AB aynası Türkiye'ye 'Çok yakışıklısın' demiyor

GEÇMİŞTE Avrupa Birliği Komisyonu ne zaman Türkiye ile ilgili ilerleme raporunu yayımlasa, genellikle raporun içinden Türkiye’deki sistemin bütün hücrelerine ve kamuoyuna doğru büyük şok dalgaları yayılırdı.

Haberin Devamı

Özellikle bu egzersizin başladığı 1990’lı yılların sonundan 2000’li yılların başlarına, hatta ortalarına uzanan zemin kesitinde, bu raporlar her seferinde Türkiye ile AB arasında ciddi krizlere yol açardı.

ELEŞTİRİLER ARTIK  HÜKÜMETE GİDİYOR

Bunun nedenlerinden biri, ilk ilerleme raporlarının, o yıllarda Türkiye’de çoğunluk tabu olarak görülen pek çok konunun üstündeki örtüyü kaldırarak bu sorunları çıplak bir şekilde ortaya koymasıydı. Bunlar arasında Kürt sorunu, Alevilerin durumu, azınlık hakları ve Ordu’nun karar alma mekanizmalarında oynadığı rol gibi başlıklar sayılabilir.

Bugün ilerleme raporları yayımlandığında eski şoklar yaşanmıyorsa, bunun gerisinde söz konusu tabu konuların artık açıkça tartışılabilmesi, hatta bazılarında belli ölçülerde ilerleme sağlanmış olması yatıyor.

Haberin Devamı

Bir başka neden daha var. İlk dönemdeki raporların siyasi bölümlerinde eleştiriler ağırlıklı olarak Türkiye’deki “müesses nizam” ve Ordu’yu hedef alırken, gerçekleştirilen reformların ardından bu kesimlere giden eleştirilerin payı bugün belirgin bir şekilde azalmıştır. Dolayısıyla eleştirilerin yöneldiği adres artık büyük ölçüde seçilmiş hükümettir.

Yolsuzlukların hala yaygın olmasından, kamuda liyakate dayalı bir atama sisteminin bulunmasına ya da seçim barajının Avrupa’daki en yüksek oranda durmasına kadar ifade edilen bütün eleştiri ya da beklentilerde muhatap hükümetin bizzat kendisidir.

Hükümete yakın basın organlarında ilerleme raporunun genelde küçük haberlerle geçiştirilmesinin nedenini de belki biraz burada aramak gerekir.

İLERLEME RAPORLARI NEDEN ÖNEMLİ?

Bu arada, son yıllarda Türkiye-AB ilişkilerine hakim olan belirsizliğin de ilerleme raporlarının yarattığı ilgiyi ve etki derecesini sınırladığı savlanabilir.

Ancak bu noktada hemen kuvvetli bir karşı argüman öne sürülebilir. Hükümet, anayasa değişikliği için referanduma giderken bu hamlesini AB’ye katılım süreciyle de gerekçelendirmiş, AB’nin bu konudaki vereceği vizeye değişikliklerin haklılığı açısından büyük önem atfetmiştir.

Haberin Devamı

Eğer AB’nin vizesi bu ölçüde önem taşıyorsa, o zaman Komisyon’un hazırladığı ilerleme raporlarında altını çizdiği sorunlarla ilgili eleştirilerinin, ilettiği beklentilerin de bir öneminin, ağırlığının olması gerekmez mi?

Son raporla ilgili tartışmaların bir bölümü ise belgenin bazı sorunları görmezlikten geldiği ya da yeterince işlemediği konusunda doğrudan AB Komisyonu’nu hedef aldı. HSYK seçimi buna örnek gösterilebilir.

Ayrıca, Komisyon’un kendi içinde de çelişkiye düştüğü ya da kafasının karışık olduğu konular vardır; örneğin Ergenekon ve Balyoz gibi büyük davalara hem kuvvetli destek verip, hem de bu gibi davalarda savunma hakkı açısından kaygı verici bir durumun olduğunu belirtmek gibi...

Haberin Devamı

Komisyon, muhtemelen eleştirilerini daha kuvvetli bir şekilde dile getirdiği takdirde AB içinde Türkiye’ye karşı olan lobinin eline malzeme vermekten kaçınmıştır.

AYNA BİZE NE SÖYLÜYOR?

Aslında Türkiye gibi karmaşık ve zor bir ülkenin durumunu 103 sayfa içinde anlatan bir raporda her zaman eksikler olacak, herkes kendi zaviyesinden eleştirilecek bir şey bulabilecektir.

Belki burada başvurulacak en doğru yöntem, bugünkünü eski raporlarla, örneğin 1998’deki ilk raporla karşılaştırmalı bir şekilde okumak ve AB’ye katılım süreci içinde nereden nereye gelindiğini bu çerçevede değerlendirmektir.

Bu şekilde yaklaştığımızda, demokratikleşme ve insan hakları alanında sağlanan ilerlemelerin yanı sıra, çevreden ulaştırmaya ve tüketici haklarına kadar hayatın her alanını ilgilendiren her fasılda çok kapsamlı bir yol haritasının ortaya konduğu teslim edilmelidir.

Haberin Devamı

Tam üyelik süreci ne kadar engebeli bir arazide yol alırsa alsın, böyle bir yol haritası ve envanterin ortaya çıkartılmış olması başlı başına muazzam bir kazanımdır ve bunun Türkiye açısından değeri hiçbir şekilde azımsanmamalıdır.

Soli Özel’in geçenlerde Habertürk’teki yazısında belirttiği gibi AB Komisyonu aslında bu raporla Türkiye’ye “eşsiz bir ayna” tutmuştur.

Zaman zaman aynaya bakıp nasıl gözüktüğümüzü kontrol etmekle hiçbir şey kaybetmeyiz.

Ayna, aslında kendisinden “senden daha yakışıklı ve başarılısı yok” demesini bekleyenlere “bazı iyi şeyler yapmış olabilirsin ama daha düzeltmen gereken çok kusurun var maalesef” diye seslenmektedir.

Yazarın Tüm Yazıları