Müzik aletlerini müsadere etmek

İSTANBUL’da yaşamanın keyfini en çok duyduğum yerlerinden biri Tünel Meydanı ve yakın çevresidir.

Haberin Devamı

Tünel civarında biraz oyalanıp, buradan kalabalığa karışarak ağır adımlarla Galatasaray’a doğru yürüdüğümde, içimde kentin başka köşelerinin bana yaşatmadığı bir kıpırtıyı duyarım.
Bu bölgenin en önemli renklerinden biri sokak müzisyenleridir. Santur çalan gruplara özel bir ilgim ve hayranlığım vardır. Geçerken her seferinde durup onları dinlemek ve özellikle santurdan çıkan büyülü sese kulak kabartmak, çalgıcının mızrap denen sopacıklarla tellere vuruşundaki hareketleri izlemek benim için muazzam heyecan verici bir olaydır.
BAŞTAN ÇIKARAN BİR MÜZİK ALETİ
Santur denen bu müzik aletine kafayı takmam Tünel’deki sokak çalgıcıları vasıtasıyla oldu. Daha önce bu çalgıya bir aşinalığım olduğunu pek hatırlamıyorum doğrusu.
Küçük bir sehpa ya da ayaklar üzerinde çalınan santur, konsept olarak kanuna akraba sayılabilir. Ama metal telleriyle çok farklı bir tınısı olan bu vurmalı çalgıdan yükselen müziğin her seferinde beni şaşırttığını, kendine çektiğini, daha doğrusu baştan çıkardığını söylemeliyim.
Büyüsü, Doğu’ya ait bir çalgı olmasından geliyor belki. Daha çok İran ve Hindistan’da, Yakındoğu’da çalınıyor. Yüzyıllar değil, binlerce yıl geriyle giden bir tarihi var. Ansiklopedik kaynaklar, santurun Tevrat’ta da geçtiğini yazıyor. Çok eski zamanlardan gelen bir gizemi bugünlere taşıyor belli ki...
Santura duyduğum merak beni Yüksekkaldırım’da müzik mağazalarında iz sürmeye kadar götürdü. İran yapımı bazı santurlar buldum, ancak alıp almamak noktasında mütereddit kaldım.
Aldığım takdirde bu çalgıyı çözmek için önemli bir zaman ayırmam zorunlu olacaktı. Sonunda vazgeçtim ve projemi geleceğe erteledim.
Santura ilgim şimdilik Tünel’deki ustaları izleyerek devam edecek.
KAMYONA ATILAN MÜZİK ALETLERİ
Gelgelelim bizim ustalar, diğer müzisyen arkadaşlarıyla birlikte bugünlerde çok sıkıntılı bir dönemden geçiyor. Belediyenin sokağa çıkarılan masalarla ilgili operasyonlarının ardından bu kez sokak müzisyenlerini hedef aldığını izliyoruz.
Düzenli bir şekilde yapılan baskınlarla sokak çalgıcılarının müzik aletlerine el konuluyor, sanatlarını icra etmeleri önleniyor. Yıllardır hiçbir sorun olmadan Beyoğlu’nda çalabilen, hatta teşvik gören, buranın rengi haline gelen sokak çalgıcıları, artık belediye zabıtaları ile köşe kapmaca oynamaktan yorgun düşmüş durumda. Çoğunluk Tünel’e çıkmıyorlar.
“Kırıkların Cemi” grubuyla üç yıldır Beyoğlu’nda dünya folk müzikleri çalan Nitre Sertan Sarıoğlu, santurunu geçenlerde belediye zabıtasına kaptırdığını anlatıyor. Sarıoğlu, Radikal’den Elif İnce’ye şunları söylemiş:
“Resmi kıyafetli zabıtalar geliyor, elinizden enstrümanı alıp Kasımpaşa’ya depoya götürüyorlar. Benim santurumu içi tezgâhlarla, masalarla dolu kamyona atmaya çalıştılar. ‘Bari kutusuna da koyun götürün’ dedim.”
Sarıoğlu, diğer müzisyenlerle birlikte kaptırdıkları santur, keman ve udu zabıtayla iki saat süren müzakerelerden sonra depoya gitmeden zor bela kurtardıklarını anlatıyor.
MÜZİK ALETLERİ DE ŞEFKAT GÖRMELİ
Bütün görgü tanıklarının aktarımı, zabıtanın sokak çalgıcılarını susturabilmek için müzik aletlerini oldukça sert yöntemlerle müsadere ettiğini gösteriyor.
Sarıoğlu, geçenlerde Güney Afrikalı bir müzisyenin dijerido denen uzun boru şeklindeki üflemeli orijinal müzik aletine zabıta tarafından el konulduğunu da ekliyor.
Evet, Beyoğlu bugünlerde eski renginden, ruhundan devamlı bir şeyler kaybediyor.
Sokaktan çekilen müzisyenler ve susan santurlar da buna dahil.
Ancak belli ki bu duruma da artık alışmamız gerekiyor. Kitap yakma ve heykel yıkma geleneğiyle dünyaya nam salmış bir ülkede müzik aletlerinin müsadere edilip kamyonlara atılmasında şaşırtıcı ne olabilirdi ki?

Haberin Devamı

Not: İlgilenenler internette sürmekte olan “Sokak sanatlarına özgürlük” imza kampanyasına göz atabilir.

Yazarın Tüm Yazıları