Adnan Bey asıldığında

NE zaman “Adnan Bey’in asılmasının vicdanlarda yarattığı büyük isyan”dan söz edilse...

Haberin Devamı

Bazıları hemen şunları söylüyorlar:
“Tamam, Adnan Bey’in asılması çok kötü oldu, idama biz de karşıyız. Ama Adnan Bey de çok fena şeyler yaptı çok”.
* * *
Size bir şey söyleyeyim mi?
Yağlı ilmek, bir politikacının boynuna geçtiği andan itibaren...
O politikacının...
-  Özel hayatında yapıp ettikleri...
-  Söylediği kabul edilemez sözleri...
-  İktidarında yaptığı haksızlıklar...
-  İzlediği siyasi çizgi...
Falan “gündem dışı” kalır.
Devlet eliyle bir siyasi cinayete kurban gitmek, bazen bütün günahları, kusurları, kabahatleri temize çeker.
Söylediklerinizde sonuna kadar haklı bile olsanız sözünüz dinlenmez.
* * *
Eğer “Ne yani? Biz şimdi Adnan Menderes’in kusurlarını tartışamayacak mıyız? Böyle şey olur mu?” diyorsanız...
Benim yakama değil, Adnan Menderes’in cellatlarının yakasına yapışmanız gerekecek.

Haberin Devamı

‘Paçoz’ ile ‘Hödük’

BİZDE gelenektir:
Arada sırada bir aydınımız çıkar “memleket çok bozuldu çok” mesajı vermeye çalışır.
Ama “memleket çok bozuldu çok” cümlesi, hem ucuz kaçacağı, hem de yeterince dikkat çekmeyeceği için bir “buluş” şarttır.
Yazar Alev Alatlı da geleneği sürdürmüş, bir “buluş” yapmış ve “Türkiye paçozlaşıyor” demiş.
Zerre kadar ırgalanmadım.
* * *
Ancak Alev Alatlı ile söyleşiyi yapan Akşam gazetesi, “Türkiye paçozlaşıyor” buluşunu köpürtmek maksadıyla meseleyi bir de İlber Ortaylı’ya sormuş.
Soru:
“Hocam ne diyorsunuz bu paçozlaşma işine?”
İlber Hoca’dan cevap:
“Evet, bir paçozlaşma var ama paçoz çok sokak lafı, onun için ben kullanmam”.
* * *
Fakat durun bir dakika!
İlber Ortaylı ile yapılan röportaja şöyle bir göz atınca şu cümleyi hemen fark edebiliyoruz:
“İstanbul’u hödükler doldurdu”.
İlber Hocamız, maşallah, “hödük” lafını ağzını doldurarak söylemekten hiç de imtina etmiyor.
“Paçoz” kelimesini “sokak dili” olduğu için ağzına almaktan kaçınan “kibar” İlber Hoca’ya soralım:
“Hödük” bir saray kelamı mıdır?

Depresyona iyi gelecek beş şey

BİR: Refik Halit’in yeryüzünün en lüzumsuz konularında yaptığı gayet ciddi analizlere takılmak...
İKİ: Anı anlatmadan, politik görüş beyan etmeden ve meslekten söz etmeden uzun süre mavra çevirmek.
ÜÇ: Her daim “hallederiz abi, takma kafana” demeyi itiyat haline getirmiş bir adet arkadaş.
DÖRT: Trakya türküleri dinlemek...
BEŞ: Kişisel gelişim, sağlıklı yaşam ve dengeli beslenme için ortaya atılan bütün tezleri küçümsemek.

