Ama bu kadarı fazla

KIYAFET adabı üzerine yazacağım bugün.

Daha ilk cümlede şöyle söyleyebilirsiniz: ‘Yahu böyle bir adab mı kaldı? Sen hiç sokakta dolaşmaz mısın?’
Cevabımı peşinen vereyim ki, elbette dolaşırım.
Bu cümlelerime bakıp şimdiye kadar defalarca dile getirilen ve artık sıkıntı veren, “Efendim eskiden Beyoğlu’na çıkanlar, en şık kıyafetlerini giyinir öyle giderlerdi, fötr şapkasız, kravatsız erkek görünmezdi, kadınlar en güzel kıyafetlerini giyinir ve özel süslenirdi” gibi nostaljik sayıklamalarda bulunmayacağım.
Herkes, gündelik hayatında ne giyerse giysin, ona karışmam, karışamam.
Eleştirecek olsam, eski deyimle keyfimin kâhyası mısın, diye sorarlar.
Peki sokağa nasıl çıkılacağı kimseyi ilgilendirmiyor diyelim, her yere her türlü kıyafetle gidilir mi?
Bence gidilmez.
Sözgelimi, ben sinemadan edebiyata kadar çeşitli dallarda ödül kazananların, gene yerleşik deyimle, yaka bağır açık, kürsüye, sahneye çıkmalarına da şaşırıyorum.
Haydi papyon takmalarından vazgeçtim(!). Doğrusu, bir takım elbise, bir gömlek, bir kravat arıyorum.
Gençliğimde bazı yerlere, kravatsız arkadaşlarla gittiğimde, vestiyerde geçici kravat verirlerdi. İçeriye ancak öyle girebilirlerdi.
“Aklını şekle, biçime takmışsın” derseniz ben kıyafet adabını da bütün törenin bir parçası sayarım.
Biçimle içerik arasında kopmaz bir bağ olduğunu iddia edenlerdenim.
Benim düşünceme karşıt verileri de sıralarsam, her iki görüşte olanların da tartışabilmesi için malzeme verdiğimi göreceksiniz.
Uluslararası önemli festivallere belki kıyafet kurallarına riayet ederek katılındığını meraklısı bilir.
Özellikle yaz mevsimindeki festivallere bu yüzden bazı turistler gelmiyormuş.
Şort, sandalet giyinmiş ve boynunda fotoğraf makinesi dolaşırken, takım elbise giyip ya da smokinle çayırda piknik yapmaya yanaşmıyorlarmış. Çoğu ziyaretçi, kimi gösterileri kaçamak, dışarıdan seyredip, içeri girmeden gidiyormuş.
Amerika’da bazı üniversitelere gelen orkestralar da, o ciddi kıyafetleri yüzünden öğrencileri bir salona toplayamıyormuş.
* * *
PAZARTESİ akşamı çok önemli bir orkestranın konserine gittim.
Bazı kimseler, şortla gelmişlerdi.
Elbette konser için herhangi bir kıyafet yönetmeliği, zorunluluğu yoktu. Ama bir şort, bir de parmak arası terlikle görünce, doğrusu orkestraya saygısızlık yaptıkları kanısına vardım.
Bu işin yazılmamış bir kuralı, bir adabı olduğunu bilmelerini, görmelerini isterdim. Özgürlüğe, rahatlığa evet ama saygısızlığa hayır.
Çoğunluk, takım elbiselerini giymişler ya da yazlık ceket pantolon giymişler, konseri dinlemeye gelmişler.
Evet, bir pop konserine böyle gidebilirler, orada sahnede çalanlar da böyle serbest bir kıyafet içinde olabilirler, ama klasik müziğin bir dinleyici terbiyesi gerektirdiğini anımsatmak acaba ayıp mı olur?
Biçim her zaman özü çağırır.
Yıllar önce Antalya’da Vehbi Koç, akşamüstü çayını içerken, bir bakan telefon ediyor. Yanında çalışanlar, Vehbi Bey’i rahatsız etmemek için, “Sonra mı arasın” diye soruyorlar. Bunun üzerine Vehbi Koç, “Hayır. Devlet aradı mı ben hemen cevap vermeliyim” diyor.
Bu tavrı gördükten sonra, ben de serbest kıyafetle gazeteye geldiğim bir cumartesi, zamanın Kültür Bakanı telefonla arayıp, beni gazetede ziyaret etmek istediğini söyleyince, evime gittim, giyindim kuşandım ve öyle karşıladım.
Bu sadece bir kişiye saygıdan ötürü değil, o makama duyulması gereken saygıdır diye düşünüyorum.
* * *
SİZE saygı gösterenlere siz de saygı gösterin. Karşınızdaki insana size davrandığı gibi davranın.
Orkestra üyeleri, elbiseli, kravatlı iken ben onların karşısına şortla, parmak arası terlikle çıktığımda rahatsız olurum. Sizin de olmanızı dilerim. Yoksa elbette, istediğiniz gibi giyinebilirsiniz...
Yazarın Tüm Yazıları