Halk düşmanı hükümetler

HAYIR! Halk düşmanı hükümet diye bir şey olmaz, olamaz. Bu ifade, eşyanın tabiatına aykırıdır. Ülkeyi kötü yöneten hükümet olabilir.

Hatta ülkeyi felakete sürükleyen de olabilir. Ama hükümetler, ister demokratik, ister otokratik olsun hep halkın iyiliğini düşündüğü inancını taşır. Bu ifadeyi daha de genişleteyim. Halkına kötülük etmek isteyen bir başbakan veya başkan olmaz. Diktatör ise hiç olmaz. Tam aksine diktatörler, yönettikleri insanları en çok sevenlerdir. O kadar çok severler ki; halkını yalnız bırakmamak için her baskıya göğüs gerip iktidarlarını korumaya çalışırlar. Hitler de, Stalin de, Bin Ali de, Mübarek de böyle düşünmüştür.
* * *
Peki, halk kimdir? Bir zamanlar “halk plajlara hücum etmiş, vatandaş denize girecek yer bulamamış” diye alaylı bir değiş vardı. Demek ki, vatandaş ile halk aynı şey değilmiş. Halk, taksiye değil halk otobüslerine binip, ekmeğini Halk Ekmek’ten alandır denebilir. Her ülkede millet tektir, ama halk çok olabilir. Etnik, dinsel veya ideolojik kıstaslara göre bir ülkede birden fazla halk olabilir. Köylü, kentli; işçi, işveren; Doğulu, Batılı; okumuş, okumamış kütleler vardır. Millet, her zaman sınıflardan oluşur. Farklı sınıflara ait halkların, hayattan bekledikleri ve yaşam tercihleri farklı olabilir. Daha da önemlisi halkların çıkarları çatışabilir. İşte o zaman “halkını seven veya sevmeyen hükümet” tanımlamaları anlam kazanır. Çünkü her hükümet, önce “eşini dostunu” sonra da “kendi halkını” çok sever.
* * *
Küresel krizde dahi milli gelir artan, iktisaden başarılı bir yönetime sahip olan Tunus’ta başlayan “halk isyanları”, tüm Arap dünyasına yayılmaya başladı. İsyanlar her zaman siyasidir. İktisadi sebeple isyan çıkmaz. Ama her zaman ortada bir iktisadi gerekçe vardır. Arap isyanlarının gerekçesi de halkın “geçim derdi”. Bir yandan işsizlik, diğer yandan temel gıda ve ihtiyaç mallarının fiyatının artması bardağı taşırmış. Halk isyan edince, hükümetler temel gıda maddelerine yapılan zamları geri çekmiş. Tuhaf bir durum var ortada. Acaba hiç gerek yokken mi zam yapıldı? Yoksa zam gerekliydi ama siyaseten zamları geri almak mı şart oldu? Peki, bu zamları yapmak iktisaden “doğru” idiyse, zamlar geri alınınca iktisaden “yanlış” yapılmış olmayacak mı? Bu yanlış, dönüp ulusal ekonomiyi en zayıf yerinden vurmayacak mı? İktisatçıların dediği gibi fiyatların nispi değişimine izin vermeyen uygulamalar, günün sonunda enflasyona yol açmayacak mı? Enflasyon azarsa, halk bundan zarar görmeyecek mi?
* * *
Demokrasinin üstünlüğü, ülkenin başına en iyi yöneticileri getirmesi değildir. Hatta tam tersine, demokrasi en iyi yöneticilerin iş başına gelmesine engel olan rejimin adıdır. “Demokrasi, mediokrasidir”. Yani vasat adamlar rejimidir. Demokrasinin üstün yönü, iktidara alternatif olacak meşru bir muhalefeti bünyesinde bulundurmasıdır. Bu sayede demokrasilerde iktidar değişikliği için “isyan çıkarmaya” gerek yoktur. Ama bunu önce halk içine sindirmelidir. En kötüsü de, demokratik yöntemlerle başa geçen vasat insanların yerine, isyanlarla veya darbelerle vasat altı kişilerin geçmesidir.
Son Söz: Demokraside isyan değil, seçim olur.
Yazarın Tüm Yazıları