Mesai arkadaşım İklim

İKLİM var ya İklim...

Benim eski mesai arkadaşımmış.

Haberin Devamı

Takvim gazetesine verdiği demeçte şöyle diyor İklim:
“Kimse bana sahip çıkmadı. Bir dönem beraber çalıştığımız insanlar, hatta Ahmet Hakan bile tanımadığını söyledi.”
* * *
İklim, Fatih Altaylı’nın programında özgeçmişini anlatırken şöyle demiş:
“Ben bir ara Ahmet Hakan’la TGRT’de çalıştım.”
Bu cümleyi işittiğim an, hafızamı şöyle bir yokladım.
Yok, hayır!
Zerre kadar hatırlamıyordum kendisini.
Mesela Sema’yı hatırlıyorum...
Mesela Bedia’yı hatırlıyorum...
Ama sıra İklim’e gelince...
Hayır, yok... İzi bile yok.
* * *
Bundan 19 sene evvel TGRT’de “Yankı” adlı haber programda çalışmıştım.
İklim’in sözünü ettiği “mesai arkadaşlığı” oradan geliyor olmalı.
Hemen Yankı’da beraber çalıştığım arkadaşlarımdan birini aradım:
“Ben bu İklim’i hatırlamıyorum... Kimdi bu İklim?” diye sordum.
Arkadaşım şöyle dedi:
“Tabii hatırlamazsın. Onun adı o zamanlar Ayfer’di... Ayfer’i hatırlıyorsun değil mi? Hani Tarkan hayranıydı o zamanlar... Hani ‘Falanca bana asıldı’ diye olay çıkarmıştı.”
Tekrar yokladım hafızamı...
Ayfer’i hayal meyal hatırladım.
Silik bir fotoğraf gibiydi benim için. Belleğimde yer etmemiş bir portre...
* * *
Ama işte gelin görün ki...
Adınız bir anda...
19 yıl evvel bir kurumda beraber çalışmak dışında hiçbir bağlantınız olmayan bu arkadaşın diline düşebiliyor.
Ayfer iken İklim haline gelmiş bu hanımefendi, “...Hatta Ahmet Hakan bile tanımadığını söyledi...” diye gazetelere demeç veriyor.
“Hatırlamamış olabilir” kuşkusu taşımıyor, “Aradan geçmiş şunca zaman” deme gereğini duymuyor, “19 yıl... Dile kolay” falan diye düşünmüyor, “Adım Ayfer’di, İklim oldu” meselesine kafayı takmıyor.
Anında basıyor yargıyı:
“O bile beni tanımadığını söyledi.”
* * *
Vallaha iyi ki İklim’i hatırlamıyorum.
İyi ki belleğimde yer etmemiş.
İyi ki bu 19 sene boyunca temasımız olmamış.
İyi ki “eski mesai arkadaşlığı” hukuku bir biçimde devam etmemiş.
Yoksa...
Maazallah! Hafazanallah!
Baksanıza: Dokunan yanıyor.

Haberin Devamı

Nereden çıktı bu Baykal sevdası

-  Taraf gazetesi komple “Baykalcı” olmuş.
-  Yeni Şafak bile Kemal Kılıçdaroğlu’na karşı öfkesini haykırırken Baykal’ı hafiften kolluyor.
-  İktidara yakın isimler, “Baykal tam bir devlet adamıydı, bu Kemal Kılıçdaroğlu çapsız” diye laflar ediyorlar.
-  Kemal Kılıçdaroğlu’na çakmak isteyen Deniz Baykal’ın kapısını çalıyor. O da maşallah veriyor malzemeyi...
* * *
Oysa bu odaklardan daha düne kadar şu sesler yükselirdi:
-  Baykal, CHP’nin başında olduğu müddetçe CHP yüzde 22’yi aşamaz.
-  Baykal CHP’yi sosyal demokrasiden uzaklaştırdı.
-  Parti içi demokrasi Baykal sayesinde rahmetli oldu.
-  Baykal, Kürtleri küstürdü... Güneydoğu’ya bile gidemiyor.
-  Baykal, iktidara gelmek istemiyor. Muhalefeti seviyor.
-  CHP’yi laiklik ve yaşam tarzı partisi haline getiren Baykal’dır.
* * *
Bugün aynı odaklar, kendilerini “Deniz Baykal’ın çiğnenen onuru” edebiyatına vurmuş durumdalar.
Baykal’a destek atıyorlar, Kemal Kılıçdaroğlu’nu ise harcamaya çalışıyorlar.
Tamam, niyet okuması yapmayalım yapmamasına da...
Durumdan “iyi niyet çıkarmak” da mümkün değilmiş geliyor bana...

