Herkesin kazançlı çıktığı bir tablo

GEÇEN hafta yazdığımız bir değerlendirmede, seçimin 4 siyasi partinin de kazançlı çıktığı ya da en azından başarılı olduğuna ilişkin bir tezi ileri sürebileceği bir sonuçla kapanacağını tahmin etmiştik.

Kuşkusuz sandıktan çıkan sonuç, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın başarısının ölçülmesi açısından herhangi bir teze ihtiyacı olmadığını gösterdi.
ERDOĞAN’IN UZLAŞI SINAVI
Erdoğan, genel seçimi üçüncü kez, üstelik ezici bir zaferle kazanırken liderliğini içte her zamankinden daha kuvvetli bir hale getirmiş, ayrıca dış dünya karşısındaki profilini, bu çerçevede bundan sonra uluslararası alanda yapacağı hamlelerin etki derecesini de güçlendirmiştir. Kuşkusuz, Ortadoğu’da değişim dinamiklerinin işlediği bir dönemde Türkiye’nin demokrasi deneyiminin sorunsuz bir şekilde işlemesi, demokrasi özlemi duyan bütün bölge halkları için kalpleri ve zihinleri çelen bir gelişme olmalıdır.
Buna karşılık, sandıktan çıkan sonuç Erdoğan’ı, geniş yetkilere sahip bir cumhurbaşkanı olabilmesi için ihtiyaç duyduğu Anayasa değişikliğini istediği gibi tasarlayıp hayata geçirebileceği bir siyasi güç eşiğinin de altında tutmuştur.
Bu arada, toplumsal talebe karşılık vermek üzere yeni bir anayasanın gerektirdiği uzlaşı ihtiyacına nasıl karşılık vereceği sorusu, Erdoğan’ın önünde siyasi kariyerinin en kritik liderlik sınavlarından birini oluşturuyor. Başbakan, bugüne dek son anayasa referandumunda olduğu gibi, hep kendi sayısal gücüne dayanarak sonuç alma yoluna gitmişti. Ancak bu kez farklı bir sınav var önünde.
GÖÇÜN YÜKSEK MALİYETİ
İlginçtir ki, AK Parti 2007’de yüzde yaklaşık 47 oy ile 341 sandalye elde ederken, bu kez yüzde 50’ye yaklaştığı halde partinin milletvekili sayısı 326’ya düşmüştür.
Buradaki kayıp iki faktörden kaynaklanıyor. Birincisi, BDP’nin güneydoğuda kazandığı yeni milletvekilliklerinin büyük çoğunluğunu AK Parti’den almış olmasıdır. İkinci neden nüfus sayımının sonucu yeni milletvekili dağılımının iktidar partisinin aleyhine işlemesidir.
Yeni dağılımda toplam 33 sandalye, göç veren ve AK Parti’nin mutlak hâkim olduğu Orta ve Doğu Anadolu illerinden Batı illerine gitmiştir. Bunun sonucu Ağrı’da 2007’de 5-0 fark atan AKP, bu kez 4-0 farka inmiş, 2007’de Bayburt’ta 2-0 kazanırken, bu kez 1-0’la yetinmiştir. Örnekler çoğaltılabilir.
Bu şekilde birer ya da ikişer AK Parti’nin avantajla olduğu coğrafyanın envanterinden çıkan sandalyeler, siyasi gücün iktidar ile ana muhalefet arasında daha dengeli bir şekilde dağıldığı batı coğrafyasına gitmiştir. İstanbul, tek başına doğudan çıkan 33 milletvekilliğinden 15’ini almıştır. Bu 15 milletvekilinden 7’si AK Parti’ye 7’si CHP’ye, 1’i de bağımsızlara gitmiştir. Başka illerden de örnekler verilebilir.
CHP VE MHP’NİN TEZLERİ
Seçim sonrasında projektörlerin daha çok CHP üzerine yöneldiğini görüyoruz. Buradaki sorun bu parti için gösterilen yüzde 30 hedefinin hiçbir zaman gerçekçi olmamasıydı. Gerçekçi hedef 27-28 aralığıydı. Alınan sonuç bu düzeyin biraz altında gerçekleşmiştir.
Bu sonuç yine de Kemal Kılıçdaroğlu açısından mütevazı ölçülerde bir başarı olarak görülmelidir. En azından partiyi yukarı doğru bir tırmanış eğrisinin içine sokabilmiştir Kılıçdaroğlu. Lider olduktan hemen sonra bir yıl içinde bir referandum, iki kurultay ve bir genel seçim geçiren bir liderin bu sonucu elde etmiş olması bütün olumsuzluklara rağmen yine de değeri azımsanmaması gereken bir durumdur.
Keza MHP de seçimden sonra başarılı olduğunu ileri sürebilecek durumdadır. MHP, seçim öncesi köşeye sıkıştırılmış, bir parti için olabilecek en olumsuz koşullarda ve baraj tartışmasının psikolojik engeli altında kampanyasını yürütmüştür. Ancak MHP lideri Devlet Bahçeli, aldığı sonuçla kurulan bütün tuzaklara rağmen barajı geçtiğini söyleyerek, partisinin başarılı olduğu tezini ileri sürebilecektir.
AKP gibi seçimin bir başka mutlak galibi BDP’dir. Bu parti önemli bir ittifak kurma ve organizasyon yetenekleri sergileyerek hem oy miktarını hem de milletvekili sayısını artırmış, ayrıca güneydoğunun başat aktörü olduğunu bir kez daha tescil etmiştir. BDP’nin en önemli başarılarından biri, yüzde 10 barajı gibi 12 Eylül’ün antidemokratik bir düzenlemesini fiilen tümüyle yürürlükten kaldırmış olmasıdır.
Yazarın Tüm Yazıları