Silahları sonsuza kadar susturmak; Türk-Kürt kanını durdurmak...

Başbakan Tayyip Erdoğan dün seçim tarihini de belli etti. “Haziran’ın ikinci haftasını düşünüyoruz” dedi. Takvime baktığınızda, Haziran 2011’in ilk pazarı 5 Haziran, ikinci pazarı 12 Haziran. Seçim tarihi, muhtemelen 12 Haziran olacak. Şunun şurasında 7 ay sonra.

Önceki gün yapılan “eylemsizlik” süresinin genel seçimlere dek uzatılması açıklaması, önümüzdeki 7 aya damgasını vuracak en önemli gelişme. Elbette, bu açıklamadan “13 Haziran Pazartesi günü silahlı mücadele yeniden başlıyor” sonucunu çıkartamazsınız.
Dahası, seçim sonucunun alınması, yeni hükümetin kurulması, parlamentonun çalışmaya başlaması vs. derken, “eylemsizlik” bakımından önümüzde 7 aydan da daha uzun bir süre uzanıyor demektir.
1999-2004 arasındaki hata tekrarlanmamalı
Bu 7 ayın çok iyi değerlendirilmesi gerekiyor. Öncelikle hükümet açısından. 1999-2004 arası hataya düşülmemeli, o hata tekrar edilmemeli.
1999’da Abdullah Öcalan yakalanıp İmralı’ya konulduktan, 1 Haziran 2004’te PKK silahlı mücadeleyi yeniden başlatana dek, beş yıla yakın vakit geçti ve o dönem zarfında Kürt sorununun çözümü doğrultusunda hiçbir adım atılmadı.
Öcalan’ın yakalanması ile “Kürt sorunu çözüldü” yanılgısına düşüldü. Bu yanılgının temelinde, Kürt sorununu terör sorunu ile eşitlemek ve eş anlamlı algılamanın rolü vardı. “Terör örgütünün başı” yakalanıp, ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkum edilince, iş bitti sanıldı.
Oysa öyle olmadığı gibi, 1999’dan sonra Kürt sorunu ile PKK sorunu, adım adım, bir şekilde birbirlerinden ayrılamaz şekilde birleştiler ve PKK, bugün yani 2010 yılında, 1999-2004 arasında olduğundan daha güçlü konuma geldi.
Yeni çözüm çabalarını bu “gerçeklik” üzerinden kurgulamakta yarar var.
Bazılarının kulağına ne kadar “sevimsiz” gelirse gelsin, “gerçek” böyle; kızdığınız takdirde “gerçek” gerçekliğini yitirmiyor.
Dolayısıyla, PKK’nın “eylemsizlik” kararı üzerine, tıpkı 1999-2004 arasında olduğu gibi yatmamak, tersine çözüm doğrultusunda hareketlenmek, önümüzdeki çok değerli süreyi yitirmemek gerekli.
Şiddete geri dönüşü önlemenin yolu
Artık Kürt sorunu ile PKK sorunu –aynı şey olmasalar da- birbirlerinin içine geçmiş olduklarına göre, önümüzdeki dönemde yapılacak iş, “eylemsizlik” durumunu Kürt sorununun ebediyen “şiddetten arındırılması” için değerlendirmektir.
Kürt siyasetinin yasal alandaki aktörleri, BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’tan Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir’e uzanan yelpazede, son 48 saattir “silahın artık yöntem olmaktan çıktığını” yüksek sesle ilan ediyorlar.
Bu, çok olumlu bir gelişme.
Kürt sorununun ebediyen “şiddetten arındırılması” için Ankara’nın yapması gerekenler var. Bunun yolu, “şiddet”i tümüyle devreden çıkartacak, ona geri dönülmesini imkansız ve anlamsız kılacak hazırlıkların yapılmasından geçiyor.
1. Yeni Anayasa’nın Kürtlerin kendilerini Türkiye Cumhuriyeti içinde gönül rahatlığıyla bulabilecekleri şekilde hazırlanması için çalışmalara başlamak gerekiyor;
2. Kürt kimliğinin gerçek anlamda tanınması ve “eşit vatandaşlık” temelinin oluşturulması için  “anadilde eğitim hakkı”nın düzenlenmesi hazırlıklarına girişilmesi gerekiyor. (Bu da bir yönüyle “yeni anayasa” konusu.)
Bu “iki” husus, önümüzdeki dönemde Kürt sorunu ve onunla birlikte PKK sorununun çözüm rotasına girmesinin “olmazsa olmaz”larını oluşturuyor.
Siyasi cesaret zamanı
“Şiddet”in tümüyle devreden çıkması ve ona geri dönülmesini “imkansız” ve “anlamsız” kılacak, bir başka belirleyici adım ise “yasal siyaset kulvarları”nın Kürtlere ardına kadar açılmasıdır ki, “dağda savaşmak yerine ovada siyaset yapmak” demek budur.
Bu, haksız yere tutuklanan Kürt siyasetçilerinin serbest bırakılmasını, ve hüküm giymiş olanlara affın düşünülmesini gerektirir. Ayrıca, dağdakilerin siyasete yasal biçimde dahil olabilmek üzere ovaya indirilmelerinin sağlanmasını da bir kez daha düşünmeyi gerektirir.
Bütün bunlar siyasi plan ve proje ve hesap-kitap işidir.
Ve bütün bunlar kağıt üzerine yazılmaları kadar, yapılmaları kolay ve basit işler değildir. Bütün bunların yapılabilmeleri için zaman gereklidir, yapılabilmelerine uygun zemin gereklidir.
Ama en önemlisi, bunları yapabilmek, herşeyin ötesinde, “siyasi cesaret” ister.
12 Eylül 2010’da Türk halkı, bu yönde “siyasi cesaret” göstermesi için gerekli “avansı” hükümete vermişti.
Kürt silahlı hareketinin önceki günkü “seçimlere kadar eylemsizlik” kararı ise, hükümete bu “avansı” 12 Haziran 2011’ye kadar nakde çevirmesi fırsatını sunuyor.
Türkiye için “kanın durması” ve “barış” fırsatı...
Yazarın Tüm Yazıları