Ergenekon’a bulaşmanın ağır faturası

Son Ergenekon dalgası, tuhaf bir “ittifak silsilesi” oluşturdu. Bildik Ergenekon yandaşlarına, Nedim Şener ve Ahmet Şık’ın tutuklanmalarına tepki duyan ve daha önce Ergenekon soruşturmasını destekleyen bazı unsurlar da katıldı. Bu yeni idi ve çok kabarık sayıda olmasalar bile “Ergenekon dalgası”na karşı önemli bir “sinerji” meydana getirdiler.

“Ergenekon davası karşıtı” yelpaze genişlemiş gibi gözüktü. Bir yanda, yıllardır “Ergenekon yoktur, yalandır” diyen çevreler (medyanın içinde bunlardan mebzul miktarda mevcut), sol-sosyalist unsurlar, kimi liberal-demokrat aydınlar, Hanefi Avcı’nın yıllar içinde yakın ilişkiler geliştirdiği basın mensubu dostları ve “ne yolla olursa olsun Ak Parti iktidardan gitsin”, “devletin içindeki Fethullahçılar” temizlensin lobileri, kurumsal anlamda tabii ki CHP, son “Ergenekon dalgası” sayesinde aynı hatta buluşmuş gözüktüler.
Ağzı laf yapan, etkileyici argümanlar üretebilen, sağlam ve ilkesel bir zeminden hareket ettiği izlenimi veren birçok unsurun katılmasıyla hatırı sayılır “güç” oluştu Ergenekon davasına ve Ergenekon olgusuna karşı.
Ergenekon’un “ikinci Susurluk”a dönüşmesi ihtimaline, bu görüntüye bakarak dikkat çekmeye çalıştım. Dönüşmesin diye. Yoksa, Ergenekon’un ne varlığından en ufak bir kuşkum oldu, ne de Ergenekon’a karşı yürütülen mücadelenin meşruiyetinden.
Abdullah Gül faktörü
Bu geniş yelpazeye, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün durumdan “kaygı” duyduğunu ifade eden açıklamasının eklenmesiyle ya da belki amacından farklı yorumlanmasıyla, söz konusu “güç”ün gücü daha da artmış  oldu.
Abdullah Gül-Tayyip Erdoğan çelişkisi tespiti üzerinden hareket eden, Cumhurbaşkanı ile Başbakan arasında varolduğu varsayılan çatlağı derin bir yarık haline dönüştürmeye arzulu siyasi odaklar, Cumhurbaşkanı’nın açıklamasının üzerine atladılar.
Tümünün üzerine Avrupa Parlamentosu’nun Türkiye’de “basın özgürlüğü”ne ilişkin “kaygılı” raporu geldi.
Ergenekoncular ve yandaşları için hiç bu kadar mükemmel bir “iklim”, dört yıldan bu yana oluşmamıştı.
Ergenekon zincirinin en zayıf halkası
Ama, bu birbirine benzemez bir dizi halkadan meydana gelen zincir, en zayıf halkasından kırılıverdi. Ergenekon adı verilen anti-demokratik suç şebekesi yine teşhir oluverdi.
O en zayıf halka, CHP!
CHP’ye karşı bir “komplo” kurulduğu iddiası, Nedim Şener-Ahmet Şık tutuklanmasını bastıracak şekilde gündemin başına oturdu.
Seçime üç ay kala, ana muhalefet partisinin en tepesinden “ahlaki” bir depreme tutulması, hiç kuşkusuz, ülkenin en önemli gelişmesi olmak durumundadır ve gündemin en tepesine oturmasında şaşılacak bir şey yoktur.
Aslına bakarsanız, CHP’ye karşı bir “komplo” kurulduğu iddiasının ortaya çıkmasında da şaşılacak bir şey yoktur. Şunun şurasında, Türk siyasi hayatının en eski ve en muhkem figürlerinden biri olan CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, bir “komplo” sonucunda yıkılmamış mıdır?
Onca, olağan ve sayıları olağandan daha fazla olan olağanüstü kurultayların yıkamayacağı Deniz Baykal’ı bir “kaset komplosu” götürmemiş midir?
Peki, Deniz Baykal’ı götüren “komplo”nun açığa çıkartılması için CHP’nin yeni yönetimi ne yapmıştır? Genel Başkanı’nı bir “komplo” ile yitiren CHP’nin yeni yönetiminin en azından “ahlaki” ölçüleri kendi varoluş gerekçeleri yapmaları gerekirken, tam tersi bir güzergahta yol aldıklarını son gelişmeler göstermektedir.
İşin aslını kaçırmayın
Kim doğru söylüyor? Deniz Baykal mı, İklim Bayraktar mı, Kemal Kılıçdaroğlu mu, Gürsel Tekin mi?
İşin aslını kaçırmazsanız, bütün bunlar “ikincil” önemdedir.
CHP Genel Başkanı –bir önceki de dahil-, Genel Başkan Yardımcısı, Odatv ile, bugün tutuklu bulunan Odatv sahibi ve mensuplarıyla ilgili ilişkide miydiler, değil miydiler?
Odatv’ye ilişkin olarak bugünlerde ortaya saçılan (ve daha da saçılacak olan) maddi deliller, o çevrenin bir basın faaliyeti ile ilgili olmadığına, Ergenekon adı verilen şebekeyle ilintili bir “psikolojik harekat birimi” olduğuna yeterince işaret ediyor.
Bu ülkede kırk yıllık siyasi tecrübesi olan, nice askeri darbe ve müdahale deneyiminden geçmiş, en önemlisi bir “demokratik duruş” edinebilmiş ve daha da önemlisi psikolojik harekata hedef olmuş kim varsa ve bir nebze sezgi sahibiyse, Odatv’nin ne olup olmadığını anlayabilirdi.
Savcı Zekeriya Öz, bizlerin sezgilerinin “maddi delilleri”ni elde etti.
Uyanın ve gözyaşlarınızı silin
Ergenekon-Odatv bağlantısı ile ilgili hiçbir gelişme, bizi şaşırtmıyor.
Maalesef, CHP ile ilgili gelişmeler de şaşırtmaz oldu artık. Sebebine gelince, CHP’nin Ergenekon karşısındaki tavrıdır.
Bir genel başkan düşünün ki, kendisini (ve dolayısıyla partisini) “Ergenekon’un avukatı” ilan etmiş olsun; onun yerini alan bir başka genel başkan düşünün ki, Odatv’nin tutuklanan sahibini göklere çıkartsın –bunu sipariş üzerine yaptığını ortaya çıkan belgelerden öğrendik- ve “Ergenekon üyesi” olmak istediğini ilan etsin ve sonra hep birlikte “komplo”dan şikayet etsinler.
Ergenekon’a böyle bulaşırsanız, “komploculuk” ile “genetik bağlar” oluşturmuş ya da kendinizi “komploya açık” hale getirmişsiniz demektir.
Kendi düşen ağlamaz.
Sıra, Ergenekon soruşturmasındaki “büyük resmi” görmeyi unutup, ağlamaya başlayanların, kendilerine gelip gözyaşlarını silmelerinde...
Yazarın Tüm Yazıları