Tam da “Savaşma Konuş” zamanındayız...

Radikal, “savaşma konuş” kampanyasıyla önemli bir iş yapıyor. MHP lideri Devlet Bahçeli’nin bile altına imzasını atma ihtiyacı duyacağı bir kampanya önemli ve yararlı bir iştir.

Radikal yeni halini almadan, Eyüp Can bana bu kampanya niyetinden söz etmişti. Kampanya, yeni Radikal’i sağlam bir kitle tabanına oturtmak gibi bir “ticari yan ürünü” elde etmeyi elbette hesaplıyordu. Ancak, “savaşma konuş” gibi bir kampanyayı sadece ve öncelikle “ticari amaç”a bağlamak doğru olamaz.
Ticari niyetlerle bambaşka kampanyalar yürütebilirsiniz. Radikal’in “savaşma konuş” kampanyası “siyasi” ve “ahlaki” bir önceliğe sahip. Eyüp Can, bu tasarıdan bana bir ay önce söz ettiğinde, PKK’nın genel seçimlere dek “eylemsizlik” kararı alacağına dair hiçbir işaret yoktu ya da netleşmemişti.
“Savaşma konuş” kampanyasının yola çıkışı ile “Eylemsizlik” kararının zamanlaması –hem de Taksim’deki TAK saldırısının hemen ardından- örtüştü, üst üste geldi. Yani, “cuk” oturdu. Radikal’in “savaşma konuş” kampanyası ile PKK’nın (İmralı ve Kandil’in) “eylemsizlik” kararının buluşması, kamuoyunda “sinerjik” etki yaratmaya uygun.
Bu kampanyanın hemen öncesinde Ertuğrul Mavioğlu’nun Kandil’de Murat Karayılan ile yaptığı ve Radikal’de ayrıntılı biçimde yayımlanan röportaj dizisi, “eylemsizlik” kararının “zihinsel arka planı” için ipucu verdiği gibi, “savaşma konuş” kampanyası için adeta bir de “start” vermiş oldu.
“Savaşma konuş” kampanyası, Ezgi Başaran’ın mükemmel çalışmasıyla desteklenerek daha da anlam kazandı.
Ezgi Başaran “Onlar Nasıl Çözdü?” sorusunun cevabını aramak için, etnik temelli silahlı hareketlere konu olan Kuzey İrlanda ve İspanya-Bask deneyimlerinin peşine düştü. Röportajları IRA’ya silahları gömdüren Sinn Fein lideri Gerry Adams ile başladı. Türkiye’deki “Kürt-PKK sorunu’na ışık tutucu nitelikte çok başarılı röportajları izlemeye devam ediyoruz.
Gerry Adams’ın unutulmaz sözleri
Gerry Adams röportajı, Sinn Fein liderinin şu sözleriyle açılıyor:
“Barış yapmak, düşman bellediğiniz tarafla iletişime girmek çok ama çok zordur. Bizimki 1986’da John Hume’un (Nobel Barış Ödüllü İrlandalı politikacı) benimle konuşmaya razı olmasıyla başladı. 90’ların başında Sinn Fein ve İngiliz hükümetinin gizli görüşmeleri başladı. Diğer bir adım ABD’deki İrlandalılarla bağlantı kurulması ve ABD’nin devreye girmesi. En önemlisi IRA’nın 1994’te tamamen silah bırakmasıydı..”
 Unutmayalım, “silah bırakma” ile “silahların teslimi” yani “toptan silahsızlanma” aynı şey değil. Birleşik Krallık (İngiltere), İrlanda hükümetleri ile Kuzey İrlanda’lı taraflar arasında imzalanan “Hayırlı Cuma Anlaşması”nın tarihi 1998. IRA’nın silahlarını teslimi, yani “silahların ortadan nihai olarak kalkması” ise 2005’te söz konusu oldu.
