Türkiye, Libya hava sahasına uçak gönderir mi?

BİRLEŞMİŞ Milletler Güvenlik Konseyi’nin Libya konusunda kabul ettiği 1973 sayılı kararla birlikte, bütün dünyanın yaklaşık bir aydır derin bir kaygıyla izlediği krizde uluslararası camiayı rahatlatan bir sonuç alınmış bulunuyor.

Haberin Devamı

BM, arzulanan süratte olmasa da, göz göre bir katliama doğru gitmekte olan bir krizde duruma müdahale edip işlerin kötüleşmesini önleme yeteneğini sergileyebilmiştir. BM sistemi, çok uzun bir zamandan bu yana ilk kez böyle bir başarı öyküsüne imza atabilmektedir.
Albay Muammer Kaddafi’nin dün ateşkes ilan etmesi Güvenlik Konseyi kararının kendisi üzerinde ne kadar etkili olduğunu gösteriyor.

KARADAN DEĞİL HAVADAN VUR

Etkinin gerisinde kararın Kaddafi’nin canını yakacak bir dizi yaptırım içeriyor olması yatıyor. Yaptırımlardan birincisi, geçmişte aynen Irak’a yapıldığı gibi Libya hava sahasının “uçuşa yasak bölge” haline getirilmesidir. Arap Birliği’nin de talep etmiş olduğu bu yasak, Kaddafi’nin nefes almasını zorlaştıracak, onu ciddi anlamda dünyadan tecrit edecek bir adımdır.
Kararın Kaddafi açısından asıl korkutucu yönü, Bingazi de dahil olmak üzere sivilleri ve sivil yerleşim bölgelerini korumak için uluslararası aktörlere “gerekli her türlü önlemi alma”, yani güç kullanma yetkisi vermiş olmasıdır.
Burada kritik olan nokta, kararın alınacak önlemlerin “bir işgal gücünü dışlaması gerektiğini” vurgulamasıdır. Bu ifade, Kaddafi’ye müdahale gerektiği durumda kara gücünün kullanılamayacağı, ama muharip hava unsurlarının pekâlâ Libya hava sahasına girip saldırganları bombalayabileceği anlamına geliyor.
Kararda, ayrıca Kaddafi rejiminin önde gelen şahsiyetlerinin bir bölümünün ve ülkenin bazı banka ve petrol kuruluşlarının dışarıdaki mal varlıklarının dondurulması, ayrıca bu ülkeye uygulanan ambargonun sıkılaştırılması gibi hükümler de yer alıyor. Kuşkusuz, bu hükümler Türkiye açısından da bağlayıcı sonuç doğuruyor.

TÜRKİYE’NİN EN HASSAS KARARI

Kararın önemli bir boşluğu, uçuşa yasak bölge uygulamasının denetimi için somut bir mekanizma öngörmemiş olmasıdır. Bilindiği gibi, Irak’a dönük yasak bölge uygulaması “Çekiç Güç” operasyonu çerçevesinde İncirlik üssünden kalkan Amerikan uçakları ile denetleniyordu.
Burada gönüllü ülkelerin kendi aralarında bir denetleme sistemi oluşturacakları tahmin edilebilir. Nitekim, İngiltere bu amaçla bölgeye savaş uçaklarını göndereceğini açıklamıştır. Bölgedeki bazı Arap ülkelerinin bu uçaklara üs sağlayarak ev sahipliği yapması da gündeme gelebilir. Ayrıca İspanya, iki hava üssünü Libya’ya dönük hava operasyonlarına açacağını şimdiden duyurmuştur.
Bu seferberlikte uçuş yasağının denetlenmesine dönük çabaya destek vermesi için ABD’den Türkiye’ye davet gelmesi hiç şaşırtıcı olmamalıdır. Nitekim NATO Konseyi’nin dün Brüksel’deki toplantısında Libya konusunda yapılacak muhtemel askeri işbirliği masaya yatırılmıştır.
Türkiye, BM Güvenlik Konseyi kararından duyduğu memnuniyeti dün yaptığı bir Başbakanlık açıklamasıyla duyurmuştur. Açıklamada “yasak bölge” uygulamasına da kuvvetli bir ifadeyle destek verilmiştir.
Geçmişte Kosova krizinde NATO’nun Sırbistan üzerindeki uçuş yasağını denetleme gücüne F-16’larını tahsis eden Türkiye’nin, Libya hava sahasına dönük uluslararası misyona katılıp katılmayacağı bu aşamada açıklık kazanmış değil. Türkiye, bunun için muhtemelen NATO içindeki danışmaların sonuçlanmasını bekleyecektir.
Her halükârda Türkiye’nin önümüzdeki günlerde bu konuda olumlu ya da olumsuz bir karar alması gerekecektir.

ANKARA DEĞİŞİM İSTİYOR

Dünkü Başbakanlık açıklamasının önemli bir yönü, “Türkiye, halkın değişim ve dönüşüm taleplerinden yana olmayı ahlaki ve vicdani bir sorumluluk olarak görmüştür. Bu çerçevede halkların meşru beklentilerinin karşılanmasını mümkün kılacak demokratik dönüşümlerin barışçıl yöntemlerle gerçekleşmesi.. en temel beklentimizdir” ifadesidir.
Ankara, böylelikle başlangıçtaki tutumuna dönerek, son iki haftadır sessizce sürdürdüğü “Bekle gör” politikasına son vermiştir. Her ne kadar Batılı ülkelerin “Kaddafi meşruiyetini kaybetmiştir, gitmelidir” şeklindeki kategorik çizgisinin gerisinde kalsa da, Ankara’nın tavrını açıkça değişimden yana koyması yine de anlamlı ve ahlaki zeminde de ilkeli bir tutumdur.

Yazarın Tüm Yazıları