Sempatik şef Meksikalı Arturo İstanbul, Singapur, Hong Kong derken atmış demirini Bodrum'a

Bodrum boşaldı.

Tenhalaşan sokaklara bakan bir arkadaşım, ‘‘Bodrum Eylül'de bebeklilere, emeklilere, bir de göbeklilere kalır’’ dedi.

Bir de ehli keyiflere.

O daha cümlesini tamamlamadan önümüzden el ele tutuşmuş kır saçlı bir çift geçti. Hemen arkasından da pusette bebeğini gezdiren genç bir anne. Elde var iki.

Diğerleri? Onlar her yerde. Bodrum zaten keyifli insanların yaşadığı bir yer değil mi?

Okulların açılmasına bir hafta kala buraya yerleşenlerin dudak bükerek kuru kalabalık olarak adlandırdıkları insanlar gitti.

Plajda en iyi yerlere konuşlanmış şezlonglara havlu atmalar, yüzerken kulaç başı birine çarpmamak için etrafı kollamalar, denize girdiklerinde sevinçlerinden mi korkularından mı bağırdıkları anlaşılmayan çocuklar, çocuklarının çığlıklarına kulaklarını tıkayıp güneşlenmeye devam eden ana-babalar, akşam çöktüğünde sıcak havaya aldırmadan piyasaya çıkan gençler, haşlanmış ıstakoz gibi dolaşan parasız turistler, sonuna kadar açtıkları müzikle rakiplerini sindirdiklerini düşünen acemi işletmeciler, iyi bir lokantada masa ayırtmak için el öpüp temenna etmeler, olduk olmadık yerde ilgisiz tanıdıklarla burun buruna gelmeler, kimine sevinip kimine yerinmeler yok artık.

Arkadaşım haklı: Bodrum Bodrumlular’a kaldı.

Sahi Ossip Mandelstam gidenlerin arkasından bakıp ne yazmıştı?

Gelecek yıl görüşürüz yine.

Güneşi buraya gömmüşüz gibi.

Belli ki Eylül böyle geçecek.

Ekimde de sıra, yaz dökümü yapmaya gelecek.

Hesaplar, kitaplar, kazanılan paralar, yanlış atılan zarlar, beklenmedik zararlar ortaya dökülecek. Kimini mutlu kimini mutsuz edecek. Sonra kasaba kış uykusuna çekilecek: Bahara kadar.

Dağlarda ilk Manisa laleleri açtığında yeni işler, yeni düşler devreye girecek.

Bu yıllardır böyle. Belli ki böyle sürecek.

Bu yaz çok dolaştım. Hem gezmek hem yazmak için. Çok konuk ağırladım, çok davete katıldım. Hemen herkes aynı yerleri övüyor, aynı yerlere gidiyordu. Birinin ak dediğine diğeri kara demedi. Bir iki saklı cennet dışında yeni yerler keşfedilmedi.

SEZEN DE TARKAN DA ORADA KALMIŞ

Keşfedilen yerlerden biri de FUGA.

Adını önce otelde kalan birkaç arkadaşımdan duydum. Sonra sıra lokantasına gidenlere geldi. İstisnasız hepsi aynı şeyi söyledi; Cennet!

Bu gün yarın giderim, ne menem bir yer olduğunu gözlerimle görürüm derken Radikal Gazetesi’nde Nur Çintay Fuga üstüne küçük bir yazı yazdı.

Yetmedi, fısıltı gazetesinde Sezen Aksu'nun konser için geldiğinde orada kaldığı, Sezen Aksu olur da Tarkan durur mu, onun da Yalıkavak Marina’daki konserinden sonra soluğu Fuga'da aldığı söylendi.

Bunlar neyse ne de aslında anlattıkları Spa kanımı kaynattı: Taş duvarlarından şırıl şırıl suların aktığı serin odalarda tütsüler yanıyor, büyük kaselere özenle yerleştirilmiş çiçekler insanı karşılıyormuş. Bali'den gelen usta masözler sırtınızı ovalarken uykuya dalıyormuşsunuz.

Kimileri hiç sevmez; gövdesini elletmez.

Kimileri de benim gibidir. Onlar için masaj demek kısa bir süre için de olsa sıkıntılarından arınmak demektir.

Bir iki gün sonra Fuga'daydım.

Önce yemek yemek sonra da anlata anlata bitiremedikleri Spa'sına gitmek için.