Haberin Devamı

Dönemin ruhu

GEÇENLERDE kendimi enteresan bir hesap yaparken yakaladım.
Şu türden bir hesap:
-  Acaba Soner’le kaç defa görüşmüşümdür
-  Nedim’le bir ara çok sık telefonla görüşürdük... Acaba neler konuştuk.
-  Ahmet Şık’la hiç temasım oldu mu?
-  Bilgisayarımda bulunan bazı notlar ele geçse ne türden anlamlar yüklenebilir.
Kısacası...
Kendimi “kısa bir süre sonra senatör Joseph McCarthy’nin eline düşecek bir gizli komünist” gibi hissettim.
* * *
Mukayese yapmaktan bıktım usandım ama tarih öyle birebir tekrar ediyor ki, mukayese yapmanın dayanılmaz cazibesine kapılmadan edemiyorum.
Ben bu filmin aynısını 28 Şubat’ta da görmüştüm:
-  Açık haksızlıklar karşısında seslerini çıkaracaklarını umduğumuz isimler, suspus olmuşlardı.
- Gayet vicdan sahibi olduklarına emin olduğumuz isimler, soğukkanlı bir şekilde destek vermişlerdi dönemin vicdansızlıklarına.
-  Medya bel altı vuruşlarla küstahlığını arttırırken bizler oturup “medya etiği” üzerine programlar yapıyorduk.
-  Biz kendimizi her taraftan kuşatılmış içinde hissederken anlı şanlı kalemler ortada hiçbir şey yokmuş gibi davranıyordu.
-  Bugünkü arkasına iktidar gücünü alanlar gibi, o gün de general odalarından çıkmayan gazeteciler vardı.
-  Fehmi Koru yazılarında ikide bir senatör McCarthy’nin yaptığı kepazeliklerden söz ediyordu. Tıpkı bugün başkalarının söz ettiği gibi...
* * *
Bugün artık şunu gayet iyi anlıyorum:
Ben o günlerde...
İslami cenahın bir “ilke mücadelesi” verdiğini, bir “mazlum dayanışması” sergilediğini, bir “özgürlük savaşı” başlattığını falan sanıyordum.
Oysa...
İçlerinden “Yarın şu gücü elimize geçirdiğimizde göreceksiniz gününüzü...” diyorlarmış da haberim yokmuş.

Haberin Devamı

Güncel özdeyişler

-  Tutukluluktan kurtulmak için milletvekili olmaya çalışmak ayıp değildir, ayıp olan tutukluluktan kurtulmak isteyene milletvekili olmak dışında çıkar yol bırakmamaktır.
-  Gazetecinin hası, tartışmalı bir şekilde hapse düşmüş meslektaşı karşısında sergilediği tavırdan belli olur.
-  Eski statükonun üstünde tepinip yeni statükoya yalakalık yapana muhalif denmez.
-  Mahpusa düşmüş meslektaşının durumu hakkında “Bunlar ufak tefek hukuki sorunlardır” yorumunu yapan gazeteci, ya vicdanını kaybetmiştir ya da mahpusluk nedir bilmemektedir.
-  Kimseden korkma... Sadece geçmişte kendilerine yapılanların intikamını almayı meşru görenlerden kork.

Yazarın Tüm Yazıları