Köprü istemeyenle kanal isteyene dair

Bir kere açığa düşmeye gör, yandığının resmidir. Artık ne yapsan, ne etsen laf dinletemezsin. “Bunlar vaktiyle Boğaz Köprüsü’ne de karşı çıkmıştı” kartını ellerinde tutanlar, o kartı 40 yıldır hiç bıkmadan, usanmadan sallar dururlar.

Haberin Devamı

Ne zaman kalkınmacı, projeci, hadi pastayı büyütelimci, yatırımcı siyaset anlayışına, gözünün üstünde kaşın var dense...
Hemen başlıyorlar lafı çakmaya:
“Bunlar Boğaz Köprüsü’ne de karşı çıkmışlardı.”
Ardından da gerisini getiriyorlar:
“Hadi şimdi de köprüden geçme bakalım.”

***

70’li yıllarda solcu abilerimiz ve ablalarımız, sağcı iktidarların insanı değil de projeyi, sosyal adaleti değil de kalkınmayı temel alan anlayışıyla mücadele etmişler.
Gayet iyi niyetli bir şekilde... Hafiften de romantik bir şekilde...
Mesela...
Dönemin sağcı iktidarı, İstanbul Boğazı’na köprü mü yapacak?
Solcu abilerimiz ve ablalarımız, hemen “Sen önce Zap suyuna köprü yap” ya da “Demiryoluna ağırlık ver” falan diye tavır koymuşlar.
Ama ne yazık ki...
Solcu abilerimiz ve ablalarımız, Boğaz Köprüsü gibi ulaşım açısından gayet zaruri bir projeye itiraz ederken...
“Getirdiği nedir? Götürdüğü nedir?” türünden hesaplar yapmamaları nedeniyle...
Sosyal adalet ve insan merkezli yaklaşımlarını yeterince temellendirememeleri nedeniyle...
Resmen açığa düşmüşler.

***

Haberin Devamı

Bir kere açığa düşmeye gör, yandığının resmidir.
Artık ne yapsan, ne etsen laf dinletemezsin.
“Bunlar vaktiyle Boğaz Köprüsü’ne de karşı çıkmıştı” kartını ellerinde tutanlar, o kartı 40 yıldır hiç bıkmadan, usanmadan sallar dururlar.
- Aradan şunca zaman geçmiş...
- 70’lerin solcu romantik abileri ve ablaları bambaşka yerlere savrulmuş...
- Dünya yerinden oynamış, tezler allak bullak olmuş.
- ‘Kalkınmacı zihniyet’in ipliği pazara çıkmış...
Hiçbiri umurlarında bile değildir.
Sadece ve sadece “Bunlar vaktiyle köprüyü de istememişlerdi” derler, başka da bir şey demezler.
Vaktiyle köprüye itiraz edenlerin, zarureti tam olarak fark edememeleri, çocuksulukları ve tezlerini temellendirememeleri...
Bugün resmen bir tür ‘Köprü Baskısı’nın malzemesi haline gelmiş durumda.

***

Oysa bugün kalkınmacı modelin ipliği iki açıdan pazara çıkmış durumda.

BİR: “Pastayı büyütelim, hepimiz yiyelim” anlayışı, resmen iflas etmiş durumda. Pasta büyümüştür ama pastayı yiyenler de yine büyükler olmuştur. Yani sosyal adalet vurgusuna şiddetle ihtiyaç vardır.

Haberin Devamı

İKİ: Bugün sadece solcular değil, bütün dünya ‘kalkınmacı model’e çevre dengesinin bozulmasına, ekolojik sistemin perişan olmasına, gezegenin tüketilmesine neden olduğu için itiraz etmektedir.

Yani gün, kalkınmacı modelin yumruk üstüne yumruk yediği gündür.
Yani gün, ekonomik büyüme, proje ve yatırım odaklı politikaların nelere mal olduğunun fark edildiği gündür.

***

Kısacası...
Gün, “Bunlar köprüye de karşı çıkmışlardı” diye çıkışanların günü değildir.
Gün, “Ekolojik denge ne olacak?”, “Sulama alanları ne olacak?”, “Orman alanları ne olacak?”, “Yeni yerleşim bölgeleri neye mal olacak?”, “Şehir nasıl nefes alacak?” diye soranların günüdür.
Dolayısıyla...
“Bunlar köprüye de karşı çıkmıştı” kartının artık bir geçerliliği kalmadı.
Şu kartı yüzümüze doğru sallamayı bıraksanız diyorum.

Haberin Devamı

İsveçli bilim adamlarının yaptığı araştırmaya göre:

- Eğer bir çocuğun sünnet töreninde Ankara’nın yeni maskotu olan ‘seymen kılığına giren dev kediler’ misket havası oynuyorsa, o çocuğun ileride uyum sorunu çekmesi kaçınılmaz oluyormuş.

