Hadi bu putu da yıkalım

- Kim “Halk arasında türban diye bir sorun yok” diyorsa sonuna kadar yalan söylüyordur. Halkın en büyük çelişki alanıdır türban.

Haberin Devamı

- Kim “Halk arasında Türk / Kürt diye bir sorun yok” diyorsa sonuna kadar yalan söylüyordur. Halkımızın en biricik gündemidir bu sorun.
- Kim “CHP’deki gelişmeler kimin umurunda?” falan diyorsa sonuna kadar yalan söylüyordur. Halkımızın en biricik gündeminden biridir CHP’deki gelişmeler.
- Kim “Halkımız laiklik tartışmalarından bıktı” diyorsa sonuna kadar yalan söylüyordur. Halkımızın laiklik tartışmalarına karşı bıkmayan bir iştahı vardır.
- Kim “Başbakan’ın yaptığı polemiklere halkımız hiç itibar etmiyor” falan diyorsa sonuna kadar yalan söylüyordur. O polemiklerdir Başbakan’ı diri kılan.
- Kim “Halkımız cumhuriyet dönemi tartışmalarına hiç itibar etmiyor” falan diyorsa sonuna kadar yalan söylüyordur. O alanın da heveslisi bir hayli fazla.
* * *
Nereden mi biliyorum?
Şuradan:
Televizyonda ne zaman “artan et fiyatları”, “çöken tarım politikaları”, “yükselen işsizlik” gibi “halkın gerçek gündemi” addedilen konuları ele alsak...
Aldığımız sonuç baştan bellidir: Sıfır nokta bilmem kaç.
Ama ne zaman...
“Kamuda türban olur mu?”, “Kürtler ne istiyor?”, “Siyasette dil koparma tartışması”, “Kemal Bey’de liderlik kumaşı var mı?” gibi konulara dalsak...
Maşallah, halkımız ekrana mıhlanıveriyor.
* * *
En önemli tartışma konumuz olan “üniversitede türban” sorunu fiili olarak sona erdi.
Ne oldu? Türban tartışması bitti mi?
Ne gezer?
İşte bakın:
Cumhurbaşkanı’nın eşi, Cumhurbaşkanı’nın kendisi ve Başbakan, şimdi de “İlkokulda türban olmalı mı?” diye özetleyebileceğimiz...
Ve bazılarına göre “halkımızın gerçek gündemi” ile uzaktan yakından bir ilgisi olmayan konuyu ha bire çekiştiriyorlar.
Hanımefendi “olmaz” diyor, Hanımefendi’nin eşi “Eşime katılıyorum” diyor, Başbakan “olabilir” imasında bulunuyor, Hanımefendi’nin eşi bu sefer “Başbakan’a katılıyorum” diyor.
Yani bir uzatma, bir gündemde tutma, bir mesele yaratma, bir fırtına estirme çabası ki sormayın gitsin.
Peki neden böyle yapıyorlar?
Neden olacak?
“Türban defteri” kapanırsa...
Önümüzdeki seçimin “malzemesi” ne olacak?
* * *
“Türban kimsenin umurunda değil, halkımız gerçek gündemle ilgili” diyen Adil Gür kusura bakmasın.
Kemal Bey’i “hayvan pazarına götürerek” bir halkçı lider atraksiyonu çektiklerini düşünenler de kusura bakmasın.
“Halkın gerçek gündemi”, maalesef bir masaldan ibarettir.

Haberin Devamı

İlkesel olarak asla yapmayacaklarım

Haberin Devamı

- Ücretsiz bile olsa TRT’de program yapmam.
-  Güzellik Yarışması’nda jüri üyeliği yapmam.
- “Sen ‘a’ de, o ‘b’ desin, çarşı karışsın” türü yeni moda ikili televizyon programlarında taraflardan biri olmam.
- Aşırı kalabalık ve aşırı gürültülü mekânlarda 15 dakikadan fazla durmam...
- “Hanut” gezilere katılmam.
- “Yaz” dendiğinde yazmam.
- Hangi atraksiyonu yaparsa yapsın Siyaset Meydanı’nı seyretmem...
- Gazete yazılarından kitap yapmam...
- Aşka dair büyük laflar etmem.
- Yemek kursuna katılmam.
- Mehmet Ali Ağca ile üste para verse röportaj yapmam.

