Hükümet tutukluluk süresinde kendisini bağladı

ADALET Bakanı Sadullah Ergin’in dünkü çıkışıyla birlikte, hükümet ilk kez “uzun tutukluluk” ve “yargılamaların uzun sürmesi” gibi sorunlara çözüm getirme konusunda kendisini kamuoyu karşısında kuvvetli bir taahhüdün altına sokmuş bulunuyor.

Bakan’ın dün NTV Ankara Temsilcisi Nilgün Balkaç’a yaptığı açıklamalar, gerek Türk kamuoyunda gerek Batı dünyasında ciddi bir rahatsızlık konusu haline gelmiş olan bu kronik sorunlarla ilgili önemli bir siyaset beyanı olarak görülmelidir.
TASVİP EDİLMEYEN UYGULAMALARA SON MU?
İlk aşamada 2005 yılında yürürlüğe giren Türk Ceza Kanunu’nun geçen 6 yıllık uygulamasının sonuçlarına dönük bir çalışma çerçevesinde uzun tutukluluk ve yargılamaların uzaması gibi başlıklarda ne gibi etkin önlemler alınabileceğine ilişkin bir çalışma yürütülüyor. Doğrudan mevzuatta yapılacak değişiklikleri içeren bu çalışmayı Adalet Bakanlığı, HSYK ve Adalet Akademisi yürütüyor.
Ergin’in önem taşıyan bir ifadesi de “gözaltı ve yakalama uygulamalarında yasayı ve maksadı aşan uygulamalar”dan söz etmesidir. Bakan, “Gerçekten arzu etmediğimiz, tasvip etmediğimiz, sabahın erken saatinde gözaltına almalar, insanların gözaltındayken kollarına girilerek, başlarından basılarak arabalara bindirilmeler uygulamadan kaynaklı sorunlardır”  diyor.
Uygulamayla ilgili sorunların çözümü için  ikinci aşamada bir dizi eğitim çalışması yapılacak.  İlk aşamada önümüzdeki hafta Türkiye’deki bütün başsavcıların AİHM’den hukukçular, Avrupa ve Türkiye’den ceza hukuku alanında uzman akademisyenlerle bir araya geleceği bir sempozyum düzenlenecek. Bunu daha sonra hâkimlerin katılacağı eğitim çalışmaları izleyecek.
EN ÇOK İHLAL UZUN YARGILAMADAN
Bu eğitim çalışmalarında ağırlığın “tasvip edilmeyen uygulamalar” faslının yanı sıra özellikle Ceza Muhakemesi Kanunu ve Ceza Kanunu’nun AİHM kararlarının ışığında yorumlanmasına  verileceği anlaşılıyor.
AİHM içtihatlarının Türkiye’deki uygulayıcılara, yani hâkim ve savcılara ve Yargıtay’a yansıtılması için Adalet Bakanlığı bünyesinde ayrı bir insan hakları biriminin kurulacak olması da yine bu doğrultuda atılan bir adım olarak görülebilir.
Sonuçta AİHM kararlarının Türk yargısı tarafından içselleştirilmesi ile ilgili ciddi ve ivedilik arz eden bir ihtiyacın bulunduğu bizzat hükümet tarafından teslim edilmiş olmaktadır. Bu gelişmeler, olumlu bir yönelişi gösteriyor.
İçselleştirme en çok hangi başlıklarda gerekiyor? AİHM kararlarına bakıldığında, Türkiye’nin en çok mahkûmiyeti birinci sırada uzun yargılama (83 ihlal) ve ikinci sırada tutukluluk süresi (80 ihlal) başlıklarında aldığı görülüyor.
Ergin’in açıklamasından çıkartılması gereken en önemli sonuçlardan biri, son dönemde Batı’dan uzun tutukluluk ve yargılama sürelerine ilişkin gelen ciddi ve yaygın eleştirilerin sonunda hükümeti harekete geçmeye sevk eden bir etki yapmış olmasıdır.
YARGITAY VE HSYK’YA DÜŞEN GÖREV
Bu konudaki en ağır eleştiri iki ay kadar önce Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Thomas Hammarberg’ün hazırladığı raporda yer almıştı. Komiser, Türkiye’yi AİHM içtihatlarına uymadığı, verilen ihlal kararlarını durdurmak için önlem almadığı gerekçesiyle kuvvetli ifadelerle eleştirmişti. Hammarberg, mevzuatın yanı sıra “yargı erkinin yargılama yaklaşımında köklü değişim olmadığı sürece yasal değişikliklerin de tek başına yeterli olmayacağını” da  vurgulamıştı.
Hammarberg’ün de vurguladığı gibi, sorunun önemli bir boyutu yargının AİHM kararlarını bir türlü içselleştirmemesinden kaynaklanıyor. Bu noktada yargı erkinde AİHM’ye karşı ciddi bir direncin sergilendiği aşikâr.
Burada ilk derece mahkemelerden önce özellikle Yargıtay’ın hukuk anlayışı açısından  özlü bir evrimden geçmesi gerektiği inkâr edilemez. Keza, yargı üzerindeki çok büyük ağırlığı dikkate alındığında, HSYK’nın hâkim ve savcılarla ilgili tasarruflarında AİHM çizgisinin gözetilmesini bir kriter olarak değerlendirmesi şarttır. Ancak yeni HSYK’nın ilk dönem kararları bu açıdan cesaretlendirici olmamıştır.
Ayrıca, yargıda hâkim ve savcılara dönük benzer eğitim çalışmalarının yakın tarihte de  düzenlendiğini ama uygulamanın yine eskisi gibi devam ettiğini unutmayalım. 
Bu kez yapılacak hamlenin yargı erkinin bakışında AİHM’ye doğru köklü bir değişiklik getirip getirmeyeceğini hep birlikte göreceğiz.
Yazarın Tüm Yazıları