Gerçek tevekkül

BİR okuyucum, gönderdiği faksta tevekkül (Allah'a dayanma, Allah'a güvenme) konusunu kendine göre değerlendirmiş ve bu değerlendirmeleri ile ilgili görüşümü istemektedir.

Sayın okurum, değerlendirmelerinizin bir kısmına katılmamak mümkün değil. Ancak bazı noktaların aydınlatılmasında fayda var. Şöyle ki; yaratılmışların en şereflisi olan ve kendisine akıl verilen insan, bu yeteneği ile yaradanını bulur, düşünür, iyiyi kötüden ayırt eder. Ancak insan, kendisine verilen yeteneğin bir sınırı bulunduğunu, mutlak kudretin bütün káinatı yaratan Allah olduğunu da bilmelidir.

Yüce Allah, Kur'an-ı Kerim'de ‘‘İnsan, yalnız çalışmasının karşılığını alır’’ (Necm, 53/59) buyurarak insanların ancak kendi el emeklerinin karşılığını bulacaklarını bildirmekte, kişinin kendisi, ailesi, ülkesi, milleti ve tüm insanlık için çalışmasını istemektedir.

Tevekkül, hedefe ulaşmak için gerekli olan maddi ve manevi sebeplerin hepsine başvurduktan ve yapacak başka bir şey kalmadıktan sonra Allah'a dayanıp güvenmek ve ondan ötesini Allah'a bırakmak demektir.

Gerçek tevekkül eden kişi çalışmadan kazanılamayacağını, ekmeden biçilemeyeceğini, amelsiz cennete girilemeyeceğini, ihlasla ibadet ve taatta (Allah'ın emirlerin yerine getirme) bulunmadan Allah'ın rızasına kavuşulamayacağını bilir.

Nitekim Hz. Peygamber de devesini salarak tevekkül ettiğini söyleyen bedeviye, ‘‘Önce deveni bağla, Allah'a öyle tevekkül et’’ (Tirmizi, ‘‘Kıyamet’’ 60) buyurarak tevekkülden önce tedbirin alınması için uyarıda bulunmuştur.

Hz. Ömer, bir gün hiçbir iş yapmadan boş boş oturan ve vakitlerini öldüren kişilere ne yaptıklarını sordu. Onlar, ‘‘Biz Allah'a tevekkül ederiz, mütevekkilleriz’’ dediler.

Hz. Ömer, ‘‘Çoluğunuza çocuğunuza kim bakar?’’ diye sorduğunda da, ‘‘Biz çalışmayız, çoluk çocuğumuza yakınlarımız bakar’’ cevabını alınca kızarak, ‘‘Siz mütevekkil değil, müteekkilsiniz, yani hazır yiyiciler, başkalarının sırtından geçinen asalaklarsınız’’ cevabını verdi.

Böylece Hz. Ömer, çalışmadan, sebeplere sarılmadan, tedbir almadan ‘‘Allah böyle dilemiş, takdir-i ilahi buyurmuş... Kader’’ deyip boş boş oturmanın, gerçek tevekkülle alakası olmadığını öğretti.

Öyleyse tevekkül, çalışıp çabalamak, çalışıp çabalarken Allah'ın bizimle olduğunu hatırdan çıkarmamak ve sonucu Allah'a bırakmaktır.

Yüce Allah bir ayette, ‘‘Kararını verdiğin zaman artık Allah'a dayanıp güven. Çünkü Allah, kendisine dayanıp güvenenleri sever’’ (Ál-i İmran, 3/159) buyurmuş, müminlerin yalnızca kendisine güvenmelerini emretmiş, tevekkül edene kendisinin yeteceğini bildirmiştir.

Hayatın her safhasında karşımıza pek çok pürüz çıkabilir. Alınan tedbirler, yapılan istişareler neticesiz kalabilir. Yerden, gökten insan gücünün önleyemeyeceği nice afetler belirir ve böylece bütün hesaplar altüst olabilir. Bu nedenle başladığımız bir işin kötü sonuçlanması veya ummadığımız anlarda başımıza gelen bela ve musibetler karşısında sabır ve metanet gösterilmesi, tevekkülü gerektirir.

Bir Müslüman'ın kendisine düşeni yaptıktan sonra ötesini Allah'a havale edip de O'na güvenmesi ve O'nun en iyisini, en güzelini, en hayırlısını nasip edeceğine inanması, moralini yükseltir. Günümüz insanının buna ihtiyacı vardır.

