Osman ile Orhan

Bu iki isim Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk iki sultanının adı. Son günlerde siyasi gündemimize de bu iki isim düştü. Osmanlı İmparatorluğu’nun kurucu padişahlarından söz etmiyoruz. “Kürt siyaseti’nin Türkiye siyaset sahnesinde bilinen iki isminden söz ediyoruz: Osman Baydemir ile Orhan Miroğlu.

Haberin Devamı

Her iki ismin aynı dönemde ön plana çıkmalarına birleştiren husus, PKK’nın “gazabı”nı üzerlerine çekmeleriyle ilgili.
Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir, bir televizyon programında “Silahlı mücadele miadını doldurmuştur” dediği için İmralı’dan kendisine yönelik öfkeli değerlendirmeye hedef oldu.
Bazı basın organlarında Abdullah Öcalan’ın, Osman Baydemir için, avukatlarıyla görüşmelerini yayımlayan Fırat haber ajansında okuduğumuzun ötesinde ağır sözler sarfettiği iddiası yer aldı. Şayet doğru ise, Öcalan, Baydemir için “Nedir bu Allah aşkına. Bu zırtapoz ne yapmaya çalışıyor. Amacı nedir. Çıkıp sorumsuzca silahlı mücadele miadını doldurmuştur diyor. Buna sen nasıl karar verirsin. Bu hakkı kendinde nasıl bulursun. Silahlı güçlerin pozisyonu ve geleceği hakkında Kandil bile tek başına karar veremezsen sen kim oluyorsun, bunları nasıl söyleyebiliyorsun. Kandil bile bu konuda tek başına yetkili değil” demiş.
Baydemir doğrusunu yaptı
Öcalan’ın şimşeklerini üzerine çekmek, Kürt siyasi hareketi içinde görülen hiç kimsenin siyasi kariyeri bakımından iyi sayılmıyor. Bu tür bir açıklamanın Osman Baydemir’in konumunu sıkıntılı hale getireceği açık. Nitekim, Baydemir, “silahlı mücadele miadını doldurmuş” sözünü hiç tevil yoluna gitmeden, Öcalan’ın salvosunu “eleştiri hakkı” diyerek savuşturmak ve kendi ismi üzerinden Kürt hareketine zarar verecek bir polemiğe malzeme oluşturmamak istedi.
Doğru yaptı. Osman Baydemir’in bugüne dek açık yüreklilikle ve dürüstçe dile getirdiği görüşlere en amansız saldırıları yöneltmiş olan çevrelerin birden “Osman Baydemir’ci” kesilmelerinin ironisini ve bunun ne gibi olumsuzluklara yol açacağını haliyle farketti.
Osman Baydemir’e üyesi olduğu BDP’nin eş genel başkanı Gültan Kışanak da, “görevinin başındadır” açıklamasıyla sahip çıkması da dikkat çekti. Gültan Kışanak da doğru yaptı.
İmralı’dan görülemeyen
Abdullah Öcalan ise doğru yapmadı. Osman Baydemir’in sözlerini de doğru yorumlamadı. “Silahlı mücadele miadını doldurmuştur” demek, “silahlı güçlerin pozisyonu ve geleceği hakkında”, Öcalan’ın söylediği gibi “karar vermek” ya da “yetkili olmak” anlamına gelmiyor.
Bu konuda, PKK tarafında “karar verme yetkisi”nin Abdullah Öcalan’da olduğunu herkes biliyor, Osman Baydemir de haliyle biliyor. “Silahlı mücadelenin miadını doldurmuş” olması, aslında PKK liderinin de doğruluğunun ve geçerliliğinin gayet iyi farkında olduğu bir “durum tespiti”den öteye bir şey değil.
Yasal alanda siyaset yapan ve Diyarbakır gibi bir “simge” şehirde iki dönem yüzde 70 dolayında destekle seçilmiş bir şahsiyetin bu “genel geçer doğru”yu Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı sıfatıyla seslendirmiş olması, aslında Kürt siyasetinin önünü Türk kamuoyunun algısı nezdinde önünü açmak amacına yönelik doğru bir vurgu.
