Anılarımdaki Bilge

BİR haftadır Bilge Karasu okuyorum.

Haberin Devamı

Hepinizin ortak yargısını duyar gibi oluyorum: “Edebi lezzetin zirvesinde geçirdiğiniz bir hafta.”
Yarın Bilkent Üniversitesi’nde Altı Ay Bir Güz Başlığı altında düzenlenen, bir Bilge Karasu Sempozyumu başlayacak.
13-14 Aralık (pazartesi-salı) arasında düzenlenecek sempozyumu Talât Halman açacak, o sempozyumda ben de konuşacağım.
Programı incelerseniz(*), bir yazarın bütün yönlerini bilenlerin bu konuşmalarda yansıtacağına karar verirsiniz.
* * *
İYİ yazarların zaman zaman anılmalarını, yapıtları üzerinde düşünce çeşitlemeleri yapılmasını gerekli bulurum. Çünkü her kuşak iyi yazarı okumalı, onların okuması için de bu tür sempozyumlar yapılmalı.
Her iyi yazar, iyi bir konuşmacı değildir.
Yazısından lezzet alırsınız, konuşması bitse diye beklersiniz. Bilge’nin sohbeti de insanı meşgul ederdi.
Eski İstanbullular, bir insanın sohbetinde lezzet bulduklarında, beni meşgul ediyor, derlerdi.
Ben bunu halalarımdan çok duydum.
Nasıl konuşurdu? Dinleseydiniz, bu nasıl Türkçe diye bana sorsaydınız, tam bir İstanbul Türkçesi, derdim.
Yavaş yavaş konuşur, her kelimenin hakkını verir, vurguları helmeli kullanır, bazı kelimeleri ağdalı telaffuz ederdi.
Benzetmelerini de bir İstanbul efendisinin dağarcığında bulunan kavramlardan seçerdi.
Uzun bir hikâye yazmışsa, “Bir öykü yazdım pazar kayığı gibi” derdi. Bunun bir gezi ya da o günkü deyimiyle bir tenezzüh kayığı olduğunu bilmeniz, hikâyenin uzunluğunu aşağı yukarı tahmin etmeniz gerekirdi.
* * *
İÇTENDİ, mesafeliydi.
Samimiyet ile lâubaliliği ne güzel ayırt ederdi.
Bir örnek.
Ankara’dan İstanbul’a gelişlerinden birinde oyun yazarı, çevirmen Sevgi Sanlı’nın evinde oturuyoruz, fotoğrafçı arkadaşımız Cengiz Cıva’yı bekliyoruz.
Bilge’ye dedim ki, “Seni okur ve kitaplarını sever, heyecanla İstanbul’a gelişini bekliyordu, şimdi içeri girer ve birdenbire seni öper, haberin olsun.”
“Tanışıyor muyuz cancağızım” dedi. “Tanışmana gerek yok” deyip konuşmayı kestim.
Zil çaldı, Cengiz Cıva içeri girdi. Bilge’nin bütün duvarlarını yıkıp, “Öpeyim Bilge abi” dedi ve sarılarak öptü.
Bilge’nin yüzündeki şaşkınlık ifadesi çok hoşuma gitmişti.
Ertesi gün buluşup çaylar içildi ve Cengiz Cıva, onu Yedikule Zindanları’na götürdü, fotoğraflarını çekti.
Seçicilik her alanda kendini gösterir, çünkü bir kişilik modelidir.
Bir akşam tanınmış bir pastaneye gittik, dondurma yemeye karar verdi. Ben dondurma yemediğim için cinslerini, türlerini de pek fazla bilmem.
Bilge, istediği dondurma çeşitlerini saymaya başladı, hiçbiri yoktu. Sanırım ancak bu bir tatlı kitabında bulunabilirdi.
Elbette, “Bari onu yiyeyim” demedi. Dondurma yemeden kalktık.
* * *
BİLGE KARASU’yu yeniden okuyun, her okuyuşta ayrı bir edebi lezzet keşfedersiniz.

Haberin Devamı

(*) Program için: http://www.bilkent.edu.tr/bilkent-tr/information/sempozyum1.html

Yazarın Tüm Yazıları