En iyi Tayyip Erdoğan kitabı

TAYYİP Erdoğan’a dair çok kitap çıktı.
Cezaevi günleri anlatıldı, futbolculuk yılları ele alındı...
Size bir şey söyleyeyim mi?
Tüm o kitaplar içinde Hüseyin Besli ve Ömer Özbay ikilisinin kaleme aldığı “Recep Tayyip Erdoğan Bir Liderin Doğuşu” adlı kitabın bir ayrıcalığı var.
Kitabı yazanlar çok içeriden, çok yakından ve çok şey bilen isimler...
Özellikle Hüseyin Besli’ye dikkat!
Besli, hem Recep Tayyip Erdoğan efsanesinin doğuşunun en yakın tanığıdır, hem de eli kalem tutan üslup sahibi bir yazardır.
Kitapta el değmemiş, gazetelere haber olmamış enteresan bilgiler var.
Ama tabii ki kitabın, “Erdoğan’ın dava arkadaşları” tarafından kaleme alındığını, son tahlilde “efsane”yi besleme ve büyütme çabasına katkı sunduğu gerçeğini gözden ırak tutmamak gerekir.

Haberin Devamı

9 gün kâbusu

HADİ diyelim ki birinci gün...
Anneni babanı ziyaret ettin, telefon mesajlarıyla büyüklerinin bayramını kutladın, kurban kesme ritüeliyle ilgili tartışmanı yaptın, bulmaca çözdün, “Bakalım Ahmet Hakan haklı mıymış” diyerek Mahsun’un filmine gittin...
Peki ikinci gün ne yapacaksın?
* * *
Hadi diyelim ki ikinci gün...
Geç kalktın, bir iki sıkıcı akraba ziyareti yaptın, “Bakalım İstanbul ne kadar boşalmış” diyerek kendini yollara vurdun, televizyonda kıytırık bayram eğlencelerine göz attın, bütün gazeteleri ilanlarına varıncaya kadar okudun...
Peki üçüncü gün ne yapacaksın?
* * *
Hadi diyelim ki üçüncü gün...
İstinyepark’ta ünlü avına çıktın, Nahide nasıl bir yermiş diye şöyle bir uğradın, Boğaz’da dolaştın, Asmalımescit havası aldın, iş arkadaşlarınla yemek yedin, Nişantaşı’nda turladın, Samatya’da kebap yedin...
Peki dördüncü gün ne yapacaksın?
* * *
Bu iş böyle uzar gider.
Yani demem o ki...
“Yaşasın 9 günlük tatil” falan diyerek...
Erken sevinme, çıtayı yükseğe asma, çalıştığın günleri hor görme, meşguliyeti kıymetsizleştirme...
Unutma ki: Avarelik de zor zanaattır.

Haberin Devamı

Neden benden iyi bir cemaatçi olmaz

- BİR: Her tür hiyerarşiyle başım hoş olmadığı gibi dini hiyerarşiyle de başım hiç hoş değildir.
- İKİ: “Şeyhim” diyemem, “imamım” diyemem, “üstadım” diyemem, “abi” diyemem.
- ÜÇ: Sırf aynı cemaatin üyesiyiz diye gıcık olduğum biriyle zorunlu ilişki kuramam.
- DÖRT: Cemaatimin çıkarları ile vicdanımın çıkarları çatıştığında cemaatimin çıkarlarını savunamam.
- BEŞ: Cemaatin içinde eriyerek birey olma vasfımı yitirmek istemem.
- ALTI: Koskoca bir camia ile aynı dili, aynı kültürü, aynı tezleri savunmak istemem.
- YEDİ: Kafama göre takılmak gibi bir cemaatçiye asla yakışmayan kötü bir özelliğim mevcuttur.
- SEKİZ: Her tür yarıştan nefret ettiğim için cemaat içi göze girme yarışından da nefret ederim.

Yazarın Tüm Yazıları