İmralı, dört duvar arasında olmasından ötürü ve ayrıca dışarıdan kendisiyle temas kuranlar tarafından çok kez doğru biçimde beslenmediği için, doğru olmayan hükümlere de varabiliyor. Bunun böyle olduğunu, zaman zaman kendisi de dile getirdiği için bilebiliyoruz.
Orhan Miroğlu’na bu yapılmaz
Tabii ki, “Osman ile Orhan”ı ilzam eden duruma ilişkin asıl ve daha vahim olanı ikincisine, yani Orhan Miroğlu’na ilişkin olanı.
Orhan Miroğlu’na ağır sözlerle eleştiri değil, düpedüz can güvenliğine yönelik tehdit yöneldi. PKK’nin olduğu bilinen hpg.online adlı internet sitesinde takma isim olduğu belli Toprak Cemgil iddiasıyla Orhan Miroğlu için “Bıçağın altında dolaşıyor... Sözün özü: Böyle giderse kırmızı kalemle çekilen bir çizgi devreye gider! Miroğlu da mortoğlu olur bu toprakların tarihinde!” satırları dikkati çekti.
Orhan Miroğlu, bir süredir Kürt sorununa ilişkin “paradigmanın değiştiği” tespiti üzerinden “silahlı mücadeleye son verilmesi” ve böylece Kürt haklarının daha etkili biçimde elde edilebileceği inancını dile getiren yazılar yazıyor.
“Günahı” bu. Bu “dava”ya sırt çevirdiği anlamına gelir mi?
Üstelik, Orhan Miroğlu öyle bir isim ki, 57 yıllık ömrünün 40 yılından fazlası Kürt hareketinin aktif bir unsuru içinde geçmiş; 8 yıl Diyarbakır Cezaevinde yatmış. İşkenceyse işkence. Direnişse direniş. Musa Anter’in, “Ape Musa”’nın kurban gittiği JİTEM cinayetinde onun yanında. Ağır yaralanmış, ölümden kıl payı kurtulmuş. Dahası, HADEP’te, DEHAP’ta ve son olarak DTP’de genel başkan yardımcılığı yapmış. DTP’nin geçen yıl kapatılmasından sonra 5 yıl siyasi yasaklı durumuna girenlerden biri. Hakkında on yıllarca hapis cezası istenen davaları sürüyor.
Ailesinden 20 kişiyi bugüne dek “kirli savaş”ta yitirmiş biri o.
Böyle bir şahsiyet için, hangi Kürt, hangi gerekçeyle olursa olsun  “Bıçağın altında dolanıyor... Miroğlu da mortoğlu olur” diye tehdit yöneltebilir mi?
Ortak vicdan ve özeleştiri
Orhan Miroğlu’na yönelik bu tehdit, Türk ve Kürt ortak vicdanını harekete geçirdi, dayanışma bildirisi üzerine dayanışma bildirisi yayımlanıyor. (BDP eş genel başkanı Selahattin Demirtaş’ın Orhan Miroğlu konusuna ilişkin “kimse kimseyi tehdit etmemelidir” açıklaması da doğru tavırdır.)
Alper Görmüş dün şöyle yazmıştı:
“Elinde silah bulunduran bir kişinin silahın gücüne dayanarak bir başkasını tehdit etmesiyle, eli silahlı başka yoldaşlarının arasından kafayı uzatıp silahsız birini tehdit etmesi arasında bir fark var. İkisi de ahlaken berbat pozisyonlara tekabül ediyor, fakat ikincisi daha da berbat. Tehdidin sahibi gerillayı ‘özeleştiri vermeye’ davet ediyorum!”
Orhan Miroğlu’na yönelik tehdit yazısının, hpg.online sitesinden çıkarılmış olduğunu öğrendim. Bu, o “gerillanın özeleştirisi” anlamına geliyor mu, bilmiyorum ama “Osman ve Orhan’a” gazap duyan çevrelerin, “toplumsal duyarlılığa” duyarsız kalmadıklarını sezebiliyorum.
Orhan Miroğlu’na gazabı tetikleyen, Abdullah Öcalan’ın isminden “esef”le söz etmesi olmuştu. Dolayısıyla, “Osman ve Orhan”a ilişkin asıl “özeleştiri”nin oradan gelmesi beklenir.
Osman Baydemir ve Orhan Miroğlu gibi isimler bile, “vefa”dan nasiplerini alamazlarsa, Kürtlerin “mertliği”ne dair yerleşik algı nasıl ağır bir yara alır, bunu göremiyorlar mı?
Bence, işin en önemli ve en vahim tarafı bu.

Yazarın Tüm Yazıları