Hem haber hem de mahkeme kararı sıkıntılı olunca...

KIRŞEHİR ’deki bir mahkemenin belediye görevlileri hakkında haber yapan bir yerel gazeteci hakkında geçici süreyle “meslekten men etme” kararı vermesi, Türkiye’de basın özgürlüğüyle ilgili yeni bir tartışma konusu yarattı.

Dün bu konudaki haberleri okuyunca önce mahkûm olan Kırşehir’deki gazeteci Havva Karakaya’yı aradım. Ardından Kırşehir’in AK Partili Belediye Başkanı Yaşar Bahçeci ile konuştum. Daha sonra mahkeme kararını bulup okudum.
Taraflarla konuşup dosyayı inceledikten sonra gerek haberin içeriği gerek mahkeme kararı bakımından her iki düzlemde de problemli bir durum buldum karşımda.
BELEDİYEDE KİM KİMİNLE BASILDI
Önce haberle başlayalım. Haftalık “Kırşehir Postası” gazetesinin 25 Ocak 2010 tarihli nüshasının manşetinde boydan boya “Belediye’de Neler Oluyor?” sorusu yer alıyor.
Haberin spotlarında “Başbakan Tayyip Erdoğan’a Açık Mektup, Gel Başbakan, Kırşehir’de Neler Oluyor Gör” ifadeleri yer alıyor.
Haber, “Belediye Başkanı Yaşar Bahçeci’nin Belediye’de yaşanan olaylardan haberi var mı? Acaba Belediye’de Kim Kiminle Basıldı. Bu kadar da Olmaz. Pes doğrusu, hem de Belediye Binasında, Bir Cumartesi günü” diye başlıyor.
Devamında “Bahçeci’nin başdanışmanlarının basıldığı iddia ediliyor” deniliyor.
Belediye Başkanı’nın biri erkek diğeri kadın olmak üzere topu topu iki başdanışmanı varsa, bu haber üzerine Kırşehir’de kopan gürültüyü tahmin etmeniz hiç güç değildir.
Mahkeme kararına göre, gazetenin sahibi ve yazıişleri müdürü olan sanık gazeteci savunmasında “şehir genelinde bir dedikodu olduğunu, konuyla ilgili vatandaşlardan kendisine sözlü beyanlarda bulunulduğunu, bir de bilgisayardan çıkarılmış imzasız bir yazının geldiğini” söylemiş.
Gazetecilik etiği açısından bakıldığında fazlasıyla sorunlu bir haber bu. Böyle bir haberin hiçbir kanıt olmadan yalnızca şehir genelindeki bir dedikoduya ve imzasız bir mektuba dayanılarak bu kadar kolaylıkla haber yapılabilmesinin onaylanacak hiçbir tarafı yok.
BASINA YENİ BİR CEZA TÜRÜ
Şimdi de mahkeme kararını değerlendirelim. Kırşehir İkinci Asliye Ceza Mahkemesi, sanık Karakaya’yı “basın yoluyla hakaret suçu” eylemine uyan Türk Ceza Kanunu’nun 125’inci maddesi çerçevesinde mahkûm etmiş. Mahkeme, önce 10 ay karşılığı 375 gün adli para cezası ile cezalandırmasına karar verip, bunu 20 eşit taksitte ödenmek üzere 7500 TL para cezasına çevirmiş.
Kararın asıl tartışma yaratan bölümü bundan sonra başlıyor. Mahkeme, TCK’nın “Belirli Hakları Kullanmaktan Yoksun Bırakma”ya ilişkin 53’üncü maddesini devreye sokarak, sanığın adli para cezasının infazından sonra “hükümde belirtilen 375 gün süreyle gazetecilik mesleğini yapmaktan yasaklanmasına” da karar vermiş.
TCK’nın 53’üncü maddesi “Bir kamu kurumunun veya kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşunun iznine tabi bir meslek veya sanatı icra eden kişilerin kasten suç işlemesi halinde” , “hak ve yetkilerinin kullanılmasının yasaklanmasına karar verileceğini” hükme bağlıyor. Bu maddede gazetecilerden söz edilmiyor.
Burada ilginç olan nokta 2005’te yürürlüğe giren yeni TCK’daki bu yeni hükmün ilk kez gazeteciler için de kullanılmış olması. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin hukuk danışmanı avukat Fikret İlkiz, “Bu madde bugüne dek hiç bu şekilde uygulanmamıştı. Gazetecilerin mesleklerini icra etmelerinin önündeki bu gibi yasal engellerin hepsi aslında yeni basın yasası ile kaldırılmıştı. Bu karar tam tersi istikamette bir gelişme” diye konuşuyor.
BATI’DAKİ ALGIYI DAHA DA BOZACAKI
Buradaki sorun, mahkemenin gazeteciliği “izne tabi” bir kamu görevi olarak nitelendirmiş olmasıdır. “İzne tabi” olmak, basın özgürlüğünün özünü ortadan kaldıran bir keyfiyettir.
Mahkemenin bu yorumuyla, gazetecilerin fiilen mesleklerini icra etmekten alıkonacakları ve halkın haber alma hakkının da engelleneceği bir kapı aralanmış oluyor. Batı’da basına dönük buna benzer bir yaptırım yok.
İşin daha vahim tarafı, kararın Batı dünyasında Türkiye’de basın özgürlüğü konusunda zaten yerleşmiş olan olumsuz havayı daha da bozacak olmasıdır. Türkiye’de gazetecilerin bir bölümü tutuklanıp cezaevine konurken, dışarıda kalanlar da mesleklerini icra etmekten alıkonuyor şeklinde bir kanaat belirecektir.
Bu kararın temyiz aşamasında bir şekilde düzeltilmesi, her bakımdan isabetli olacaktır.
Yazarın Tüm Yazıları