Tayyip Bey’e kimsenin söyleyemediği sözler

- Tayyip Bey... Nasıl ki erkekler için “bay” sözcüğünü kullanmıyoruz, kadınlar için de ”bayan” sözcüğünü kullanmamalıyız... Lütfen şu kahrolası “bayan” sözcüğünü lügatinizden çıkarır mısınız?

Haberin Devamı

-  Tayyip Bey... “Kadın-erkek eşitliği” meselesi, biz erkeklerin tartışmaktan çok hoşlandıkları, demagojiye açık basit bir mesele gibi gözükmesine karşın acayip netameli, karmaşık, derinlikli ve çok tartışmalı bir meseledir. Bu nedenle “Kadın ve erkeğin yaratılışı farklı” diyerek son noktayı koymuş olmuyorsunuz, sadece o kadim tartışmayı körüklemiş oluyorsunuz.
-  Tayyip Bey... “Ülkede baskı gören gazeteciler var” demek iyi güzel de, “Ülkede hakkında dava açılan karikatüristler var” meselesini ne yapacağız?
-  Tayyip Bey... Partinizde tek sesliliği ve muhteşem bir disiplini sağlamış olmak büyük başarıdır başarı olmasına ama yine de hiç olmazsa “hani demokrasi?” falan diyecek muarızlar için muvazaalı da olsa bir iki çatlak ses çıkmasına müsaade buyursanız nasıl olur?
-  Tayyip Bey... Bütün son sözleri siz söyleyemezsiniz... Bırakın bazen “sevgili bakanlarınız” da son sözü söyleyiversinler.
-  Tayyip Bey... Artık iyi kötü bir medyanız var... Fakat medyanızın hali içler acısı... Satmıyor, okunmuyor, izlenmiyor, sorun çözeceğine sorun çıkarıyor. Bunca oy alabilen bir liderin medyasının neden bu kadar az tiraj ve reyting aldığı konusunda biraz kafa yormaya ne dersiniz?

Haberin Devamı

Bu iş Fatih’e kalır

85 yaşındaki Necmettin Erbakan’ın Saadet Partisi’nin başına geçmesi olayını nasıl yorumlayacağız?
Hapis cezası alınca “Liderimiz çok yaşlı, hapsi giremez” diyenlerin, iş parti genel başkanlığa gelince “liderimiz çok yaşlı, bu işi yapamaz” dememelerini neye bağlayacağız?
Ben şöyle bir izah buldum:
Sanırım “Bir tarihe kadar Erbakan Hoca / Ondan sonra Fatih Erbakan” formülü işletilecek.
Yani Erbakan Hoca, “Fatih’e geçiş dönemi kanlı olmasın” diye kendini ortaya atmış durumda...

Öfke kontrolümü zorlaştıran şeyler

-  Ödünç verdiğim DVD’nin geri gelmemesi.
-  Başrolünde Bruce Willis’in yer aldığı filmler.
-  Soruyu sorup cevabı dinlemeyenler.
-  Yağmurda çevrildiklerinde “nereye gideceksin” sorgulaması yapan taksiciler.
-  Birine bir meseleyi uzun, çok uzun anlatmak zorunda kalmak...
-  Devrik cümleler kurmayı sanatsal anlatım sananlar.
-  Sıkışık trafikte birkaç araba sollamayı marifet sayan zihniyet...
-  Komik olmadıkları halde espri yapmaya kalkanlar.
-  Aramızda samimiyet olmayan kişilerin beni günün her saati telefonla arayabileceklerini sanmaları...
-  Girdiğim herhangi bir ortamda benim başka köşe yazarlarıyla kıyaslanmam.

