Diklendi ve dik duruyor

Yakın gelecekte –hatta orta vadede- “nasıl bir Türkiye’de yaşayacağız?” sorusunun cevabının ipuçlarını vereceği için önemli bir yanında BDP’nin, diğer yanında Ak Parti ile hükümetin yer aldığı görüşmeler.

Haberin Devamı

İki gün üstüste yapılan görüşmelerin dünkü “turu” da, sonuç alınmadan bitti.

Haber kuruluşları aceleci ve siyasi bakış açılarına uygun başlıklar attılar: “Görüşmeler sonuç vermedi”...

Peki, son buldu mu?

Hayır.

Taraflar birbirlerini suçlamadan ayrıldılar. Görüşmelerin sonuç vermemesinin yerini, bu kez, “kırıcı polemikler” almadı. Görüşmeye devam edeceğe benziyorlar. “Uzlaşma” arayışı, her iki tarafın da lehine mütalaa ediliyor. “Sıfır toplamlı” oyundan, “kazan-kazan”a nasıl geçilebilir, onun yolları, yöntemi aranıyor.

Ak Parti’nin CHP ile kolayca hallettiği, BDP ile o kadar kolay olmuyor.

Ak Parti ile BDP nerede ayrılıyor?

Nedenine gelince, “diklenen” ama “dik durmayan” CHP’nin yerine, bu kez karşısında önce “diklenen” ama ardından “dik de duran” bir BDP var ve Ak Parti, bu tarza pek alışık değil.

Haberin Devamı

BDP’nin Ak Parti ile görüşmesinde CHP’den farklı yaklaşımını, Gültan Kışanak’ın açıklamasında okuyabilmek mümkün. Gültan Kışanak, dün bir buçuk saat süren BDP ile Ak Parti-Hükümet görüşmesinden çıktıktan sonra, sonuçla ilgili olarak “Size tam anlamıyla olumlu veya tam olumsuz bir cümle kuramayacağız” dedi. Kışanak, görüşmenin amacını ise “yemin krizi”nin aşılmasından ziyade, iki gün üstüste süren görüşmelerde, “demokratik siyasetin önündeki engellerin kaldırılması, demokratikleşme konusunda adımlar atılması, demokratik çoğulcu sivil anayasa yapmak konusunda BDP’nin önünün açılması” gibi konuları görüştüklerini ifade ederek, “Bu konuda AKP’de bir siyasi irade var mı, parlamentoyu nasıl işletmek istiyor? Çoğunluğu elinde bulunduran bir parti olarak demokratikleşmek ve anayasayı katılımcı bir şekilde hazırlamak iradesi var mı, yok mu; bunu anlamaya çalıştık” diye açıkladı.

Ak Parti Grup Başkan Vekili Nurettin Canikli ise “Ortak mutabakat metninin ortaya çıkmamasının en büyük nedeni tutuklu vekillerle Hatip Dicle’nin konumuna ve onlar için sorun olarak ortaya çıkan durumda somut adım atılması ve çözülmesi talepleri olmuştur. Biz böyle bir iradenin metinde yer alması halinde yargıya müdahale olacağını ifade ettik” dedi.

Haberin Devamı

Bu, ortaya konulan iki metinden BDP metnine, nasıl formüle edildiğine bakıldığında, çok da geçerli bir gerekçe değil. Anayasal ve yasal düzenlemeler yapılması üzerine “mutabakat” sağlamak, niçin “yargıya müdahale” olsun?

Ak Parti’de son zamanlarda ortaya konulan bu “yargı aşkı” hayli sorunlu. İnandırıcı da değil üstelik.

Ak Parti’nin “gerçek yaklaşımı”, Canikli’nin şu sözlerinde:

“Beklentilerin en önemlisi yeni bir anayası yapıp daha güçlü yasa inşa etmek. BDP’nin hazırladığı metne itiraz oldu. Tutuklu vekillere atıflar yapılmasına itirazımız oldu. Yukarıda belirtilen hedeflerin gerçekleşmesi millet iradesinin temsil edilmesiyle mümkündür. 12 Haziran sonrasında yüksek oranlı temsil özelliğiyle Anayasa yapılması için tarihi fırsata dönüştürülmelidir. Yeni Anayasa, Meclis çatısı altında oluşturulacak komisyonda tartışılmalı ve orada yer alınmalıdır.”

Haberin Devamı

Yani, Ak Parti, BDP’ye “Gel önce yemin et; TBMM’ye katıl. Bu istediklerini yeni anayasa yapımı sırasında Anayasa Komisyonu’nda dile getir” demiş oluyor.

BDP’nin “mutabakat metni”

BDP ise, “nasıl bir anayasa yapma eğilimindesin; şunu mutabakatla zapta geçirelim, öyle geleyim” diyor. BDP’nin hazırladığı “mutabakat metni”nde Ak Parti’nin itirazıyla karşılaşan bölümler şöyle:

“Seçim sistemi ve yasalardan kaynaklı yetmezliklerin giderilmesi ile temsilde adaletin daha güçlü bir şekilde sağlanması halkın iradesinin parlamentoya eksiksiz yansıması için siyaset kurumunun önünde engel teşkil eden düşünceyi ifade özgürlüğünü kısıtlayan TMK, TCK ve CMK’da evrensel standartlara uygun düzenlemeler yapılması, bu dönem parlamentomuzun öncelikleri arasındadır.

