‘Fethullahçı’ demeyeceksek

FETHULLAH Gülen şöyle demiş:

“Fethullahçı yakıştırmalarından çok rahatsız oluyorum. Öteden beri herkes bilir ki, heyecanlarımın dorukta olduğu dönemde bile ben ‘-cı’ya, ‘-cu’ya savaş açtım. Elimden gelse o ‘-cı’yı, ‘-cu’yu alfabeden çıkararak gömer, üzerine kayalar yerleştirir ve bir daha dirilmemeleri için elimden gelen her şeyi yaparım.”

Haberin Devamı

Ne güzel değil mi?
* * *
Sanırım Fethullah Gülen’in bu güzel yaklaşımı ortaya koymasının ardından...
Biz de Gülen’in yolunu takip edenlerden...
“Ergenekoncu”, “solcu”, “darbeci”, “vesayetçi” gibi sıfatlar duymayacağız.
Sanırım Zaman Gazetesi’ndeki arkadaşlar, bu sıfatları alfabeden çıkarıp gömecekler, üzerine kayalar yerleştirecekler ve bir daha dirilmemeleri için ellerinden geleni yapacaklardır.

Başka tür yandaşlık

ORAY Eğin dünkü yazısında son dönemlerin popüler olmuş bir mekânını kıyasıya eleştirmiş.
Okuyunca öyle memnun oldum ki...
Yok, hayır... Memnuniyetim Oray Eğin’in o mekân hakkındaki eleştirilerine hak vermemden kaynaklanmadı.
Bilmiyorum o mekânı, önünden bile geçmedim.
Memnuniyetim Türk basınında son zamanlarda iyice yaygınlaşan “mekânlar eleştirilmez” anlayışının esaslı bir darbe almasından kaynaklandı.
* * *
Bizim gazetelere bakarsanız:
Bütün restoranlar şahane... Bütün kafeler evimiz gibi... Bütün barlar “yıkılıyor”... Bütün oteller tasarım harikası...  Siyasetçilere demediğimizi bırakmıyoruz, gazeteciler olarak birbirimizin gözünü oyuyoruz, çekilen filmleri eleştiriyoruz, sanatçılara laf ediyoruz...
Ama iş otellere, restoranlara, kafelere, barlara gelince sadece övgüde yarışıyoruz. Bence her türlü yandaşlıktan çekindiğimiz gibi, şu otel yandaşlığından, kafe yandaşlığından, restoran yandaşlığından, bar yandaşlığından da kaçınsak iyi olur.
Yani... Bu bir “Mekânlar karşısında da jöleli olmayalım” çağrısıdır.

Haberin Devamı

Ne güzel

- Çankaya Köşkü’ndeki “eşsiz resepsiyon” ayıbı sona eriyormuş... Ne güzel.
- Devlet Bakanı Faruk Çelik, din derslerindeki Alevilik bölümünü Alevi yazarların kaleme alacağını söyledi... Ne güzel.
- Yeni CHP’li Enver Aysever, eski CHP’li Canan Arıtman’a haddini bildirdi... Ne güzel.
- Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, üyelik için başvuran başörtülü gazeteci Gülizar Baki’nin üyeliğini bu kez kabul etmiş... Ne güzel.
- Numan Kurtulmuş “belamlaşmak” tabirini gündeme sokmayı başardı... Ne güzel.

Anlamıyorum

HANEFİ Avcı’nın ofisinde kasetler bulunmuş...
“Kasetler Hanefi Avcı’nın hangi ofisinde bulunmuş?” diye soruyorsunuz, “Eskişehir Emniyet Müdürlüğü’ndeki makam odasında” diyorlar.
Peki bu adam, kitabını yazdıktan sonra görevden alınmasını istemiş ve birkaç gün içinde de görevden alınmamış mıydı?
Ve daha da önemlisi...
Eskişehir’e veda ederken odasını toplamamış mıydı?
Her şeyi alıp gitti de geriye telefon dinlemelerinden elde ettiği kasetleri mi bıraktı?
Vallahi de billahi de hınzırlık olsun, Hanefi’ye kıyak olsun, “cemaat” zor durumda kalsın diye sormuyorum, sadece anlamak için soruyorum.

Haberin Devamı

Ahkâm keseceğine yaz bir köşe yazısı

BİR: İstiklal Caddesi’nde yanında küçük kızı, bağlama çalıp Neşet Ertaş’tan türküler söyleyen yaşlı adam.
İKİ: Yağmurda Boğaz...
ÜÇ: Zabıta tarafından kovalanan seyyar satıcı çevikliği...
DÖRT: Hiç de yaratıcı olmayan birinin yaratıcılığa özenip ıkınması...
BEŞ: İdare edildiğinin bile farkına varamayacak kadar kendisine odaklanmış şahıslar...
ALTI: Kız kardeşlerin, erkek kardeşler için duydukları sahici kaygı...
YEDİ: Havanın kararma anında yalnız olduğunu duyumsamak.

Mehmet Aslantuğ’a tahammül dersleri

BİR: Eğer bir film çekip beğenimize sunuyorsan, benim rolüm bellidir: Ya “muhteşem” diyeceğim ya “eh işte” diyeceğim ya da “berbat”... Gocunma, şaşırma, çok görme... Ne yapalım, şu fani dünyada bana bu vazife düştü.
İKİ: Çektiğin film hakkında “Şahane... Muhteşem... Dört dörtlük... Süper...” diye yazsaydım, benim sinemadan anladığımı ya da anlamadığımı hiç dert etmeyecektin. O zaman lütfen “berbat” dediğimde de bunu dert etmemeyi dene.
ÜÇ: Unutma: Bir filmin seveni de olur, sevmeyeni de... Göklere çıkaranı da olur, yerin dibine batıranı da... Kibarca eleştireni de olur, kabaca saldıranı da... Hepsi meşrudur, hepsi haktır...
DÖRT: Saldırıya, eleştiriye, laf çakmaya tabii ki senin de cevap verme hakkın vardır. Sen de konuşursun... Ama filmine “berbat” diyen bir adama, “bir kuduz gibi yaşıyorsun...” diye hakaret etmeden konuşsan daha iyi edersin.
BEŞ: “Ben sana ille de hakaret edeceğim” de diyebilirsin. Peki, tamam, et o zaman... Senin bana hakaret etmen beni küçültmez... Ancak senin gradonun düşük, kalitenin sorunlu, jantiliğinin hikaye olduğunu gösterir.

Yazarın Tüm Yazıları