Haberin Devamı

Hayatın içinden

-  Diş hekimim Reha Sezgin, beni hasta koltuğunda, yani en zayıf anımda yakaladı. Ve başladı sorgulamaya: “Türk filmlerine neden laf ediyorsun” dedi. “Ortada bir emek var kardeşim” dedi. Dedi de dedi... Zavallı ben fena halde kıstırılmış olmanın verdiği duyguyla Reha’ya, “Haklısın” dedim, “Bir daha olmayacak” dedim... Ama nafile! Reha bir türlü yakamı bırakmadı. “Emek” dedi, başka bir şey demedi... Eğer o koltukta olmasaydım Reha’ya “Yemişim emeğini... Bana ne kardeşim adamın emeğinden? Film çekmiş, beğenimize sunmuş. Beğendim diyoruz da beğenmedim diyemeyecek miyiz? Bebek mi bakıyoruz, film mi değerlendiriyoruz” derdim. Ama dezavantajlı konumum nedeniyle diyemedim.
-  Dün akşam sinemaya gittim. Bir de ne göreyim: Mahsun Kırmızıgül de orada! Meğer “New York’ta Beş Minare” adlı filminin teknik işlerinin tamamlanan kısımlarını seyretmek için oradaymış... Dostum Yavuz Bingöl’le haber saldım kendisine, “Kendisi bana dargındır ama yine de filmini izlemek isterim” diye... Sonra yüz yüze geldik ve bana döndü aynen şöyle dedi: “Ben kimseye dargın değilim.” Ne yalan söyleyeyim: Hoşuma gitti bu yaklaşımı...
-  Geçen akşam Nilgün Belgün’ün evinde verdiği davete gittim. Yeni tanışıklıklar, yorgun olduğu için az konuşan bir Ali Poyrazoğlu, harika yemekler ve muhteşem bir ev sahipliği... Yeniden ev davetlerine ısındım bile diyebilirim.

Haberin Devamı

Yeni Radikal için notlar

-  Çok seviyorum ben bu boyutu... Hep bu boyutta bir gazetemiz olsun istemiştim... İşte oldu...
-  Emeği geçen herkesi kutluyorum... Çünkü gazeteyi elime aldığımda, emeği geçen herkesin heyecanını hissettim.
-  Beğendim yeni gazeteyi... Ama korktum da... Benim beğendiğim bir gazeteyi herkes beğenmeyebilir diye korktum.
-  Mübalağalı tanıtım atakları her zaman beklenti çıtasını artırıyor... Daha mübalağasız bir tanıtım olsaydı, yeni gazeteyi belki daha çok beğenecektim.
-  Biraz fazla mı karışık, fazla mı dağınık acaba? Yoksa ilk günün dağınıklığı, karmaşası mı? Bekleyip göreceğiz.
-  Eyüp Can’ın yaşamından alıntılarla süslediği başyazısına takıldım: Yahudi sevgili, büyük aşk, çocukların dini ne olacak meselesi, ayrılık, başka bir büyük aşk, eski Yahudi sevgilinin bir Müslüman Arap’ın spermlerinden bebek yapması, eski sevgilinin yeni sevgiliyi telefonla araması falan... Fazlasıyla kusursuz ve fazlasıyla mesaj yüklü bir hayat öyküsü gibi geldi bana... Doğru olsa bile biraz çarpıtılması iyi olurdu.
-  Sevgili dostum Cüneyt Özdemir’in yazmasına çok sevindim... İhmal edilmemesi gereken bir yazar olacağına eminim Cüneyt’in...
-  En çok Altan Öymen’in “60 yıl önce / 60 yıl sonra” köşesine bayıldım. Anı kitaplarındaki lezzetten de biliyoruz ki Altan Bey bu iş için biçilmiş kaftan.
-  Bulmaca ne oldu bulmaca?
-  Sırrı Süreyya’ya dikkat! Birgün’de parlamamıştı ama yeni Radikal’de kesin parlayacak.
-  Bir gazetenin şeklinin şemalinin tam olarak belirgin olabilmesi için sanırım en az bir 10 gün beklemek gerekir... Heyecanla ve umutla bekleyeceğim.

Haberin Devamı

Gülünesi bir şey

HAKSIZLIK yapmayalım...
Yiğit Bulut kardeşimizin bir gazeteye verdiği röportajdaki bütün cümleleri gülünesi türdendi.
Ama şu cümlesi gerçekten “yıkılıyor”.
“Başbakan’ın ve AKP’nin 2007’ye kadar olan çizgisi bana uymuyor, sonra onlar da benim dediklerime uygun politikalara geldiler. Ben onlara dümen kırmış değilim.” (Biteviye kahkaha efektleri.)
Sanırım yeryüzünde hiçbir dümen kırıcı, kırdığı dümeni mazur göstermek için, “Ben dümeni kırıp onların yanına gitmedim, onlar dümeni kırıp benim yanıma geldiler” tarzı bir izah yapmayı düşünememiştir.
Bir de bize “Neden Yiğit Bulut’la bu kadar uğraşıyorsunuz” demezler mi?

Yazarın Tüm Yazıları