ABD’nin basın özgürlüğü eleştirisi

ABD’nin Ankara’daki yeni büyükelçisi Richard Ricciardone’nin geçen hafta Soner Yalçın ve diğer Odatv mensuplarının tutuklanması üzerine yaptığı açıklama büyük gürültü kopartarak, Türk-ABD ilişkilerinde sıkıntılı bir durum yarattı.

Ricciardone’nin bu konudaki çıkışı bir sürpriz değildi ve Washington’un yaklaşık bir yıldır Türkiye’de basın özgürlüğünün durumu karşısında yaklaşık bir yıldır olgunlaştırdığı kaygılı ve eleştirel çizginin yeni bir ifadesinden ibaretti.
Yerleşmiş bir yönetim politikasını yansıtan bu çizgiyi satır başlarıyla şöyle hatırlayabiliriz:
İNSAN HAKLARI RAPORUNDA ELEŞTİRİ
Obama Yönetimi, Türkiye’de basın özgürlüğünün durumuyla ilgili olarak tehlike çanlarını ilk kez geçen yıl 11 Mart’ta yayımladığı geleneksel insan hakları raporunda çaldı. Raporun basın özgürlüğüyle ilgili bölümü daha önceki yıllarda yayımlanan metinlerde karşılaşılmayan ölçüde eleştirel bir ton taşıdı.
ABD Dışişleri, “hükümetin basın ve ifade özgürlüğünü bazı durumlarda sınırladığını” belirtiyor, “bireylerin pek çok durumda hükümet kaynaklı soruşturmalar ve mahkemelerde yargılanma gibi riskleri göze almadan devlete ya da hükümeti eleştiremeyeceği” gibi eleştirilere yer veriyor, “basında bir otosansür ortamının bulunduğu” yolundaki görüşleri aktarıyordu.
Önemli bir başka nokta, ABD’nin resmi bir raporunda ilk kez Doğan Grubu’na kesilen vergi cezasına açıkça atıf yapılarak, AB Komisyonu’nun “cezanın grubun ekonomik açıdan bekasını tehlikeye düşürdüğü, basın özgürlüğünü de olumsuz etkilediği” yolundaki görüşüne de yer verilmesiydi.
İNSANLAR HÜKÜMETİ ELEŞTİREBİLMELİ
Washington’un bu konuda yaptığı ikinci önemli çıkış, ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’un Avrupa’dan sorumlu Bakan Yardımcısı Phil Gordon’un 18 Mart’ta diplomatik bir dille verdiği mesajlar oldu.
“Ülkelerin özgür olup olmadığını anlamak için esas alacağınız kilit ölçü basın özgürlüğüdür. Bizim ülkemizde insanlar hükümeti eleştirmek konusunda özgür. Bunun Türkiye için de kritik önemde bir konu olduğunu düşünüyorum” dedikten sonra ekledi Gordon:
“Özgür basının haklarını sınırlamayı hedefleyen, tasarlayan her türlü faaliyeti her zaman kaygıyla karşılarız. Hiç kimsenin böyle bir perspektif içinde olmadığını göstermek Türkiye’nin çıkarına olan bir husustur.”
İlginç olan bir nokta, ABD’nin bir önceki Ankara Büyükelçisi James Jeffrey’nin insan hakları raporunu savunurken, “Bazı spesifik konularla ilgili kaygılarımız vardı. AB ile aynı çizgide buluştuk ve görüşlerimizi açıkça söylemenin önem taşıdığını düşündük” diyerek eleştirel bir çizgiye kaydıklarını gizleme gereği duymamasıydı.
Ve Jeffrey’nin halefi olan Frank Ricciardone de daha geçen temmuz ayında Senato’daki onay oturumunda başlamak üzere her vesileyle Türkiye’de basın özgürlüğü alanındaki sorunları dile getirdi, örneğin, 20 Temmuz tarihindeki bu oturumda medya özgürlüğünü sorunlu bir alan olarak göstermekten kaçınmadı.
Ricciardone, bu tutumunu Ankara’daki görevine fiilen başladıktan sonra da sürdürdü, örneğin şubat ayının başında Washington’da bir grup Türk gazetecisine yaptığı açıklamada Türk demokrasisindeki gelişmeleri överken “Sorunlar tabii ki var. Medya olmak istediği yerde değil” diye dokundurdu.
GAZETECİLERİN GÖZÜNÜ KORKUTMAK
Görüleceği gibi, daha Odatv tutuklamaları yapılmadan, hatta Ricciardone Ankara’ya atanmadan çok önce ABD Dışişleri Bakanlığı’nın eleştirel bir çizgiyi kurumsallaştırmıştı.
ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Philip Crowley’nin geçen hafta hükümet cephesinden sert eleştirilere maruz kalan Ricciardone’yi arka çıkarken ifade ettiği şu sözler bu çizgiyi bütün çarpıcılığıyla yansıtıyor:
“Türkiye’de gazetecilerin gördüğü muameleye ilişkin trendler konusunda sürmekte olan kaygılarımız var... Türkiye’de gazetecilerin gözünün korkutulmasını (intimidation) da içeren bu trendler konusunda yaygın (broad) kaygılarımız bulunuyor. Bunu doğrudan Türk hükümetinin dikkatine getirdik ve getirmeye de devam edeceğiz.”
Son tartışmalar çerçevesinde ABD Dışişleri Bakanlığı’nın önümüzdeki günlerde açıklayacağı 2010 yılı uygulamalarına ilişkin yeni insan hakları raporu ayrı bir önem kazanıyor. Bu yazıda özetlediğimiz havanın yeni raporda da karşımıza çıkması şaşırtıcı olmamalıdır.
Yazarın Tüm Yazıları