Biz daha Türkiye’de işin çok ama çok başındayız. Elbette her tecrübe arasında farklar vardır ve IRA konusunda İngiltere’nin 1990’ların başında geldiği noktaya PKK konusunda ancak gelmiş gibi görünüyoruz ama “çözüm” ve “nihai barış” için 15-20 yıl geçmesi illa da gerekmiyor.
“Teröristlerle masaya oturmayız” sözlerine inanmayın
Gerry Adams görüşmesinde, “Ezgi’nin “’Teröristlerle masaya oturmayız’ diyen bir devleti anlayabilir misiniz?” sorusuna verdiği şu cevabı da not edin:
“Öncelikle inanmam. Arka kapılar bulunur, gizli görüşmeler yapılır. Dünyanın her yerinde olmuştur, bizimki de böyle bir vaka. Devletler öyle söyler ama bu halka karşı takınılan bir tavırdır, kamuya kapalı gayrı resmi kanallarda görüşmeler yapılır. Niye böyle derler peki? Zayıf görünmekten korktukları için. Nasıl çözülür? Risk alabilen liderlerle.”
Türkiye’de şu anda olan budur ve PKK’nın seçim sonuçlarına kadar “eylemsizlik” kararı bu sayede söz konusu olmuştur. Bakın Abdullah Öcalan, önceki gün avukatları aracılığıyla açıklanan son görüşmede bu konuda neler söyledi:
“Kamuoyu ile şunları paylaşmak isterin. Öcalan’ın devletle görüşmeleri devam ediyor, görüşmeler daha da ciddileşiyor. Henüz diyalog aşamasından müzakere aşamasına geçilmiş değil ama müzakereye geçiş aşaması olarak değerlendirebiliriz. Gelen yetkililer dürüst ve ciddi insanlar. Biz çatı rolünde devlete karşı değiliz. Devlet uzlaşmacı, birleştirici, çatı rolünde olmalı ve hizmeti esas almalıdır. Devlet bir ideolojiye bağlı kalmamalıdır. Etnik-ırki, cinsiyetçi, dini, ideolojik olmamalıdır...”
Abdullah Öcalan söyledi diye bu yaklaşıma itirazınız olabilir mi?
Devletle görüşmesine, devletin Öcalan’la görüşmesine karşı olabilir misiniz?
“Savaşma konuş”un tersinin “Konuşma savaş” olduğunu düşünürseniz, 2010-2011 Türkiye’sinde hangisini tercih edersiniz?
Dili değiştirelim, “bölücübaşı”, “teröristbaşı” sıfatlarını terkedelim
Siyasi partiler ve medyanın önemli bir bölümü, gelişme dinamiğinin çok gerisinde. Abdullah Öcalan’ın son açıklamalarının medyada –yazılı basın ve internette- nasıl ele alındığına baktım, “Avukatların bölücübaşı Abdullah Öcalan ile son görüşmesinin notları yayınlandı”, “Terör örgütü PKK’nın elebaşı Abdullah Öcalan’dan yeni mesajlar var” gibi sunumlar söz konusu.
“Bölücübaşı”, “Teröristbaşı”, “terör örgütü” gibi sıfatları artık terketmek gerekli. Çünkü, yeni dönem “yeni dil” gerektirir. Savaş ya da çatışma dönemi dili ile konuşarak, “uzlaşma”ya, “savaşı sona erdirme”ye, kısacası “barış”a ulaşmak mümkün değildir.
Sevmeseniz, çok karşı olsanız da, uzun süre savaşmış da olsanız, şayet barış yapmak yoluna koyulmuşsanız, muhatabınıza saygılı olmak zorundasınız.
“PKK lideri Abdullah Öcalan” demek hem zor değil, hem de yanlış değil.
Gerry Adams’a geri dönelim, “Barış yapmak, düşman bellediğiniz tarafla iletişime girmek çok ama çok zordur. Zaman ister, gerekli taşların üst üste birikmesi lazımdır” dedi Radikal’e.
Taşları biriktirmeye başlayalım. “Savaşma konuş” zamanıdır...
Yazarın Tüm Yazıları