Haberin Devamı

Yasaları evrensel hukuka uygun hale getirme konusunda tek yetkili merci TBMM’dir.12 Haziran 2011 seçimlerinde seçmen desteğini alarak milletvekili seçilmesine rağmen parlamentoya girmesi engellenen Sayın Hatip Dicle örneğinde olduğu gibi, bu ve benzeri haksızlıkları gidermek, benzer durumların tekerrürünü engellemek için uluslararası hukuk da dikkate alınarak parlamento içinde çözüm arayışları olmalıdır.”

Bundan öncekiparagrafta ise “Halkın iradesinin parlamentoya tam yansımaması, esasında bir demokrasi sorunudur ve sadece siyasi partilerin değil, parlamentonun meselesidir. Bu vesile ile halen tutukluluğu devam eden TBMM üyelerinin en kısa zamanda fiilen görevlerinin başında olmalarını önemsiyoruz” deniyor.

Haberin Devamı

Bu “metin”de kullanılan “dil” makuldür. Bir “dayatma” yok. Ancak, CHP ile imzalanmış olan “malumu ilam” niteliğindeki metin ile de ilgisi yok, tabii ki. Yukarıdaki paragrafın son cümlesinin, Ergenekonculara teşmil edilmesini önleyebilecek bir formülasyon ile –Ak Parti’nin doğru olarak en duyarlı noktası orası- ve Ak Parti’nin bir adım daha esnemesiyle, “mutabakat metni” tıkanıklığı pekala aşılabilir.

TBMM’nin yaz tatiline, “şiddet mesaisi”ne yol açacak biçimde girmesinde, hiç kimsenin çıkarı yok.

Ak Parti’nin de, BDP’nin de...

Sedat Ergin’in açıklaması

8 Temmuz tarihli “Gerçekten Şike Operasyonu mu?” başlıklı yazımda, Lube Ayar’dan yaptığım twitter alıntısında adı geçen Sedat Ergin, bir açıklama gönderdi. Alıntıya konu olan 2006 yılı Temmuz ayında yayımlanan yazı dizisinde Milliyet Genel Yayın Yönetmeni olan Sedat Ergin, “Yazıda yer alan bazı ifadeler, benim ve o dönemde başında bulunduğum gazetenin şike olaylarını örtbas ettiği gibi biz izlenim yaratmıştır. İnternetten de girilip bakılabilecek Milliyet arşivleri bunun böyle olmadığını söylüyor” diyor.

Açıklamasında şu hususlara dikkat çekiyor:

“Lube Ayar’ın kaleme aldığı ‘Örtbas Edilen Şike Belgeleri’ başlıklı dizi ‘Beşiktaş Maçı Sattı mı?’ başlığıyla ve doğrudan Beşiktaşlı Sergen’le ilgili iddiaları konu alan bir manşet haberle başlamıştır. Bir Beşiktaşlı olarak Beşiktaş’ı zora sokacak bir haber yayımlamakta bir tereddütüm olmadı ve bu durum o dönemde BJK yönetimiyle aramda bir küslüğe de yol açtı. Bu haberde şike kayıtlarının poliste olmasına rağmen savcılığın suç duyurusunda bulunmamasındaki garipliği de dikkat çektik... FB muhalefetiyle ilgili bölümü silip ‘Aziz Yıldırım lehine yazı istemem’ dediğimi hatırlamıyorum. Kendi tuttuğum takımla ilgili haberi manşetten verirken FB muhalefetini kollamak gibi bir çabaya neden gireyim ki? FB için dengelerle ilgilenip pozisyon almak gibi bir derdim hiç olmadı. Ayrıca o kayıtlarda FB’yi doğrudan şike ile ilişkilendiren bir bölüm yoktu diye hatırlıyorum.”

Sedat Ergin’in açıklamasında “Dizinin beşinci gününde ‘Mahkeme TCK’da şike suçu yok’ başlığıyla verdiğimiz haberde şike suçları konusunda mevzuatta yaptırım boşluğuna dikkat çekerek, bu ihtiyacı gündeme getirdik. Sonradan gecikmeli olarak çıkartılan yasa ile bu boşluk dolduruldu. Bugün tanık olduğumuz tutuklamalar yasa değişikliğinin sonucudur. Şimdi geriye dönüp baktığımda dört dörtlük bir gazetecilik yaptığımızı görüyorum” ifadesi de yer alıyor.

Milliyet’te 28 Temmuz-2 Ağustos 2006 tarihinde yayımlanan yazı dizisi, gereği gibi değerlendirilseydi, belki bugün yaşananların önü alınmış olurdu.

Yazarın Tüm Yazıları