Haberin Devamı

‘Kovboylar ve uzaylılar’ filmine dair savruk notlar

-  Adı böyle olan bir filme gidilmez ama gaza gelip gittim.
-  Beklentim yüksek değildi, o yüzden eğlendim.
-  Bir kadın filmi değil bu... Dolayısıyla gişede hiç şansı yok. Benim filmi izlediğim salonda tek bir kadın bile yoktu.
-  “Kamçılı adam” Harrison Ford ne kadar da yaşlanmış!
-  Şuna karar verdim: James Bond’dan sonra Daniel Craig hep aynı rolü kesiyor.
-  Bir Cem Yılmaz şakası vardır: Uzaylılara eline ne geçerse fırlatan Türkler... Bu filmde bu şakayı yapmışlar ama gayet ciddi olarak.
-  Falsosu çoktu filmin. Hemen bir tanesini söyleyeyim: Henüz cep telefonunu bile görmemiş olan “kovboyların”, bugün için bile fazla teknolojik kaçacak aygıtlar karşısında fazla bir şaşkınlık göstermemeleri...
-  Küçük uçan cisimlerin kement atmak suretiyle adam kaldırmaları çok hoştu.
-  Filmde güldürme amacı taşıyan tek bir sahne olmamasına rağmen çok sık kahkaha atmam kaç puan?
-  Neyse... Neyse... Ben en iyisi ilk fırsatta “Gothe’nin ilk aşkı” filmine giderek temizlenip arınayım.

Haberin Devamı

Libya parodileri

LİBYA direnişinin efsanevi önderi Ömer Muhtar’ın bir oğlu var.
Kaddafi, devr-i iktidarında, ne zaman Batı’ya karşı bir şov yapmaya kalksa “Ömer Muhtar’ın oğlu”nu şovunun bir parçası haline getirirdi.
İki yıl önce Roma’ya resmi bir ziyaret düzenleyen Kaddafi, uçağına Ömer Muhtar’ın oğlunu da alarak Berlusconi’ye lisan-ı hal ile ayar vermişti.
Kaddafi devrildi, yerine “yeni yönetim” geldi. Ömer Muhtar’ın 90 yaşındaki oğlu yine sahnede...
Zavallı adam, ahir ömründe, bu sefer de yeni yönetimin şovunun bir parçası haline getirilmiş durumda.
Ne zaman bir “Ömer Muhtar vurgusu” ihtiyacı doğsa, hemen Ömer Muhtar’ın oğlunu tekerlekli sandalyeyle sahneye itiyorlar.
* * *
Peki ya Libya Geçici Ulusal Konseyi Başkanı Mustafa Abdülcelil’in durumuna ne demeli?
Başbakan Tayyip Erdoğan Libya’ya gidiyor, “bizim” Abdülcelil hemen yüzüne gülücükler kondurarak kollarını şevkle açıyor.
Aynı Abdülcelil, henüz Tayyip Erdoğan için yüzünde açtırdığı güller solmamışken bu kez Cameron ve Sarkozy ile mutluluk pozları veriyor. Bir eli Cameron’un omzunda, diğer eli Sarkozy’nin...
Ağzı ise kulaklarında!
Yani tam bir “gelene ağam / gidene paşam” durumu...
* * *
“Misafir misafiri sevmez, ev sahibi hiçbirini” derler ya... Libya’da bunun sadece birinci bölümü geçerli: Ev sahibi halinden memnun, misafirler birbirlerine ifrit oluyorlar.
Sarkozy, Erdoğan’ı istemiyor... Erdoğan, Berlusconi’ye tavır yapıyor... Cameron, sadece Sarkozy’ye tahammül edebiliyor...
Mesela...
Başbakan Erdoğan, Sarkozy ile Cameron’un apar topar Libya’yı ziyaret etmeye kalkmalarını “rol çalmayın ağalar” diye karşılıyor. Bu durumda Sarkozy ile Cameron, “İyi de Tayyip Abi, NATO şemsiyesi altında Libya’ya bombaları biz yağdırdık, asıl senin yaptığın rol çalma olmuyor mu?” deseler, nasıl bir karşılık verilir, bilinmez.

Haberin Devamı

‘Hrant’ın arkadaşları’ imzalı mektuplar

BİR haftadır köşe yazılarında aynı mektup var:
Kendilerine “Hrant’ın arkadaşları” diyen bir grubun hazırladığı bir metin köşelerde yayınlanıyor.
İyi de oluyor.
* * *
Fakat bir şey var ki yazmadan geçemeyeceğim:
Son dönemde demokratik vicdansızlıklarıyla tebarüz eden, “O da tutuklanacak, bu da tutuklanacak” diye sağda laf dolaştıran, köşe yazısıyla ihbarcılık yapmak gibi aşağılık işlere soyunan nice adam ve kadının köşesinde o mektubu görünce...
Mektubun bile gözümdeki değeri düştü.

Yazarın Tüm Yazıları