepsi konservatuvar mezunu.

Aralarında alaylı yok.

Jüri başkanı Prof. Nevzat Atlığ.

Çocukluğumuzdan beri TRT'nin her kurumundan adını duymaya alıştığımız evet o meşhur Nevzat Atlığ.

Onun başkanlığındaki jüri, Merve Utandı'yı Safiye Ayla dalında, İlter Burak Kalay'ı da Zeki Müren dalında birinci seçiyor.

Benim elim ayağım titreye titreye gittiğim işte bu yarışma.

Neden tedirginim?

Çünkü ben zannediyorum ki: Yahu bu Türk sanat müziğini dinleyen kaç kişi kalmıştır. Zaman durmadan ilerliyor, insanlar modernleşiyor, Popstar gibi yarışmalar gündemin tepesine oturuyor, ortalığı kasıp kavuruyor.

Şimdi bu Türk müziği yarışmasına benim dışımda kim gelecek?

Ya üç kişi, ya beş kişi.

Ben de orada utanmaktan üzülmekten helak olacağım...

Yani ben öyle zannediyorum!

Saat 8'de Lütfi Kırdar'a girdiğimde gözlerime inanamıyorum.

O ne kalabalıktır öyle.

Tuhaf bir şekilde gözlerim doluyor.

Kaybolmaya yüz tuttuğunu zannettiğim bir şey, dimdik ayakta duruyor.

Ukala olan benmişim.

Kendi kendime gelin güvey olmuşum, bu ülkede Türk sanat müziğinin yıkılması mümkün değilmiş meğer.

Üstelik izleyici kitlesi son derece seçkindi.

Onu da ekleyeyim.

*

Yarışmacılar arasında biri vardı ki, ben ona bayıldım.

O ne sestir öyle.

Tok, bariton sesi hep kulağımdaydı.

‘‘Hüzün zaman zaman deli dalgalarla gelir, gönlümün kıyısına vurur...’’

Nitekim, Zeki Müren dalında birinciliği bileğinin hakkıyla o aldı. İşte bu yüzden bugün bu köşede ben 23 yaşındaki bu genç erkeği ağırlıyorum.

Ah elimde imkan olsaydı, bu köşeden size röportajını okurken bir şarkısını da dinletebilseydim...


Türk sanat müziğine ilginiz ne zaman ve nasıl başladı?

- İzmirliyim ben. Liseyi bitirdikten sonra, uda merak saldım. Ege Üniversitesi'nin konservatuvar sınavlarına girdim, kazanamadım. Ama takmıştım bir kere kafaya. Kalktım, İstanbul'a geldim, ilk girişimde kazandım. İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı'nı bitirdim. Haziran'da da yüksek lisansa başladım. Yine, şan bölümü. Durum bu merkezde...

Devraldığınız bir aile kültürü mü? Yani, ailenizde sesi düzgünler, kulağı iyiler, beste konusunda öne çıkmışlar var mı?

- Bizim evde hep Türk sanat müziği dilenirdi. TRT FM'den inciler! Çok severim. Çocukluğumdan beri bu, böyle. Annem, birçok ressama taş çıkaracak kadar güzel resim yapar. Ama asıl işi bankacılık. Var yani sanata yatkınlık ailede. Babam ise emekli asker. Zamanında o da müzikle amatör olarak ilgilenmiş. Annemin amcası, Üsküdar Belediyesi Bando Şefiymiş: Trompetçi. Annemin dedesi ise kemençe çalarmış ama iyi çalarmış! Giresun'da yörenin kadınları onsuz düğüne gitmezlermiş...

Zeki Müren Ses Yarışması’nda birinci olmak size ne ifade ediyor?

- İstediğim bir şeydi, çok sevindim. Birinciliği bekliyor muydum? Hayır. Seçtiğim eser, Profesör Saadettin İçli'nin eseri, diğer yarışmacılara göre daha Batı'ya yönelik bir eser. Batı motifleri var. Risk aldım ama kazandım...

‘‘Hüzün zaman zaman deli dalgalarla gelir gönlümün kıyısına vurur.’’ Özel bir sebebi var mıydı bu şarkıyı seçmenizin?

- Birçok sebebi var! Bir kere çok seviyorum. Ve bu parçaya kendimden bir şeyler katabildiğimi düşünüyorum...

Hüzünlü bir tip misiniz?

- Göstermem ama evet!

Zeki Müren sadece sesi, müziği ve besteleriyle öne çıkan biri değildi. Çok keskin bir sosyal imajı da vardı. Bu sizi rahatsız etmiyor mu?

- Yooo. Onun kişisel davranışları, özel hayatı ya da giydiği kıyafetlar, açıkçası benim hiç umrumda değil. Benim için önemli olan sesini kullanması. Yaşıtlarımın çoğu, Müren'in 85-90'lı yıllardaki o ağdalı söyleyişini biliyorlar. Ama elime geçenlerde, 55-63 radyo kayıtları geçti. Ki onun ilk kayıtları. Muazzam! Her solistin mutlaka dinlemesi gerekir. Eserleri öyle güzel okumuş ki, sesini yumuşatması, döndürmesi, hecelerin üzerine basması. En önemli özelliği de tabii Türkçe’yi çok güzel konuşuyor olması...

