Seni motive eden hayat

Seni motive eden hayat

Haberin Devamı

Sevgili Ayşe,
Eskiden farklı görüyordum sizi... Sanki kocanızla, tecrübelerinizi, gazetede çarşaf çarşaf yazmazsanız, o tecrübelerin sizin için bir anlamı olmayacakmış gibi geliyordu. Sanki konu bulmak için ona sürprizler yapıyorsunuz, sevgi gösterisinde bulunuyorsunuz gibi geliyordu. Bunları yazacak bir köşeniz olmasa, ilişkinizle uğraşmaya bu kadar motivasyonunuz olmazmış gibi geliyordu.
Son zamanlarda fikrim tamamen değişti.
Özellikle geçenlerde havaalanında Alya’yla birlikte komik resimlerinizi çekip, babasına yolladığınızı yazdığınız bölüm var ya, o zaman daha da iyi anladım.
Siz yazarlığınızla, anneliğinizle, eşliğinizle bir bütünsünüz.
Bunların hiçbiri sizi tek başına motive eden şeyler değil...
Sizi motive eden... Hayat... Yaşamak...
Benzer enerjiyi, onlara da aşılıyorsunuz. Onun için ilişkiniz, arada, kavga gürültü olsa da bölünmeyecek bir ilişki...
Röportajdan röportaja koştururken uçaklarda, eşinizle otel odasında sevişirken veya kavga ederken, kızınızla uyurken...
İyi kötü her anını bu kadar değerlendirebilen, bu kadar hisseden ve sonuçta kendisi için iyi bir şeye dönüştürebilen bir kadın daha tanımıyorum.
Ben hariç...
5 yıldır mutluluğu araştırıyorum, kitabını yazabilmek için. Sonuçta anladım ki, mutluluk, hayatta geçirdiğimiz keyifli anlardan ibaret değil. Hayatı, tüm inişleri ve çıkışlarıyla, her anını değerlendirerek dönüştürebilen insan mutlu. Zaman zaman yorulsa da, sinirlense de, takdir edilmediğini düşünse de, kendine güveni azalsa da mutlu. Çünkü bu olumsuz hisler, insanın doğasında olan şeyler, insanın ruh hali, gün içinde bile defalarca gelip gidiyor...
Mutluluğun tarifi, ille de, hep keyif almak, kendine güvenmek ve başarmak değil. Siz mutlu bir insansınız, her şeye rağmen... Bu hayatı iyisi ve kötüsüyle dolu dolu yaşayabildiğiniz için...
(Elvan Demirkan)

Haberin Devamı

- İlk işim kitabınızı alıp okumak olacak. Anlattığınız şeyler beni çok sevindirdi. Ama bilmenizi isterim ki, bunlar planlanmış, düşünülmüş, hesaplanmış şeyler değil. Aksine o an, içimden gelip geçen çocuksu coşkular ya da isyanlar.
Ama evet haklısınız, mutluluk bir bütün. Bölünmüş parçalar değil. Mutluluk yaşamak. Tek tek, başarılı olmak, âşık olmaz, güzel olmak, zeki olmak, beğenilmek, sevişmek değil. Hiçbiri, insanı tek başına mutlu etmeye yetmiyor. Hepsinin bir bütün olarak yaşanması, kucaklanması gerekiyor.
Bir de galiba yaşanan anın değerini gerçekten bilmeyi becermek gerekiyor. Bir sonraki anın ne getireceğini kim bilebilir ki? Ayağımızın altındaki halılar her an çekilebilir, her an bizi mutsuz edecek şeylerle yüzleşebiliriz...
Elvan, siz bu meselelerin içine girip nasıl çıkabiliyorsunuz tekrar? Kolay çıkılmıyor da... Öptüm, byeeee

Haberin Devamı

Dubai’nin son günleri...