SORALIM ÖĞRENELİM

Kandil gecelerine mahsus namaz türü var mıdır?

Burhan POLAT/ANKARA

Peygamberimizden 400 yıl sonra Kudüs'te beraat namazı halk tarafından icat edilerek kılınmaya başlanmış, daha sonraları miraç, regaip ve kadir namazları kılınmış. Ancak bu gecelere özgü namaz yoktur. Bu geceleri değerlendirmek isteyen istediği şekilde değerlendirebilir.

Kur'an-ı Kerim'de çeşitli ayetlerde faizin haram olduğu (Bakara 275) yazıyor. Bankada biraz param var, faiz getiriyor, bu haram mı? Yoksa Kur'an'da adı geçen faiz ‘‘fahiş faiz’’ midir? Kaza namazı borcu olan birinin nafile namazlarla (kuşluk ve evvabin) uğraşmasının haram olduğunu okudum. Kaza namazım bitene kadar bu namazları kılmalı mıyım?

Gülnur KÖKSAL/İSTANBUL

Kur'an-ı Kerim'deki Bakara 275'teki faizin bütün çeşitleri yasaklanmıştır. Kaza namazı olan kimse peygamberimiz tarafından kılınan farz namazların başında ve sonunda olan sünnetleri kılabileceği gibi, kuşluk, evvabin, teheccüt namazlarını da kılabilir. Haramdır sözü asılsızdır.

Reenkarnasyon var mı? Namaz kılarken erkeklerin ve bayanların uyması gereken giyim tarzı var mı? Varsa nasıl olması gerekiyor? İnsan ve cinlerin yaratılmasından önce Allah'a kulluk eden başka bir toplum var mıydı? Cuma namazından sonra öğle namazının farz ve sünnetlerinin kılınmaması gerektiği söyleniyor, doğru mu? Hıdrellez, kurşun dökme, okunmuş pirinç, okunmuş su gibi şeyler ve tespih çekmek dinimizde var mıdır?

Önder ÖZER/İSTANBUL

Daha önce bu köşede reenkarnasyonla ilgili görüşlerimi açıklamıştım, kısaca belirteyim ki, günümüz materyalist düşünce ve yaşayışına karşı tepki olarak ortaya çıkan ruhçu akımın bir yan ürünü olmakla birlikte, Kur'an-ı Kerim'de mümkün görülmemektedir. Mü'minun Suresi'nin 99.-100. ayetlerinde Yüce Allah, ‘‘Onlardan birine ölüm gelince, Rabbim, beni terk ettiğim dünyaya geri çevir, belki yapmayıp noksan bıraktığımı tamamlar, iyi işler işlerim, der. Hayır, bu kendi sözüdür. Diriltilecekleri güne kadar arkalarında (veya önlerinde) geriye dönmekten alıkoyan bir barzah (engel) vardır’’ buyurmaktadır. Reenkarnasyon nazariyesi akli delillerle de çürütülmüştür.

Namazlarda giyim tarzı, erkekler için asgari göbekten diz kapağı altına kadar olan yeri kapatmak gerekir. Ancak uygun olan elbisesini giyinip öyle namaz kılmalı. Kadınlar için ise el, yüz ve ayaklar dışında olan yerlerin namaz kılarken kapatılmasıdır.

İnsan ve cinler yaratılmadan önce Allah'a kulluk eden meleklerin varlığı Kur'an'da geçmektedir. Ayrıca bazı kaynaklarda yeryüzünde ‘‘can’’ kavminin yaşadığından söz edilmektedir.

Cuma namazı, öğle namazının yerini almaktadır. Cuma namazı, öğle namazının yerine kılındığına göre öğle namazının farz ve sünnetlerini kılmanıza gerek yoktur. Yurdumuzda bazı illerde de kılınmamaktadır.

Hıdrellez, halkımız tarafından bir gelenek olarak baharın gelişini kutlamaktır. Dini bir tarafı yoktur.

Kurşun dökmek, okunmuş pirinç, okunmuş su gibi şeyler batıldır, hurafedir, dinimizde yoktur. Tespih, Uzakdoğu kültüründen bize intikal etmiştir. Namaz sonrası yapılan tesbihatı saymak için kullanılmaktadır. Tesbihat yapmak isteyen el ile sayabilir, tespih ile yapmak mecburi değildir.
Yazarın Tüm Yazıları