Daha önce onun yolunu takip ettiğini söyleyenler, cinsel tercihini de takip ettiler. Bu yüzden bir tedirginlik duyuyor musunuz?

- Herkesin cinsel tercihi kendini bağlar. Beni ne ilgilendirir. Beni işin sanatsal boyutu ilgilendirir. Zeki Müren, Türk müziğine bir dönem damgasını vurmuş biri.

İmaj kaybı, reyting kaybı söz konusu mu Türk sanat müziğinde?

- Evet. Bence sebeplerinden biri de önyargı. Dün mesela, Hülya Avşar'ın programına gittik. Dedi ki: ‘‘Sanat müziği söyleyen kişiler hep sizin kadar ağır mı olur?’’ Bir şey söylemedim. Çünkü Merve'yle ben pek çok insanı temsilen oradayız. En başta TEV, sonra okuldan hocam Prof Nevzat Atlığ. Biz parçamızı okuduk, geri planda kaldık...

E şimdi söyleyin, ne yanıt vermek istiyordunuz?

- Ben jean ve tişörtle de gidebilirdim o programa. Ama takım elbiseli, kravatlıyım ya, hani popçular sivri ayakkabı, dar kalıp pantolon ve üzerlerine yapışan tişört giyerler ya; demek istiyorum ki bunlar, önyargı. Pekala Türk müziğinde de yapılabilir bunlar. Ne zaman ‘‘Sanat müziği söyleyenler ağır insanlardır’’ önyargısı kırılır bu ülkede, o zaman daha geniş kitlelere ulaşırız. Ama evet bir reyting kaybı söz konusu...

Neden? Hayat mı hızlandı? Türk sanat müziği çağın gerisinde mi kaldı?

- Olabilir. O yüzden seçtiğim parça diğer arkadaşlarımınkine göre daha hızlıydı ya.

Şahane bir sesiniz var ama çok daha zor bir yolda ilerlediğinizi düşünmüyor musunuz?

- Hayır. Popta çok rakip var. Bir pop furyası almış başını gidiyor, her gün yeni insanlar çıkıyor. Peki Türk sanat müziğinden gösterin genç bir erkek solist... Biliyorum, pek çok insan popa daha çok prim veriyor. Versinler. Bana da sürekli ‘‘Neden pop okuyup, albüm yapmıyorsun?’’ diyorlar. İstemiyorum ki.

Neden?

- Benim ruhuma hitap eden, Türk sanat müziği. Ben okuduğum eserleri karşımdakine hissettirmesini biliyorum, bu da beni mutlu ediyor.

Ama aldığınız eğitimle hafif batı müziği ve pop da söyleyebilirsiniz...

- Elbette. Aryalarla, müzikal eserlerle de haşır neşirim.

Popta reddettiğiniz bir şey yok yani!

- Tabii ki yok! Sezen Aksu'ya bayılıyorum. Olağanüstü bir yetenek. Tarkan da öyle. Bence onu diğer popçulardan ayıran en büyük özellik bir fiziği, ikincisi de okuduğu parçalarda Türk sanat müziği motifleri olması. Ses kullanımı çok güzel. Konserleri CD gibi. Orijinal kasetten dinliyormuşsunuz havası veriyor. Fatih Erkoç'u da çok beğeniyorum.

Sahneyi kullanmayı nasıl bu kadar iyi beceriyorsunuz?

- Eğer öyle düşünüyorsanız teşekkür ederim. Hareketlerim kimseye benzemiyor. Kendime göre bir tarz yaratmaya çalışıyorum. Biz, sağ kol ilerdeyken sol bacak ilerde olacak gibi şeylerin eğitimini aldık. Ama sahnede onu düşünemiyorsun. Ben içimden nasıl geliyorsa öyle davranıyorum.

En beğendiğiniz ustalar...

- Ahmet Özhan. Radyonun solistlerinden Gökhan Sezen, Alp Arslan. Profesör Alaattin Yavaşça. 97'de vefat eden hocam Bekir Sıtkı Sezgin. Bu insanları dinleyerek kendimize yeni ufaklar açıyoruz. Umut Akyürek ve Çiğdem Krameroğlu'nu da beğeniyorum.

Sevgiliniz var mı?

- Yok.

Neden yok?

- 3 senelik bir ilişkim vardı. Bitti. Açıkçası şu anda çok rahatım!


Dikkat!


Türk sanat müziğinde yeni bir ses yükseliyor: İlter Burak Kalay


Şu şarkı sözleri karşısında dağılmamak mümkün mü?


Okuduğunuz şarkıların sözleri sizi ne kadar etkiliyor?

- Çook. Önce benim etkilenmem lazım ki, dinleyiciye de kendimden bir şeyler verebileyim. Ama yani şu sözlerden kim etkilenmez: ‘‘Hüzün, zaman zaman deli dalgalarla gelir, gönlümün kıyısına vurur/ Aşınan kayalar gibi ruhum suskun, yorgun öylece durur/ Islak kumlara yazılmış hikayeler ummana karışır, silinir yavaş yavaş/ Her dalga, ömrümden bir şeyler koparır.’’ Bakar mısın şu sözlere. Dağılmamak mümkün mü?
Yazarın Tüm Yazıları