DUBAİ ’de son günlerimiz...
Önümüzdeki çarşamba Alya’nın okulu kapanıyor.
Alya’nın veda partisi/ Birinci sınıfların veda partisi/ Okul gezisi/ Tamamlanması gereken aşıları (Aşı lafını duyunca derin bir uykuya dalıyor, nasıl başarıyor bir türlü anlayamıyorum.)/ Evin toparlanması/
Arabanın satılması/ İstanbul’daki ev için almayı planladığım şeyler/ Gitmeden ailece son fotoğraf çekimi. İşte bunlar yapılması gereken şeyler.
Ama en önemlisi Hımmm.
Ay bir havalı, bir havalı sormayın. Tüyleri en parlak tavşan bizimki. Sağlıklı. Gururlu. Duruşu dimdik. Muzaffer komutan edasıyla dolaşıyor etrafta, bir de mis kokuyor.
Gökdelende yaşamaya da alıştı.
Sevgilimden geçen yazı için azar işittim, “Her şeyi yazmak zorunda mısın? Seni sevmeyen bir şikâyet etse bu binadan atılırız” dedi. Kös kös, kafamı önüme eğdim. Hımmm ise neşe içinde.
Sadece libidosu çok yüksek bu aralar. Türkiye’ye götürülmesi bir problem. Pardon büyük problem. Pet’ten sayılmıyor, çünkü kemirgen. Türk Hava Yolları almak istemiyor, geçen sene sincap almışlar uçağın kablolarını yemiş. Haklılar, bizimki de öyle şeylere meraklı, yapar mı yapar.
Emirates kabul etti.
Ama şartları var, özel kafes yapılacak, sonra sağlık karnesi çıkarılacak, belediyeden onaylatılacak, babası, bugün fotoğraflarını çekti, ikide bir kameraya arkasını dönüyor diye sinirlendi.
Dün de veterinere götürdük.
“Ay sen nasıl güzel bir şeysin!” dedi veteriner buna.
Öldüm, öldüm, eridim!
Aynen ama aynen, insanın çocuğunun başkaları tarafından övülmesi gibi bir şey. Fakat libido sorununu veteriner de fark etti, “Sizinki âşığını arıyor” dedi, “Evet” dedik, “Bulduğu anda büyük aşk yaşayacak haberiniz olsun” dedi.
“Aman dikkatli olun, milyonlarca bebek gelebilir” dedi.
Ekledi: “Onu da âşığını da kısırlaştırın. Sonsuza kadar mutlu yaşasınlar!”
Şimdi iş, Hımm’ın Türkiye’de sevgili bulmasına kaldı...

Haberin Devamı

One minute Natasha!

SORMAYIN başıma geleni...
Sevgilim, eskiden Ortadoğu ülkelerinden sorumluydu.
Şimdi, Rusya, Ukrayna ve Nordik ülkelerinden.
Geçenlerde elinde bir kâğıt.
“Ne o?” dedim.
“Bak” dedi.
Baktım.
Dünyanın en güzel kadınlarının, hangi milletten olduğuna dair bir istatistik bilgi. Yüzüne biraz anlamsız bakmış olmalıyım ki...
“Bu ülkelerin hepsi benim bölgemde!” dedi. Gerçekten de dünyanın en güzel kadınları sıralaması şöyle, Ukrayna, Rusya, İsveç, Norveç vesaire.
Bu kadarı bana yeter!
Sinir oldum.
*
Hayatının bir bölümü bir benimle, ama bir bölümü de onlarla...
Yani oralarda...
Alo Moskova... Alo Kiev...
Ben, “Taşınalım oraya” demiştim. İstanbul yerine Moskova’da yaşamayı kabul etmiştim. Ama sonunda İstanbul’da karar kıldık.
Tamam gidip geldikçe hem Rusya’daki işini anlatıyor, hem Rus kültürünü. Arada da, “Baksana, kadınlar gerçekten çok güzel” diyor. Simdi ben kıskanç kadınlar gibi, “Ama yaşlanınca sarkıyorlar” demiyorum, demem.
Bir başka sefer, üst düzey yönetici Türklerle evlenmiş Rus kadınlarını anlatıyor, anladığım kadarıyla böyle bir popülasyon var, o erkekler de Rusça öğrenmişler.
“Çok iyiymiş, beni de götür haber yapayım” diyorum.
Yıllar önce Türk taraftarlarla Dinamo Moskova maçını izlemeye gitmiştim. İnanır mısınız erkekler, stadyuma gitmeye bile zahmet etmemişler, o güzel Rus kızlarla maçı otel odasındaki televizyondan seyretmişlerdi. Ve o zamanlar bunu yazmıştım.
Simdi, “Yahu bunun neresi haber?” diye bakıyorum, kimseyi ihbar etmek bana düşmez.
*
Ama son olay tüy dikti.
Geçenlerde aradım, “N’aber canım” diye açtı telefonu, gayet şefkatli bir ses tonuyla.
Ve “İyiyim” demeye fırsat bulamadan, o cümle kulağımda patladı:
“One second Natasha!”
Nasıl yani?
Sevgilim... Rusya... Nataşa...
Duraksadığımı görünce...
“İş arkadaşımın adı Nataşa” dedi yumuşak bir sesle.
“Sen benimle dalga mı geçiyorsun!” dedim.
“Yooo” dedi, çalışma arkadaşının adı gerçekten Nataşa’ymış.
“Bana bak” dedim, “Beni yemiyorsun değil mi?”
Kahkahalarla gülmeye başladı.
Şu önümüzdeki aylarda bir teftişe gideyim diyorum. Yoksa önümüzdeki günlerde mi gitsem!
Mutluluk hikâyeleri anlatıp dururken, “Sevgilim kendine Rus sevgili yaptı” darbesi yemek istemem.

Yazarın Tüm Yazıları