“Kürt Sorunu”na “Belfast Dersi”: Düşmanın olsa bile konuşacaksın

BELFAST - “Eğer birarada yaşama umudu varsa, ancak bir budala savaşır.” (Only a fool would fight if there is a hope of accodomation)Bu satırın altındaki imza Sir Edward Carson’a ait. Geçen yüzyılın başlarında Kuzey İrlanda’nın Birleşik Krallık ile birleşmesi için mücadele eden Protestan lider.

Bu satır, Kuzey ve Kuzeybatı Belfast’ın işçi sınıfı mahallelerinden Shankill ile Falls arasında yükselen duvarlardan birinin üzerine koskocaman yazılmış. Shankill, Londra’ya bağlılıktan yana Protestanların, Falls ise İrlanda milliyetçisi, Cumhuriyetçilerin kalesi.
Her iki bölge arasında geçişler hala kapalı. 1969-1998 arası süren, hatta İrlanda Cumhuriyetçi Ordusu (IRA)’nın silahlarını gömdüğü ve dolayısıyla misyonunu tamamladığı 2007 yılına dek süren kanlı çatışmalarda, şehrin o bölümünü bölen duvarlar hala ayakta.
Londra’nın ardından Kuzey İrlanda’nın merkezi Belfast’da başdöndürücü bir toplantı ve brifing trafiği sayesinde, zihinlerini eşsiz bir bilgi deposu haline dönüştüren, 8’i milletvekili bizim Türkiye heyeti, Shankill ve Falls’u gezince, Kuzey İrlanda sorununun nasıl bir şey olduğunu, bir anda, daha iyi kavradı.
Zihinlerde oluşmakta olan bilgi deposu, birdenbire bir “algı”ya dönüştü.
Kuzey İrlanda sorunu, elbette siyasi bir sorun ama daha da önemlisi bir “toplumlararası çatışma”. Türkiye’de tüm can sıkıcı bazı olaylara ve tehlikeli sinyallere rağmen, bir “toplumlararası çatışma”dan söz etmemiz mümkün değil.
Aksini söyleyeni, durumu anlaması için Belfast’ta Shankill ile Falls’dan şöyle bir geçirmek yeterli. On cilt kitap okusa anlamayacağını, hiç konuşmadan, bakarak 10 dakika içinde anlayabilir.
IRA’dan Sinn Fein’e ve Parlamento’ya
Stormont Kalesi, Belfast’ın doğusunda, bir tepe üzerinde, son derece geniş, yemyeşil bir alan üzerinde yükseliyor. Barış görüşmeleri onun salonlarında yapıldı. Biz, Türkiye heyeti de, iki gün boyunca “karargahımızı” orada kurduk. Şimdi iktidar paylaşan, dünün düşmanlarının uzlaşmaya nasıl vardıklarını, deneyimlerini birinci ağızdan dinledik.
İlk konuşmacımız, Kuzey İrlanda Parlamentosu’nun Sinn Fein üyesi Başkan Yardımcısı idi. Yakın geçmişin anılarının ne kadar taze olduğunu ilk lahzadaki tavrı ile ortaya koydu; “IRA ile Sinn Fein ilişkileri”ne ilişkin bir soruya cevap vermeden önce, Başkan Yardımcısı olduğu parlamento binasının tavanlarında gözlerini gezdirdi, gülerek, “Dikkatli olmalıyız” dedi, “dinleme cihazı filan olabilir burada!”
Yeraltından gelen bir hareketin temsilcileri, ülkeyi yönetmeye başlasalar da, yılların refleksleri kaybolmuyor.
Ama herkesi başka dünyalara, paha biçilmez tecrübelerin derslerine taşıyan, ondan sonraki konuşmacıydı. Gerry Kelly.
IRA’nın Londra’daki can kaybına yol açan ilk bombalı eylemlerini gerçekleştiren ekibin elebaşısı. 1953 doğumlu. 19 yaşındayken hapishaneyle tanışmış. Ömrünün 15 yılını hapishanede bırakmış. İki kez müebbet hapse mahkum olmuş. 20. Yüzyıl’ın ikinci yarısının en büyük hapishaneden kaçış olayı olan 1983’teki ünlü Maze hapishanesinden 37 arkadaşıyla kaçışın lideri. Sonra yine yeraltı. Hollanda’dan IRA’ya silah kaçırırken yakalanma ve üç yıl daha demir parmaklıkların ardı. Bu arada, 170 gün İngilizlerin kendisini zorla beslemeleriyle hayatta kalabildiği 205 günlük müthiş bir açlık grevi öyküsü de var.
