Aydın'ı öldürmeyin

Türkiye'de yıllarca maç satanlar çatır çatır hakemlik, gözlemcilik ve hatta MHK üyeliği yaptı. Böyle bir ortamda, Ali Aydın'ın lisansını yırtmak, kötü örnek olmaktır, prim vermektir.

Ankaragücü'nde 70'li yıllarda futbol oynarken, rahmetli Sabri Kiraz, 15 günde bir o zamanın faal hakemi olan Veli Necdet Arığ'ı kulübe davet edip, bir saat ders verdirir, bu dersin sonunda da sevgili Arığ, 17 sorudan oluşan bir kağıtla hepimizi oyun kurallarından imtihan ederdi.

Bu imtihan müthiş bir rekabet içinde geçerdi. Çünkü az puan alanlarla dalga geçer, kızdırırdık. Kimse de kimseye kopya vermezdi. Belki de, o ‘‘Bastır Ankaragücü’’ sloganını çıkaran takımın başarısı altında bu uygulamanın önemli bir payı vardı.

Futbolcu hakemle oynar mı, oynar...

Oyun kurallarını ve oyunun kurallarını biliyorsan, hele hakemi zayıf bir anında yakalamışsan, onunla istediğin gibi oynar, istediğini yaptırırsın. Ama maalesef şu anda Türkiye'de bırakın futbolcuyu, yönetici ve teknik adamlar bu kuralları bilmiyor.

Kabul etmiyorlar

Bunun en son örneğini F.Bahçe- Ç.Rize maçında yaşadık. İşin daha kötü tarafı, bu gruplardan bazı fertler bilmediklerini bilmiyorlar, kabul etmiyorlar.

Daha yakın zamana kadar ofsayt kuralı değişti diye gazetelerde şekiller çizildi. Yanlış habere, yanlış yorumlar yapıldı. Victoria oyun kurallarını bilseydi, artı oyunun kurallarını bilseydi, hakemi uyarır ve kendi isteği ile kırmızı kart görürdü. Yani maç gelmiş 88'e, ondan sonraki dakikalarda oynasa ne olur, oynamasa ne olur. Türkiye'de bir şart getirmek lazım. Futbolcu amatörlükten profesyonelliğe geçerken, oyun kurallarından da imtihan olmalı. Belli bir barajı geçtikten sonra profesyonel lisans alabilmeli.

Bu arada şu da var. Sanki maç tekrarlanırsa, F.Bahçe rahat kazanırmış gibi hesaplanıyor. Maç korkmayan bir hakemle oynanacak, maçtaki şans her iki takım için de yüzde 50 olur. Hele Daum gibi futbolcusunu kamuoyuna şikayet eden, o futbolcunun 90 dakika oynayamayacağını bildiği için takım tertibinde kasıtlı değişiklik yapan, bir teknik adam varken.

Oruç tutmamıştı

Ali Aydın için bazı kesimler, ‘‘O gün oruç tutuyordu, onun içindir ki, 2 sarı kartı atladı’’ diyorlar.

Hayır... Ali Aydın oruç tutuyor ama maç günleri tutmuyor. Bu konuda da çok titizdir. Maç günü aynen futbolcu gibi maç yemeğini yer, sahaya öyle çıkar. Ayrıca oruç bile tutsa, iftar saat 17.00'de, maç ise 20.00'deydi.

Kamuoyunda bir kısım Ali Aydın devam etmeli diyor. Bir kısım da bırakmalı, daha ileri gidip lisansı iptal edilmeli diyor.

Tabii burada olaya F.Bahçe, G.Saray, Beşiktaş diye bakarsak, G.Saraylıların bir kısmı ‘‘Ali Aydın ölsün!’’ bile diyebilir.

Ali Aydın böyle bir hatayı Dünya Kupası organizasyonunda veya Avrupa Uluslararası Kupası organizasyonunda yapsa, ertesi günkü ilk uçakla memleketine postalanırdı. Bir müddet de ceza verilirdi. Ama lisans iptali isteğine gitmezlerdi. Ali Aydın'ın lisansını ancak Futbol Federasyonu iptal edebilir. Aydın ne yaptı. Kural hatası yaptı. Önemsenecek bir hata ama öldürülecek bir hata değil.

