Tebrik ediyorum

BAŞBAKAN’ın arkasına aldığı yüzde 50’den değilim.

Ona oy vermeyenlerdenim.

Haberin Devamı

Ama her iki kişiden biri de verdi.
Büyük başarı.
Görmezden gelmemek gerek.
Böyle günlerde, kazanan için sevinmeyi bilmek gerek.
Tebrik ediyorum.
Adalet ve Kalkınma Partisi, bu ülkeyi pek çoklarından daha fazla tanıyor demek ki. Ben içimden, “46 olur mu acaba?” diyordum, 50 aklıma bile gelmemişti, neresinden bakarsanız bakın, oylarını 5 milyon artırdılar, yorgun ve yıpranmış bir parti olmaları beklenirken, oy verenlerin çoğunluğunun onları hiç de öyle görmediklerini kanıtladılar.
Ortaya çıkan başka bir şey de, ifade özgürlüğü, hapisteki gazeteciler, oy veren çoğunluğun umurumda bile değil.
Ne denir ki?
Hepimize hayırlı olsun!
Başbakan’ın balkon konuşması da etkileyiciydi. Beden dili de güven vericiydi. İnsan, inanmak istiyor. Ben bu işlerden hiç anlamam ama bana bir süre, her şey durulacak, sonra daha da sertleşecek gibi geliyor. Umarım yanılıyorumdur.
Allah sonumuzu hayretsin!

Haberin Devamı

HAMİŞ: Sırrı Süreyya Önder’in, Şafak Pavey’in, Oktay Ekşi’nin, Mustafa Balbay’ın, Mehmet Haberal’ın Meclis’e girmesine sevindim. Ne kadar renkli o kadar iyi. Türkeş’in oğullarından birinin AKP, diğerinin MHP’den milletvekili olması da bana ilginç geldi. Tuncay Özkan’ın girmemesine ise üzüldüm.

Ayaklarımızın birbirine değmesini özlüyorum

BİR haftadır buradayım.
Oy verdim, işlerim vardı, hâlâ var, eşyalarımız nihayet İstanbul’da, evin ön taşınması, kutuların açılması, 278 kutu, aç aç bitmiyor, röportajlar filan geldim.
Sevgilim ve Alya, Dubai’de.
Ben yalnızım.
Dünyanın en sinir şeyiymiş yalnız olmak, yalnız uyumak.
Geceleri son derece huzursuz uyuyorum.
41 yaşında kadınım, holdeki ışığı açık bırakıyorum.
Uykuya dalmadan müzik istiyorum.
Aksi gibi iPod’um da yanımda değil, evde eski bir radyo buldum, öylesine bir kanal bulup dinliyorum.
Koskoca yatakta yalnız olmaya alışamıyorum.
Seslere kulak veriyorum.
Hep tetikteyim.
Yalnız yaşayan insan tripleri geliştiriyorum.
Kalkıp kapıları kontrol ediyorum.
Alarma bakıyorum.
Sonra yatıyorum, deprem geliyor aklıma.
Nasıl bir salaklık hali anlamadım.
Yalnız olunca, kendimi eksik hissediyorum, yarım bile değil, çeyrek.
Bir de güya ben 18-35 yaş arasını İstanbul’da yalnız yaşadım.
Unutmuşum.
Ben çoktan aile olmuşum.
Gürültü, ses sever olmuşum, problem sever olmuşum, o halledilecek, bu halledilecek, Alya okuldan alınacak, akşama ne yenecek...
Bir haftadır bu tür şeyler yok, her şeye vakit var, kendimi dinleyebiliyorum, canımın istediği şeyi yapabiliyorum.
Ama istemiyorum.
Rutinimi özlüyorum.
Yapılması gereken şeyleri özlüyorum, sorumluluklarımı özlüyorum, sevgilimi ve kızımı özlüyorum. Onların gürültüsünü, sesini, uyurken birbirine değen ayaklarımızı özlüyorum.

Haberin Devamı

Bir elbise uğruna ya Rab...

HER şey Fikret Ercan’ın telefonuyla başladı.
“Kelebek Ödül Töreni’ni Beyaz’la birlikte sunar mısın?” dedi.
“Sağ olun Fikret Bey ama beceremem” dedim.
Direkt.
Hiç kıvırmadan.
“Yapamam, ben geriliyorum, bir de canlı yayın, dahası ödül alacak insanların bir kısmını tanımıyorum, ya çok konuşurum, ya çok susarım, bu televizyon işleri bana göre değil, korkarım, mümkünse başkası yapsın...”
“Mümkün değil” dedi “Beyaz’ın da talebi bu” dedi.
*
Onun üzerine Beyaz’ı aradım.
“Ne haber?” dedim.
Ama cevap vermesine fırsat vermeden, “Ben senin başına bela olurum! Canlı yayında dengelerim şaşırıyor, sürekli tuvalete gitmem gerekiyor, o kadar geriliyorum. Üstelik korktuğum için her an her şeyi yapabiliyorum. Edepli biri olduğum da söylenemez, bazen ayıp kelimeler çıkıverebiliyor ağzımdan. Seni zor durumda bırakırım, gel bu işi benimle yapma” dedim.
“O kadar gerileceksen boş ver” dedi.
*
Dedi ama...
O arada, Hakan Yıldırım bana şahane bir elbise yaptı.
(Biliyorsunuz Penelope Cruse’u filan giydiriyor, o kadar aştı kendini.)
Ve ben o elbiseye âşık oldum.
Resmen o elbise uğruna, kös kös Beyaz’ı aradım, “Tamam elimden geleni yapacağım, kendime hâkim olacağım, bir hanımefendi gibi davranmaya gayret edeceğim” dedim.
“Ne o tepeden ültimatom filan mı yedin?” dedi gülerek.
“Yooo” dedim, “Her şey o bir elbise uğruna. Hakan Yıldırım ana koleksiyonunda olmayan özel bir elbise yaptı. Bej, şahane bir elbise...”
“Yapma ya!” demesin mi?
“Ne oldu ki?” dedim.
“Bej insanı ekranda iri gösterir!” O anda ölmek filan istedim!
Ama yapacak bir şey yok, siz bu satırları okuduğunuzda zaten olan olmuş olacak.
Hakan Yıldırım’a teşekkür ediyorum, hayatımda ilk defa bu kadar havalı bir elbisem oldu.
Beyaz’a da... Bana şefkatli davrandığı için!

Yazarın Tüm Yazıları