20 Ekim 1961, gece 01.15

“BU satırların yazarı” şu anda Uganda’da bir otel odasında.

Özel bir gün benim için.
Bugün aşık olduğum adamın doğum günü.
*
O, iş için Avustralya’da.
Ben haber için Uganda’dayım.
Çocuğumuz, Birleşik Arap Emirlikleri’nde.
Siz de Türkiye’de ve dünyanın her yerindesiniz.
Ne acayip değil mi?
Globalliğin gözünü çıkarmışız da haberimiz yok!
*/images/100/0x0/55eac7e2f018fbb8f89649c3
Artık böyle bir dünyada yaşıyoruz.
Seviyorum böyle göçebe olmayı.
Her yere ve hiçbir yere ait olmamayı.
Coğrafyanın, engebelerin, haritaların, saat farklarının, ülke sınırlarının hiç önemi yok.
Ben, 49 yıl önce bugün doğan adama aidim!
*
Bavuluna bu sabah uyandığında açması için, hediyeler koyduk Alya’yla.
Numaralandırdık da.
O, saat farkı yüzünden hediyelerini çoktaaan açmış olduğu için, yazmamda bir mahzur yok.
Önce minik siyah bir kutu açacak.
“Görevimiz Tehlike” filmindeki gibi, içinde bir mikro kaset ve teyp var.
Kasedi teybe takacak veeeee...
Alya’nın ve benim sesimle karşılaşacak.
Günlerdir o kasede, ona duyduğumuz hislerimizi kaydediyoruz.
Çok eğlendik.
6 yaşında bir çocukla kayıt yapmanızı tavsiye ederim!
Müthiş spontane, evlere şenlik diyaloglar çıktı.
Alya’nın üç dilde (Türkçe, Arapça, İngilizce) doğum günü şarkısıyla başlıyor.
Ve sonra Alya, babaya olan aşkını, onunla en çok ne yapmayı sevdiği, hayallerini, büyünce ne olmak istediğini filan falan anlatıyor.
Sonunda da babayı ikinci hediye pakete yönlendiriyor.
Bitiyor teyp.
Ama “Görevimiz Tehlike”deki gibi, kendi kendini imha etmiyor :--))
*
İkinci hediye paketinin içinden bir fotoğraf albümü çıkıyor.
O albüm için Alya ile bir süredir “suç ortaklığı” yapıyoruz.
Sevgilim, bir süre önce şöyle bir fikir attı ortaya:
“Hepimiz bu evde yaşıyoruz ama kendi dünyamızdayız. Ne bu ya! Bundan böyle haftanın bir gününü tamamen birlikte geçireceğiz, ortak şeyler yapacağız...”
Biz, kız tarafı, Alya ve ben, birbirimize baktık “Bize uyar”, erkek tarafı sevgilime, “Biz varız!” dedik.
Haklıydı, gerçekten de hayatımızın görüntüsü şöyleydi, herkes aynı yerde ama baba bir şey yapıyor, anne bir şey yapıyor, çocuk bir şey yapıyor.
Şimdi işler değişti, haftada bir günü, artık ne yapıyorsak, üçümüz birlikte yapıyoruz.
Yeni yerler mi keşfedeceğiz?
Birlikte ediyoruz.
Öğlen güzel bir yere yemeğe mi gideceğiz?
Birlikte gidiyoruz.
Birlikte yüzüyoruz, birlikte yemek pişiriyoruz, birlikte kitap okuyoruz, birlikte seramik boyuyoruz, birlikte resim yapıyoruz...
Ortaya çıktı ki, boyamaya ve renklerle oynamaya Alya kadar merakımız var!
O seramik cafe’de ne sanat eserleri yaptık bir görseniz.
Yapıyorsun, bırakıyorsun, fırınlanıyor, bir hafta sonra gidip alıyorsun.
Arada birbirimize de giriyoruz, küslükler oluyor ama bir süre sonra barışıyoruz.
Evet, çocukça gelebilir.
Ama 4 haftadır cumartesileri bunu uyguluyoruz.
Hayatımın en güzel günleri oldu.
İple çekiyorum.
*
İşte o albüm, cumartesileri çektiğim fotoğraflardan oluşuyor.
Ve tabii Alya’nın yaptığı resimler, baba için yazdığı şiirler.
İlkel ama sevimli kolaj çalışmaları!
Minik zarflar, içinden çıkan notlar.
Alya artık cümleler yazabildiği için, yandık, aklına gelen her şeyi yazmak istiyor.
Duygularını kelimelere dökmek istiyor.
Tut tutabilirsen!
Ve üçüncü hediye...
O el emeği, göz nuru değil.
Sevgilim, bir zamanlar bana, “Beni dünyanın en güzel yerlerine götüren adam olarak hatırlamanı isterim” demişti.
Gerçekten de dünyanın en güzel yerlerine onunla gittim.
Dünyanın en güzel otellerinde kaldım, dünyanın en güzel yataklarında onunla yattım.
Çok ince bir zevki vardır.
Ben de ona, “Sana şöyle şöyle yaparken hatırlamanı isterim beni” demiştim, ama nasıl hatırlamasını istediğimi ne yazık ki buraya yazamayacağım.
Fakat bir “saat esprisi” vardır hep aramızda, sizinle bunu paylaşmamda bir sakınca yok.
Ben ona hep güzel saatler aldım, ama yani 10 ayda filan ödedim, öyle cart diye veremedim parayı, her doğum günü bir tane, her doğum günü bir tane.
Sonunda bana, “Gözünü seveyim artık saat alma!” dedi.
Galiba ona korku filmi gibi geliyor.
Her taraftan saat çıkıyor.
Fakat yapacak bir şey yok, ben bu geleneği devam ettirmeye niyetliyim, her sene bir saat, alsın kasaya koysun...
Ve bir gün ayrılırsak, kasadan 32 tane saat çıksın!
Tabii ki bu sene de bir tane var.
Sever mi sevmez mi bilmiyorum ama “Yine mi!” diyeceği kesin.
Evet, yine, hep ve her zaman... Sen...
Çok seviyorum, çok kutluyorum.
Nice 49’lara...
Yazarın Tüm Yazıları