2010 Kültür Başkenti’nden umduklarım ve bulduklarım

SORUŞTURMALARDAN bıktım. Birçok gazete, dergi bana aynı soruyu yöneltiyorlardı: İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti sona yaklaşırken, yapılanlar konusunda ne düşünüyorsunuz?

Benim gibi mükemmelin peşinde, her zaman umutsuz bir yolculuğa çıkan birinin yanıtı, olumlu ile olumsuzluk arasında her zaman değişen bir tahterevalliyi anımsatır.
Hiçbir şey yapılmadı, demek haksızlık olur. Birtakım şeyler yapıldı, konserler verildi, sergiler açıldı, binalar onarıldı, bolca kitap yayımlandı.
İstanbul’un tanıtımı için projeler gerçekleştirildi...
Yine de yeterli mi?
* * *
YAPILANLAR İstanbul’u diyelim ki tanıttı, buraya gelenler yapılan icraatla bu şehrin özelliklerini, güzelliklerini öğrendi, geldiklerinden memnun kaldılar, yabancılar bu kenti dostlarına tavsiye ettiler, İstanbul’a gelmelerini sağladılar.
Ya sonra...
Türkiye’de, özellikle İstanbul’da yaşayanlar bu yıl bittiğinde bir bilanço çıkardıklarında ne düşünecekler?
Benim için önemli ve gerekli olan bir işi başardılar: Dolmabahçe Sarayı’nda kalıcı bir Saat Müzesi açtılar.
Kültür Başkenti yönetiminin talepler, istekler karşısında şaşırdığı kanısındayım.
Çünkü ne görsem altında artık görüntüsünü ezberlediğim, İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti logosu var, demek ki ajans yönetimi, bunaldığından, mecburen sponsorluk yapmış.
* * *
BEN neler bekliyordum?
İhtiyacı karşılayacak bir “Konser Salonu”. Hâlâ eksikliği giderilemeyen “Opera Binası”. Binlerce yıllık geçmişi olan, klişe ifadelerle övdüğümüz İstanbul’a ait “Kent Müzesi”. Derli toplu, hakkında yayımlanmış yerli yabancı bütün yayınları bir araya getiren bir “İstanbul Kitaplığı”. Gerek kapasitesiyle, gerek faaliyetiyle, içeriğiyle güncellenmiş büyük bir “Kütüphane”. Uzman veya konuya ilgili insanların ihtiyacını giderecek, zengin bir arşive de sahip “Müzik Müzesi”. Resim ve Heykel Müzesi’nin onarılması, hatta ona yeni bir bina yapılması.
“Müzik MÜzesi”nin ilk sergisi “Neşriyat-ı Musiki” adıyla Yıldız Sarayı’nda önümüzdeki perşembe günü açılıyor.
Gönül Paçacı’nın hazırladığı “Osmanlı Müziğini Okumak” kitabı da yayımlanmış olacak.
O gece verilecek konserde de, şimdiye kadar seslendirilmeyen birçok besteler ilk kez icra edilecek. 
Yukarıda saydıklarımın yapılacağı konusunda, girişim düzeyinde birtakım işler yapıldı ama tamamlanamadı.
Konuştuğum herkes vaatlerde bulundu, bu ayın sonunda başkentlik bitiyor ama birçok iş hâlâ yarım.
Başkent unvanını alan bir kentte, yukarıda adı geçen müzelerin olmaması bağışlanır bir durum değil.
Resim ve Heykel Müzesi’ndeki eserleri toplu halde göremiyoruz, her iktidar bu konuya eğiliyor, bir daha da kalkamıyor.
Konser Salonu, Opera Binası olmayan bir kültür başkenti var mı? Ben İstanbul’a bu unvan verildiğinde sevinmiştim; bu binalar yapılır, kalıcı eserler bitirilir diye. Boşunaymış!
Beklediklerim bir yana, ajansın bütün reklamlarında, afişlerinde görünen ve başka yazılarımda da söylediğim gibi, “kent müzesi”ne en yakışacak bina olan Haydarpaşa Garı İstanbulluların gözleri önünde yandı.
* * *
KALICI eserler açısından umduğumu bulamadığım bir yıl oldu.
Yazarın Tüm Yazıları