3 sene düdük çalacak

Aydın yaş sınırına göre 3 sene daha hakemlik yapabilecek. Türkiye'de yıllarca maç satan hakemler çatır çatır hakemlik yaptılar. Hakemliği bırakıp, gözlemcilik yaptılar. Hatta hatta MHK'ye girip, üyelikler, başkanlıklar bile yaptılar. Bazılarına yazılar yazıldı, konuşuldu. Avukat tuttular, mahkemeye gidip, kazandılar. Bazıları hakim önüne çıkıp aklandılar. Hatta bazıları hakemlik yapmak için dönüş isteğinde bile bulundu. Bu kadar şerefsizin, bu kadar üç kağıtçının cirit attığı bir ortamda, Ali Aydın'ın lisansını yırtmak veya hakemliğini bitirtmek, o ahlaksızlara ve şerefsizlere, kötü örnek olmaktır, prim vermektir.

4 G.Saraylı oyuncuya kırmızı kart gösterdi diye, ucuz tartışmalara girmeyin, hatta bu tartışmaların bazılarını basın mensupları yazıyorlar veya söylüyorlar. Yazı yazdıkları gazetelerde, aynı futbolcu için aynı tarihte yayınlanan gazetenin spor sayfasında methiyeler dizip, iç sayfada defol git diyecek kadar ileri gidenler Ali Aydın'ın lisansının yırtılmasını isterlerse eğer, onların daha acilen gazete sütunlarını bırakması, basın kartını yırtması gerekir.

Nur içinde yat Aydın Tohumcu

Ankaragücü'nden sevgili arkadaşım kaleci Aydın Tohumcu'yu kaybettik. O gün belki de sonuncu durumdaki Mersin İdman Yurdu ile teknik direktörlük mukavelesi yapacaktı. Ama kalp krizi ona hayatla yaptığı mukaveleyi iptal ettirdi. Pazar gecesi Ankara'da ve İstanbul'da onun için maçlardan önce saygı duruşu yapıldı. Dikkatimi çeken bir başka nokta Ankara'daki saygı duruşunda oldu. Her zaman birileri çıkar, saygı duruşlarına limon sıkarlardı. Ama 19 Mayıs Stadı'nda bir dakika boyunca çıt çıkmadı.

Demek ki, hem sayılıyormuşsun, hem de seviliyor muşsun... Sevgili arkadaşım, nur içinde yat.


1 maç niye?

OYNANMAMIŞ
kabul edilen F.Bahçe-Rize maçının tekrar kararı doğru. Ama Victoria'ya verilen ceza neyin nesidir belli değil. Maçtaki sarı kartları saymıyorsunuz, o zaman Victoria'nın birinci sarı kartını niye sayıyorsunuz. Centilmenliğe aykırıya soksanız, 3 maç ceza vermeniz lazım. 1 maç ceza verip ibret olsun istiyorlar. Hani, hakem yine atlarsa futbolcu kendisini ihbar etsin diye.

Mutsuz Frank De Boer

DE Boer, ‘‘Gelmekle hata mı yaptım acaba’’ diyor...

Bakın, ‘‘Ben artık futbolu bırakacağım’’ demiyor... Söylediği cümle, G.Saray'da mutlu olmadığını gösteriyor. Mutlaka bunun sebepleri de vardır. Çünkü o kalitede bir oyuncu, ağır da olsa, bu hataları yapamaz. Yapmamalı da. Gönülsüz olunca, işler sahaya böyle yansıyor.

Mondragon kurtardı!