IRA’da kural, cezaevine girenin örgütle ilişkisinin kesilmesiymiş. Gerry Kelly, IRA’nın efsanevi isimlerinden. Her çıkıştan sonra IRA’ya dönmek için başvurmuş ve dönmüş. Ve, hapishaneden son çıkışında IRA’ya dönmek yerine, IRA’nın siyasi kolu olarak bilinen ve “silah kullanmak dışında tümüyle aynı amaçları paylaşan” Sinn Fein’e girmeye karar vermiş.
Ondan sonrası, barış müzakerelerinde Gerry Adams ve Martin McGuinness ile birlikte başı çekiş. Sinn Fein’in üç numarası. Beş yıllık bir yasağın ardından şimdi milletvekili.
1.90’lık boyu, kırlaşmış saçları, açık yürekliliği, inancından milim sapmamış hali, buna karşılık “artık 1969’da, 1983’te değil 2011’deyiz. 21. Yüzyıl. İdeallerimize buna uygun yollarla mücadele ederek varmalıyız” düsturuna sahip olarak gösterdiği esnekliği çarpıyor dinleyenleri.
Dört ders
Gerry Kelly, “Müzakere dediğiniz, asıl kendi halkınızla yaptığınız müzakeredir. Yaptığınıza onu ikna edemezseniz, zaten yol alamazsınız. Müzakereler ve başarısının tek garantörü vardır; o da halktır” diyor.Milletvekili maaşının işçi ücreti kadarını alıp, gerisini Sinn Fein’e bırakıyor.
Herkesi, hepimizi çok etkiledi Gerry Kelly. Stormont Kalesi’nin bahçesinde hatıra fotoğrafı çektirdikten sonra birden ortadan kayboldu. Yanında korumaları filan da yoktu. Birden küçük bir kırmızı Toyota’nın direksiyonunda gördüm onu. Bastı gaza gitti.
Müzakere yoluyla barışa varmak için başlıca “dört ders” sıraladı:
1. Güçlü hükümet gerekir. Zayıf bir hükümetle müzakere edip barışa ulaşamazsınız. Hasmınızın, rakibinizin güçlü olması, çözüme ulaşmak istiyorsanız, sizin yararınızadır.
2. Soruna ilişkin zihin kalıplarınızı değiştirmeniz gerekir. Güvenlik sorunundan çıkarıp, siyasi olarak görmeniz ve düşünmeniz halinde, müzakereler çözüme doğru yol alır.
3. “Arka yol”, “gizli kanallar” (back track), çözüme varmak için şarttır. Ne kadar savaşsanız, bir gün oturup konuşacaksınız. Biz başından beri “arka yol” temasları, “gizli kanalları” ihmal etmedik. Bir gün açık müzakerelere de oradan geçersiniz.
4. Sadece yasal değişiklik yaparak sorunu çözemezsiniz. Onun uygulanması daha önemlidir. Bu da ancak diyalogla olur. Kendinizi düşmanızın yerine koyarak düşünmelisiniz. Onun gözünden de duruma bakmayı denemelisiniz.
Bu “dersleri”, Londra’da Jonathan Powell’dan dinlediklerimiz üzerine yazdık.
Stormont’ta bir öğle yemeğinde Presbyterian Rahibi (Protestan) Norman Hamilton, bana Protestan ile Katoliklerin ilişkilerinin bundan beş yıl öncesine oranla daha zayıf olduğunu söylediğinde, “Çatışmalar tekrar canlanabilir mi yani?” diye sorduğumda, “O büyük çatışmalara artık geri dönmeyiz” cevabını verdi.
Derin tarihi kökleri bulunan Kuzey İrlanda sorunu tarihte kaldı. Birbirlerinin kanına girmiş olan eski düşmanlar, şimdi iktidarı paylaşıyorlar.
Tek ders
Türkiye’nin “Kürt sorunu”nun çözümü için, Kuzey İrlanda tecrübesini dinleyince daha da umutlu olmak için çok sebep var.
En az Türkiye’nin Kürt sorunu kadar çetrefil olan, Kuzey İrlanda sorunu, kanlı geçitlerden yol aldıktan sonra, konuşarak çözüldü.
Konuşuldu, konuşuldu ve nihayetinde silahlar susturuldu ve gömüldü. Konuşmalar ise sürüyor.
Benim, günler ve saatler süren dinleme, soru-cevap seanslarından sonra  aldığım “Londra+Belfast dersim” tek sözcüğe indirgenebilir:
Diyalog!  Ya da gizli-açık, her yolla, her şartta karşılıklı konuşmak.
Konuşmak, konuşmak, konuşmak...
Yazarın Tüm Yazıları