BÖRÜLCELİ KARİDES FASULYELİ LEVREK

Arturo, Fuga'nın şefi. Kısa boylu, tombul yanaklı, güldüğünde gözlerinin içi gülen otuz iki yaşında bir Meksikalı. Buraya Hong-Kong'dan gelmiş. Ama bu onun Türkiye'ye ilk gelişi değil. İstanbul Intercontinental açılırken de buradaymış. Sonra Dubai'ye gitmiş. Sonra da bütün şeflerin düşü olan Fransa'ya. Michelin Kılavuzunun üç yıldızla taçlandırdığı bir Chateau-Relais'de şef olmak ne demek? Küçük Meksikalı çocuğun büyümesi demek. Ne zaman ki Uzak Doğu’dan, bünyelerinde yedi büyük otel barındıran Igor İşletmelerinden bütün otellerin sorumlu şefi olması teklifini almış, kendini Hong-Kong'a atmış. Arada da Singapur var.

Şimdi yeniden burada. Fuga'da.

Denize nazır, püfür masamıza geçtik. Arturo'nun bizim için hazırladıklarını bekliyoruz. Bu arada otel müşterileri bu güne kadar gördüğüm en şık açık büfeden yemek alıyorlar. İnsanı merak böceği sokmayagörsün. Kalkıp ne yemekler var diye bakmaya gittim. Üzümlü irmik salatası ve fesleğenli şehriye göz kırptı. Acılı turşular arkamdan baktı, pişen etlerin kokusu çarptı; hepsinden azar azar tadıp masaya döndüm.

Önce galeta ununa bulandıktan sonra kızartılmış, acı sosa yatırılmış yeşil zeytinler geldi; tadımlık.

Sonra acısı genzimizi yakan soğuk domates çorbası.

Üstüne kavrulmuş deniz börülceli karides ve yapımının zaman ve özen istediği belli olan fasulyeli levrek.

Tatlı olarak da ince hamurdan açılmış kaseye kurulu şeftali tatlısı.

KOLALI BEYAZ ÇARŞAFLAR SIRTINIZDA HAFİF ELLER

Her ne kadar saklı cennetse de Fuga'nın Spa'sı o kadar duyulmuş ki istediğiniz an masaj yaptırtamıyorsunuz. Önceden haber vermek, yer ayırtmak gerekiyor. Topu topu beş oda var. Biri çift diğerleri tek kişilik.

İki gün sonraya yer ayırttım.

Gider gitmez adelelerinizin gevşemesi için üstü geçirgen bir tenteyle gölgelenmiş jakuziye giriyorsunuz. Buzlu bardaklarda meyve suları geliyor. Yarım saat sonra sizi mis kokulu havlulara sarıyor ve dedikleri gibi duvarlarından suların aktığı serin odalara çıkartıyorlar. Hangi yağla masaj yaptırmak istediğinizi soruyorlar. Çiçek kokulu, baharatlı, meyve özlü olanlar arasından beğendiğinizi seçiyor ve masaya yatıyorsunuz. Sonra üstünüze kolalı çarşaflar örtülüyor, sırtınızda hafif hafif gezen elleri duyuyorsunuz. Uyandığınızda yaklaşık bir saat geçmiş oluyor. Bölük pörçük sırt üstü döndüğünüzü, bir kolunuzu verip diğerini kaldırdığınızı hatırlıyorsunuz.

O kadar; boşuna dememişler bu bir hayal.

Fuga'da geçirdiğim iki günün sonunda oradan gelen geçen herkesin neden cennet sözcüğünü kullandığını anladım.

Aslında Fuga hem yeni hem eski bir yer. Yıllarca Metem-Tur'un oteliymiş. Geçen yıl, hem Metem-Tur'un sahibi hem Fuga'nın en büyük ortağı Emre Can oteli yenilemeye karar vermiş. Odalar baştan sona değişmiş, mutfak Arturo'ya emanet edilmiş, kilit noktalara işinin ehli insanlar getirilmiş. Bütün bunlar üç buçuk ay gibi inanılmaz bir sürede bitirilmiş.

Çalışanların çoğu Hill Side kökenli. Hepsi genç, hepsi cana yakın hepsi azimli.

Gelecek yıl yapacakları yenilikleri anlatırlarken onlara baktım: Yığınla kıvılcım.

Aslında bu kadarı yeter de artar bile. Ama şevkleri kırılmasın diye onlara söylemedim.

Fuga Otel: Asarlık Mevkii Gümbet Bodrum Telefon: (0252) 317 23 60

Kişi başı Eylül boyunca üç öğün yemek dahil 150 milyon TL.
Yazarın Tüm Yazıları