Seçim analizi (1): Herkesin kazandığı bir senaryo olabilir mi?

GEÇEN dört hafta boyunca sıkça İstanbul dışında, Anadolu’nun muhtelif köşelerinde buldum kendimi. Bir seferinde Hürriyet Treni ile Kars’a kadar uzandım. Ayrıca, büyük partilerin liderlerinin ve bazı milletvekili adaylarının seçim kampanyalarını, mitinglerini izlemek için de her fırsatta sahaya çıktım.

Bu seyahatler hem Anadolu’daki tabloyu bizzat yerinde gözlemek, hem de muhtelif bölgelerde farklı siyasi eğilimde vatandaşlarla yüz yüze temasta bulunmak, onları dinlemek açısından bana eşsiz fırsatlar sundu.
Ayak bastığım her yerden İstanbul’a hem ruhen, hem de bilgi ve tecrübe düzeyinde zenginleşmiş olarak döndüm.
Kısa süreli bu seyahatler sırasında edindiğim izlenimleri ülkenin geneline teşmil etmenin çok iddialı olacağının farkındayım. Ama yine de seçim sonucuna ilişkin ihtiyatlı tahminler öne sürebileceğimi düşünüyorum.
İKTİDAR OLMANIN AVANTAJLARI
Adalet ve Kalkınma Partisi ile başlayalım. Bu partiyi 8.5 yıldır iktidarda olmasına karşılık Anadolu’da bir yıpranmışlık içinde gördüğümü söyleyemem. Aksine, uzun süre iktidarda kalmış olmanın mümkün kıldığı önemli kozlarla giriyor bu seçime iktidar partisi.
Bir kere, sağlık alanında gerçekleştirilen reformun seçimde iktidarın en büyük kozlarından biri olduğunu düşünüyorum. Özellikle dar gelirli vatandaşların sağlık hizmetlerine erişiminde geçmişe kıyasla bir ferahlamanın yaşandığı objektif bir olgu.
Keza, yoksul kesimlere dönük sosyal yardım programlarının bu kesimlerde iktidara dönük önemli bir destek zemini yarattığı da aşikar. Ve her kentte yükselen TOKİ konutlarının bu kesimdeki vatandaşlar için çok uygun koşullarda başlarını sokacakları bir eve sahip olma imkanı yaratmış olması da yine önemli bir artı puan olarak görülmelidir.
Ve 8.5 yıllık iktidar döneminde Anadolu’da duble yollar, havaalanları gibi fiziki altyapıda sağlanan gelişmeler de yine iktidar partisi lehine bir rüzgar estiriyor.
Tabii, iktidar partisinin seçim kampanyasına rakiplerinin baş edemeyecekleri büyüklükte bir mali güçle girmesi, belediyelerin imkanlarının seferber edilmesi, ayrıca iktidar olmanın avantajlarının da geniş bir şekilde kullanılması gibi rekabet açısından “adil olmayan faktörler”i de bu hesaba ekleyebilirsiniz.
Bütün bu faktörler yan yana getirildiğinde, üstüne de din faktörünün kampanyada yaygın kullanımı eklendiğinde, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin 2007 seçiminde aldığı yüzde 46.58 oy oranına yaklaşması beni şaşırtmayacaktır.
CHP’DE ANLAMLI BİR ARTIŞ BEKLENTİSİ
CHP’nin 12 Haziran’da sandıkta anlamlı bir artış yaratacağı konusunda şüphem yok. Bunun gerisinde Kemal Kılıçdaroğlu’nun kişiliğinin ve partide başlattığı değişimin halkın azımsanmayacak bir kesiminde karşılık görüyor olması yatıyor. CHP, 2007 seçimindeki yüzde 20.8 ve 2009 İl Genel Meclisi seçimindeki 23.08 olan oy yüzdesinin üstüne çıkacaktır. Alacağı oy, yüzde 30’lara kadar ulaşabilir mi? Pek kolay gözükmüyor.
Ancak bunun altında kalsa da alacağı yüzde, Kılıçdaroğlu’nun muhtemelen partiyi devraldığı noktanın üstüne çıkartarak yükseliş trendine soktuğu hususunda kamuoyunu ikna edebileceği, dolayısıyla liderliğini de sağlamlaştırabileceği bir eşikte olacaktır.
Bu seçimin kaderini belirleyecek partinin MHP olacağı konusunda herkes hemfikir. Sürmekte olan bütün tartışmaya rağmen MHP’nin barajın üstünde kalacağını zannediyorum. Kaset skandalının partilileri içine soktuğu dayanışma ruhu ve toplumda yarattığı mağduriyet algısının bu olayın eksilerini fazlasıyla telafi ettiği anlaşılıyor.
Bu arada, CHP’de Kılıçdaroğlu’nun getirdiği değişim çizgisi ve Kürt sorunundaki söyleminden rahatsızlık duyan ulusalcı çizgideki CHP seçmeninin bir kesiminden MHP’ye doğru bir oy kayması da bekliyorum.
DÖRTLÜ WIN-WIN SENARYOSU
Demokrasi-Özgürlük Bloku’nun taşıyıcı unsuru BDP’nin Güneydoğu’da sandıktan muzaffer bir şekilde çıkması seçimin en muhtemel sonuçlardan biridir. 13 Haziran sabahı Kürt siyasi hareketinin partisi BDP’nin Güneydoğu’nun başat siyasi aktörü olduğunu bir kez daha hiçbir tereddüde yer bırakmayan bir berraklıkta görebileceğiz.
Sonuçta 13 Haziran sabahı sandıktan herkesin kazançlı çıktığı ya da en azından başarılı olduğuna ilişkin inandırıcı bir teze sahip olabileceği bir sonucun çıkabileceğini düşünüyorum. Bir tür “win-win/kazan-kazan” denkleminin dörtlü bir çerçevede belirmesi gibi...
Bunun nasıl bir Meclis aritmetiği yaratacağı sorusunu yarınki yazımızda tahlil edelim.
Yazarın Tüm Yazıları