MONDRAGON'a yaptığı hareketten dolayı UEFA ceza veremedi. Sebebi hakemin sarı kart göstermesiydi. Hakem hiç kart göstermemiş olsaydı UEFA, Mondragon’un attığı kafayı hakemin görmediğine kanaat getirecek ve Mondi’yi ceza kuruluna sevkedecekti. Ama UEFA dedi ki, hakem görmüş, öyle değerlendirmiş. Mutlaka dönüp hakeme de ikazını yapmıştır. Niye doğru görmedin diye. Hakem de diyebilir ki, ‘‘Ben Şampiyonlar Ligi’nde oynayan, UEFA Kupası’nı kazanmış bir takımın, uluslararası kalecisinin bu denli bir sahtekarlık yapacağını düşünemedim, kusura bakmayın, özür dilerim.’’

Ama Eurosport bu pozisyonu, yorumsuz ve yüzlerce defa oynattı. Olan Mondragon'a değil, bence G.Saray'a oldu. Yarın bu Mondragon ülkesine dönecek, hatta ve hatta G.Saray için ileri- geri sözler de söyleyecek. O zaman da G.Saraylı yazarlar, aynı Mondragon için neler yazacaklar, neler. Ama iş işten geçtikten sonra.

Okan'ı izleyin

MONDRAGON'u yazdıktan sonra aklıma Okan Koç geldi. G.Birliği- Beşiktaş maçında yaptıkları centilmenlik içinde mi, dışında mı diye düşündüm. Hakemleri de, sahadaki olayları görmüyor diye suçluyoruz. Pazar günü o statta olan herkes, (bunlara Lucescu da dahil olmak üzere) Ümit ile kalecinin diyaloğunu, kaptanlık bandını çıkardığını, yürüyemeyecek halde olduğunu, kalecinin taca doğru degaj yaptığını ama oyun alanı dışına çıkaramadığını, önce elle atmak isteyip, sonra ayağıyla vurduğunu tüm futbolcular farketti.

O top, Ümit'in yürüyemeyeceği alandan İlhan tarafından gol yapıldı.Beşiktaş kazandı ama bence çok şey kaybetti. Bu soruyu hangi Beşiktaşlı'ya sorsanız, sinirlenerek cevap veriyor. Niye mi? Çünkü altta kalıp ezildiler. Siyah beyazlılar daha Okan Koç'u tanımıyor. Bunu yapan Okan Koç'un bundan sonraki, yıl veya yıllarda siyah beyazlılarda neler yapacağını hep beraber göreceğiz. Siz de burada, ben de buradayım. Bu satırlar da, Hürriyet Gazetesi'nin bugünkü tarihinde. Göreceksiniz, bu yazıları okumak mecburiyetinde kalacaksınız. Veya inşallah Okan Koç, bu yazıyı bana yedirir.

Çalan telefonlar

7 Kasım Cuma günü saat 20.47'de Ankara'dan 428 17 00 numaralı THY rezervasyonunu aradım. Haliyle otomatik olarak bu numara İstanbul'daki merkezde telesekretere bağlı. Hemen hemen 12 dakika filan çaldı ve cevap veren çıkmadı. Kapattım bir daha aradım, 3 dakika sonra telefon bağlandı. Ben bu telefonu cepten de arayabilirdim, yurt dışından da. Ve benim bu telefonu açma sebebim, ertesi günü saat 10.00'da uçacağım İstanbul- Ankara biletindeki rezervazyon değişikliğiydi. Yani bu telefonu 20.47'de değil de, 21.47'de açsaydım, bilet yüzde 30 cezaya girecekti. Bu arada telefonda bekleme süresindeki ücret de cabası olacaktı.

Karşıma çıkan bayana, ‘‘Niye telefonlar geç açılıyor’’ diye sordum. ‘‘Biz burada 4 kişi çalışıyoruz’’ cevabını verdi.

Sevgili okuyucular, THY'nin saat 22.00'den sonra bütün Türkiye'deki ofislerinin telefonları otomatik olarak İstanbul'daki merkeze bağlanıyor. Burada da sadece 4 kişi çalışıyor. Sayın yetkililer, hem bize günah, hem orada çalışanlara. Zaten şu son 3-4 aydır THY'ye bir tuhaflık oldu. Hangi uçağa binsem, maaşallah bir saatten aşağı rötar yapmıyor. Bunların mutlaka bir sebepleri de vardır, açıklamaları da.
Yazarın Tüm Yazıları