Madem öyle gel böyle

- Madem bütün suç Yüksek Seçim Kurulu’nundur..

Haberin Devamı

-  Madem “biricik” hükümetimizin, “sevgili” AK Parti’mizin, “en demokrat” başbakanımızın, zinhar, bu işle uzaktan yakından bir ilgisi yoktur.
-  Madem BDP’nin bağımsızlarının seçime girmemesi en çok hükümetimizi üzmektedir.
-  Madem Bülent Arınç ağlamaklı hale gelmiştir.
O halde AK Parti, YSK’nın neden olduğu bu trajediye, bu haksızlığa, bu adaletsizliğe, bu yasakçılığa neden “dur” demesin?
* * *
İşte bakın:
CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, benim bile kendisinden beklemeyeceğim türde bir atak yaparak süper bir öneride bulundu.
Dedi ki:
“TBMM acilen toplansın. Anayasa ve yasaları değiştirelim. Barajı yüzde 5’e düşürelim. Adaylar yeniden belirlensin. BDP seçime girsin.”
Buyurun:
İşte AK Parti için, Yüksek Seçim Kurulu’nun yol açtığı krizi önleme fırsatı.
Eğer AK Parti, bu öneri karşısında...
“Ama vakit yok” derse... “Ama Meclis’i toplamak çok zor” derse... “Yüzde 10 baraj kalmalı” derse...
En azından vebale ortak çıkmış olmaz mı?
Şunu düşünelim:
Bu olay, BDP’nin ağır toplarının değil de AK Parti’nin ağır toplarının başına gelseydi...
“Ama vakit yok”, “Ama Meclis’i toplamak çok zor” derler miydi?
Hiç kuşku duyulmasın: Meclis’i de toplarlardı, vakit de bulurlardı, yasaları da değiştirirlerdi. O halde soralım:
Kendileri için istediklerini, başkaları için istemeyenlere bizler ne diyorduk?

Haberin Devamı

Meczuptan korkarım profesyonelden korkmam

KARANLIK odaklardan emir alan bir “profesyonel katil”...
Arabaya bomba koyar, arkadan yanaşıp şakağa tek kurşun sıkar, kıskaca alıp makineliyle tarar, C-4 kullanır, zaman ayarlı bombalar patlatır.
“Profesyonel işi” planlı bir suikast için, atılan bir manşetten tahrik olmak, “kafam bozuldu” demek, tipi beğenmemek, politik ortamın fazla gerilmesinden etkilenmek gibi nedenler geçerli değildir.
“Profesyoneller”i başka şeyler motive eder.
Bu yüzden...
“Profesyoneller”in kimi neden öldürmeye kalktıklarını anlamak öyle kolay değildir.
Bin tane “mahir”, bin tane “kaynak” bile bu tür işlerin içinden çıkamaz.
* * *
Ama “meczup” ya da “şizofren” öyle mi?
-  “İşte din düşmanı!” diye haykıran bir manşet, “meczup” ya da “şizofren”i tetikleyiverir.
-  Gerilmiş politik atmosfer içinde yapılan meydan okumalar, “meczup” ya da “şizofren”in bastırılmış duygularını açığa çıkarır.
-  Cepheleşmenin ayyuka çıktığı ortamlar, “meczup” ya da “şizofren”in gözlerini karartmasına neden olur.
-  Bilhassa içinde din unsurunun bulunduğu düşmanlık körükleyici manşetler, “meczup” ya da “şizofren” için bir tür “öldürme emri” haline geliverir.
* * *
Karanlık odakların emirlerindeki “profesyonel katiller” aracılığıyla yaptıklarından ve yapacaklarından sakınmamız çok zor.
Ama “meczup” ya da “şizofren” tetikleyen siyasi ortamı yumuşatabiliriz.
Yoksa Allah korusun, mebzul miktardaki “meczup” ya da “şizofren”in, “Allah’tan başka ilah yoktur” diyerek ellerindeki bıçağı tiplerini beğenmedikleri insanların böğrüne sokmaya kalkışmaları işten bile değildir.
Korkutmak gibi olmasın ama bu “meczup” ve “şizofren”in yanında Karındeşen Jack bile daha az korkutucudur.