- Gazeteleri satılan köşe yazarları, bilhassa satışı takip eden ilk üç ay içinde konu bulmakta çok zorlanıyorlarmış.

- Memlekette olup biten bazı olayları ‘Süleyman Demirel komplosu’ olarak yorumlama eğilimine giren kanaat önderlerinin, çocukluklarında yeterince sevgi görmedikleri saptanmış.

Halkımızın 7 kötü huyu

BİR: “Buradan kanal geçecekmiş” haberini alır almaz, önüne arkasına bakmadan arsa kapatmak için yarışa girmesi.

Haberin Devamı

İKİ: Sıkışık trafikte sadece bir arabayı geçmeyi bile marifet ve uyanıklık sayması.

ÜÇ: Günün ve gecenin her saatinde telefonla herkesin aranabileceğini sanmak gibi bir özelliğinin bulunması...

DÖRT: Kendi yaşam tarzına uymayanları anında yargılaması ve yadırgaması...

BEŞ: Her şeyin arkasında başka bir iş olduğuna duyduğu sarsılmaz inanç...

ALTI: Atasından babasından nasıl gördü ve bildiyse, hayat görüşünü ona göre oluşturması...

YEDİ: Kibarlığı çıtkırıldımlık, anlayışlılığı aptallık, fedakârlığı istismar edilecek özellik olarak görmesi...

Baykal’a atılan yumurta

Antalya’da üç kişinin Baykal’a yumurta atarkenki görüntülerini seyredince bir mutlu oldum ki, sormayın.
Yok, hayır...
“İyi olmuş Baykal’a...” duygusuyla değil benim sevincim.
Hani yumurta atana terörist muamelesi yapılıyordu ya...
Hani atılan şeyler sayılırken kurşun, taş ve molotof kokteylinin arasında yumurta da sayılıyordu ya...
Baykal’a yumurta atılınca...
Bu yaklaşımı ortaya koyanların nasıl bir yorum yapacaklarını düşünerek eğlendim.

Haberin Devamı

Henüz kaseti çıkmayan politikacılara öğütler

- Eğer nefsine yenik düşecek ve iradene hâkim olamayacaksan ya politikayı, ya da nefsini tercih et. İkisi birden olmaz.
- Politikada bir yerlere gelmenin ve bunun keyfini sürmenin bir bedeli vardır. O bedeli ödemeye hazır değilsen hemen kaç oradan.

- Hem politikanın keyfini sürerim, hem de dünyevi zevklere dalarım dersen, kasetinin çıkması kaçınılmaz olur. Aklını başına devşir.

- Evini, ofisini aramalardan taramalardan geçirerek kurtulamazsın... Karşındaki mahrem alan fareleri, gayet iyi çalışıyor. Kurtuluş mazbut olmaktan geçiyor. Unutma!

- İktidar partisi mensubuysan ipin ucunu fazla kaçırmamak koşuluyla biraz daha rahat oynayabilirsin. Ama muhalefete mensupsan ailene dönmek dışında yapacak bir şeyin yok.

- Hadi diyelim ki iradene sahip çıkamadın ve her şeye rağmen bulaştın bu işlere: Aklında hep şu olsun: “Şu anda gözleniyorum...” Bütün hareketlerini bu düşünceyle yap. Tabii yapabiliyorsan.

Benim adaylarım

- NABİ AVCI: Hiç öğrencisi olmadım ama hocam sayılır. Çok şey öğrendim kendisinden: Enformatik cehaleti, ironi yapmanın zevkini, tersten çakmanın şaşırtıcılığını, İstanbul’un yaman oluşunu falan hep kendisinden öğrendim.

- BİNNAZ TOPRAK: Yaşasın! Klasik CHP’lilere asla anlatamayacağımız konuları anlatabileceğimiz bir adayımız var artık... Üstelik de kafa dengi.

- YALÇIN AKDOĞAN: Şöyle söyleyeyim: Başbakan Erdoğan’ın prompter cihazına bakarak yaptığı konuşmalarda çizdiği ufuk, biraz da onun ufkudur. ‘Kara kutu’dan ziyade bu yönüyle öne çıksa daha iyi galiba...

- NACİ BOSTANCI: Sağ entelektüellerin medar-ı iftiharıdır... Literatüre fevkalade vakıftır, üslubu yumuşaktır, kuşatıcıdır, empatisi yüksektir. Yani tam da yeni dönemde AK Parti’nin ihtiyaç duyduğu bir isimdir.

- SABAHAT AKKİRAZ: Alçakgönüllüğü, derviş meşrepliği, ahlak abidesi gibi duruşuyla, hiçbir şey yapmasa, sadece Meclis Genel Kurulu’nda öylece dursa bile siyasete çok şey katar.

Yazarın Tüm Yazıları