Kadrolaşmadan AB de mi şikâyetçi

Türkiye’de bürokraside kadrolaşma var mı?

Adalet ve Kalkınma Partisi Hükümeti’nin işbaşında bulunduğu son 8 yıldır devlet bürokrasisini ehliyete bakmadan kendi görüşüne yakın kişilerle doldurduğu, muhalefet tarafından sıkça dile getirilen bir görüştür.
Bu konudaki eleştiri cephesine Avrupa Birliği Komisyonu da eklenmiş gibi görünüyor.
ATAMALARDA LİYAKAT KONUSUNDA İLERLEME YOK
Komisyon’un geçen hafta açıklanan 2010 Türkiye İlerleme Raporu’nun “Kamu Yönetimi” bölümü, bu alanda “biraz ilerleme” sağlandığını belirtmekle birlikte, konu kamudaki atamalara gelince birden eleştirel bir çizgiye kayıyor.
Raporun ilgili bölümünde, atamalara ilişkin bu eleştiri özetle şöyle dile getiriliyor:
“Kamu hizmetleri sisteminin aşırı bürokrasi azaltılarak reforme edilmesi ve özellikle üst düzey görevler için geçerli atama ve yükselme esaslarında liyakat ve şeffaflığın sağlanması hususunda ilerleme sağlanmamıştır.”
Ayrıca “Tüm kamu görevlileri arasında ortak standartlar ve birörnek kuralların uygulanmasının sağlanması gerekmektedir” beklentisi de ifade ediliyor AB raporunda.
YANDAŞLARA İSTİHDAM SAĞLANMASI
AB Komisyonu, belediyelerin durumunu da masaya yatırmış. Bu bölümde, belediyeler tarafından kamu hizmeti sunmak üzere şirket ya da tüzelkişilikler kurulması halinde, bu konuda “net kuralların belirlenmesi ihtiyacı bulunduğu” belirtiliyor.
Burada özellikle belediye şirketlerinin durumunun kastedildiği aşikâr. Peki AB Komisyonu belediye şirketlerine net kurallar getirilmesi konusunda neden bu kadar ısrarcı? Yanıtı yorumsuz bir şekilde rapordan verelim:
“Bu tarz kurallar ile yandaşlara istihdam sağlanması ve etkin kontrol olmadan kamu harcaması yapılması imkânları azaltılabilecektir.”
Bu alıntıdaki ifadeyi, raporun AB Genel Sekreterliği’nin web sayfasında yer alan çevirisinden aynen aldığımı belirtmeliyim.
GÜL’ÜN ATAMALARI KONUSUNDA KAYGILAR
Atamalarda liyakatten çok siyasi bakışın ön plana çıkması sorunu AB Komisyonu’nun Türkiye’ye bakışında önemli bir yer tutuyor. Bu bakışı, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e ayrılan bölümde de görmek mümkün.
İlginçtir ki, bu bölümde Cumhurbaşkanı Gül’ün sistem içinde oynadığı rol aslında kuvvetli ifadelerle övülüyor, bir bakıma kendisine Türkiye’deki bütün siyasi aktörler arasında “En Ziyade Övgüye Mazhar Devlet Adamı” statüsü tanınıyor.
Bu çerçevede, siyasi partiler arasında diyaloğun sağlanması ve devlet organlarının ahenkli çalışması için aktif bir uzlaştırıcı rol oynadığı, Kürt sorununun çözümüne de taahhütte bulunduğu gibi olumlu değerlendirmelere yer veriliyor.
Ama iş kadro meselesi olunca AB Komisyonu, Gül hakkında çekinceli bir
tutuma yöneliyor:
“Cumhurbaşkanı’nın özellikle yargı ve üniversiteler gibi bazı kilit devlet
kurumlarına yaptığı atamalara ilişkin kaygılar dile getirilmiştir.”
ÇEVRE TASLAĞI KAYGI YARATTI
Rapordan yukarıdakiler gibi sayısız örnek verebiliriz. Üstelik yalnızca yürütmeye değil yargıya dönük de kuvvetli eleştiriler söz konusudur. “Hrant Dink davasının önemli ilerleme olmaksızın devam ettiğinin” belirtilmiş olması, kuşkusuz Türkiye’nin iftihar edeceği bir saptama değildir.
Ayrıca AB Komisyonu’nun siyasi ve yargıya ilişkin konular dışında çevre gibi başlıklarda da yer yer eleştirel bir duruş aldığı belirtilebilir, son Çevre Koruma Yasa Taslağı karşısında
olduğu gibi.
Raporda çok açık ifadelerle, yasa taslağının, Türkiye’deki Natura 2000 ağına faydalı katkılar sağlayabilecek birçok alanın mevcut koruma statüsünün kaldırılmasına yol açabileceği yönünde kaygılar yarattığı vurgulanıyor.
Sonuçta AB İlerleme Raporu’nun Türkiye’deki olumlu yönelişleri de vurgulamakla birlikte, yine de geçen yıllara kıyasla bir nebze daha eleştirel bir çizgiye kaydığı söylenebilir.
(Devam edecek...)
Yazarın Tüm Yazıları