Haberin Devamı

Ayşe’nin attığı kıtır

AYŞE Özyılmazel, “Eski sevgililerimden biri, beni bir erkekle aldattı” şeklinde kirli zihinleri harekete geçirecek bir açıklama yaptı.
Ardından da beklenen oldu:
Marazi merak uyandırıldı, “Acaba hangi sevgilisi?” diye yaramazlıklara neden olundu, magazin kulislerinin kaynamasına yol açıldı, “atılan kıtır”a gereken karşılık verildi.
Yani her şey olağan seyrinde gitti.
* * *
Fakat bizim Ayşe, “İki dakika susamadım, bilinen ya da bilinmeyen bütün sevgililerimi bağlayacak şekilde konuştum, gelebilecek tepkileri hesaplayamadım, ayıp ettim” falan diyeceğine, ucuz numaralarla krizi fırsata çevirme gayretine düştü.
Afra tafrayla üste çıkma çabaları... Kıtırı atanın hiç kabahati yokmuş gibi bütün suçu başkalarına yükleme kurnazlığı... “Alayınız adisiniz, alayınız ayrımcısınız” diye sallamalar... “Homofobi”den dem vurmalar... Meseleyi “insan hakları” bağlamına çekmeye çalışmalar falan...
* * *
Oysa hepimiz biliyoruz ki Ayşe gibi bir stratejist...
-  Biten bir ilişkinin ardından konuşmanın en azından ayıp olduğunu bilir.
-  “Eski sevgililerimden biri...” diyerek isim vermeden konuşmanın meseleyi halletmediğini bilir.
-  Homofobik bir ortama “Bir erkekle aldatıldım” türü malzemeler verildiğinde ne olacağını kestirir.
Buna rağmen Ayşe’nin “Alayınız ayrımcısınız, alayınız adisiniz” türü yazılar yazması, tipik bir kırsal kurnazlığıdır. Kısacası kızımız şehirlidir ama kurnazlığını köylülükten almıştır.

Haberin Devamı

Bedri’ye dair

ÖNCELERİ acayip kıl olurdum Bedri’ye...
Kendini aşırı ciddiye alması, çocuksu siyasallığı, dinleyeni olmasa da konuşmaya duyduğu devasa iştahı, kampçılığı, süper inadı, saklamaya gerek duymadığı egosu falan...
Hepsi ifrit ederdi beni.
Sonra kendisiyle bir “temas” kurdum: Asmalımescit taraflarında bir akşam yemeği, uzun bir sohbet, gülmeler, gerginlikler, şakalaşmalar, tartışmalar...
“Her temas bir iz bırakır” derler ya...
İşte bu “temas” da, bir hışımla ezdi geçti bendeki bazı önyargıları...
-  Bir kere küçük bir mavra karşısında Bedri’nin aşırı ciddiyetinin hafiften örselendiğini gördüm. Şamataya açıktı yani. Buradan yazdım bir puan.
-  İkincisi ne kadar katı olursa olsun, sonuçta ikna edici bir cümleyle karşılaşınca görüşlerini en azından yumuşatıyordu. Buradan da yazdım bir puan.
-  Son olarak medeni ilişkilerde janti bir adamdı. Buradan da aldı bir puan.
* * *
Bir de şu var:
Eğer Bedri, hırgürün, itiş kakışın içine girmese, her bulduğu eylemin içine kendisini atmasa, her tartışmanın en azılı savunucusu olmasa...
Bu denli karikatürize hale gelmeyecek, bu denli hedef olmayacak, bu denli yıpranmayacak, bu denli yadırganmayacaktı.
Yani bıraksa memleket meselelerini de, kendisini sadece resim sanatına verse, “salonlar / piyasalar / sanat sevicileri” üçgeninden hiç çıkmasa, yurt dışı sanat pazarına oynasa...
Gayet rahat, gayet popüler, gayet “saygın”, gayet “tasasız” bir konumda yaşayıp gidecekti.
Oysa Bedri, benim benimsemediğim bir siyasal çizgide de olsa kendisini davasına “adamış” bir adamdı.
Eh, madem “davaya adanmışlık” ekmek gibi aziz bir şeydir, o halde buradan da yazalım bir puanı.
* * *
Şimdi burada “temas” meselesine yeniden dönmenin tam sırası...
Çünkü “temas” mühimdir, hem de çok mühim.
-  Hayatında bir kez olsun herhangi bir “Yahudi” ile sohbet edip çay içmiş birinin “Yahudi düşmanlığı” yapması çok zordur.
-  Hayatında bir kez olsun herhangi bir “başörtülü” ile yarenlik etmiş birinin “başörtüsü yasaklansın” diye bağırması da çok zordur.
-  Hayatında bir kez olsun bir “Alevi”ye kalbini önyargısız bir şekilde açmış birinin “Alevi düşmanlığı” yapması çok zordur.
* * *
Kıssadan hisse:
Eğer ben Bedri ile kurduğum küçücük bir temas sayesinde “Bedri düşmanı” olmaktan kurtuldu isem...
Başkaları da böylesi temaslar sayesinde başka tür düşmanlıklardan kolaylıkla kurtulabilir.
Haydi temasa... Haydi felaha...

Yazarın Tüm Yazıları