Referans’a son Radikal’e devam

Bu, Referans gazetesindeki son yazım olacaktı. Yazmaya başladıktan sonra, dört yıl dolmadan son yazımı yazmak durumda kalacaktım.

Haberin Devamı

Sebebi basit, çünkü Referans, Radikal ile birleşti ve yarından itibaren bir yeni Radikal olacaktı.

Yeni gazetenin çıkışı bir hafta sonraya kaldı.

Radikal ile Referans’ta ortaklaşa yazan (her ikisinde yayımlanan aynı yazı idi) sadece ben vardım. Bir süredir, yakın çevreme Radikal ile Referans’ı bir bedende birleştirenin ben olduğumu, birleşmeyi dolayısıyla çok önceden görüp, öncelikle kendimde gerçekleştirdiğimi şakayla anlatıyorum.

Her şeyin bir sonu var ve Referans’ın ömrü de sona eriyor. Benim de Referans’taki dört yıllık ömrüm.

Fakat, her şey aynı zamanda bir devamlılık ifadesidir ve zaten iki yıldır bir parçası olduğum Radikal’de devam edeceğim.

O da bir gün son bulacak.

Haberin Devamı

Ya Radikal’deki ben, veya Radikal’in kendisi.

Zaten büyük bir ihtimalle, elinize aldığınız tüm gazeteler son bulacak.

İki gün önce, New York’ta, geleceğe yönelik tasarımlarıyla dikkat çeken New Museum’da –adı üzerinde yeni müzede-“The Last Newspaper” (Son Gazete) adlı bir sergiyi dolaştım. Başta New York Times, Amerikan gazetelerinin çeşitli nüshalarını alaycı bir düzende sergilemişlerdi. Gelecekte yazılı basının olmayacağının haberini verir gibiydiler.

Dijital çağ, giderek, elimizde tuttuğumuz gazete adındaki kağıt yığınlarının ortaya kalkacağının habercisi gibi. Şimdilerden pek revaçta olmaya başlayan ve orta boy bir kitap kalınlığında ve boyutlarındaki iPad gibi araçlar ile tüm gazeteleri –hatta kitapları- parmağınızı bir ekrana değdirerek okuyabiliyorsunuz. iPad ve benzeri bir cihazınız varsa, kim gazete alır bundan 20-25 yıl sonra.

20-25 yıl diyorum, zira iletişim teknolojisi ve bilişim alanındaki gelişmeler geometrik bir hızla ilerliyor. İstanbul Bilişim Fuarı’nda dün son 50 yıldaki teknolojik gelişmenin 50 yıl öncesine kadar olan teknolojik gelişmelerin toplamından fazla ve daha hızlı olduğunu öğrendim.

Son 10 yıl içindeki gelişme ise, son 50 yılın toplamından daha fazlaymış.

***        ***           ***

Hep faks cihazı örneği var kafamda. Bundan 20-25 yıl önce ne kadar devrimci bir yeni buluştu faks. Yazılı bir metni, dünyanın öbür ucuna telefon bağlantısıyla gönderebiliyordunuz. Elinizdeki metin, bir dakika içinde dünyanın öbür ucunda elde edilebiliyordu.

Haberin Devamı

Faks artık demode oldu. Geçen gün Amerika’da bir işlem için gittiğim yerin faks numarasını sordum, hangi gezegenden geldim acaba gibisinden bir ifadeyle yüzüme baktılar. “Buralarda artık faks kullanılmıyor” dediler.

Elektronik posta ya da elinizdeki telefonların SMS uygulaması, faksı çoktan anlamsız kıldı.

Bütün bunları dün ayağımın tozuyla, Bilişim Fuarı’ndaki konuşmamda anlattım. İster istemez, Türkiye’deki YouTube yasağı ve facebook yasağı ihtimali üzerine son günlerdeki tartışmalara getirdim sözü.

Youtube yasağı, Atatürk’e ilişkin kabul edilmez olduğu iddia edilen kimi videolardan ötürü konulmuş durumda ve Ulaştırma Bakanı, bin dereden su getirerek yasağı savunuyor.

Haberin Devamı

Ne var ki, bilişim alanındaki teknolojik gelişmeler bu yasağı anlamsız kılıyor. Çünkü, teknoloji, YouTube yasağını delebiliyor. Biri bana, yasağa rağmen YouTube’un nasıl kullanılabileceğini öğretti –ona da biri öğretmiştir-, ben de YouTube’a girip Türkiye’de yasağa konu olan Atatürk’le ilgili tüm iddialara ulaştım.

Youtube yasağı, Atatürk’ü sadece YouTube yasağını aşmasını henüz öğrenmemiş olan Türklerden koruyor. Dünyanın her köşesinde, Atatürk’e ilişkin o kabul edilemez iddialar izlenebiliyor. Atatürk’ü “kalbinde yaşattığı” varsayılan ve dolayısıyla çirkin ithamlardan etkilenmemesi gereken Türkler ise, izleyemiyorlar.

Bu durumda bir saçmalık yok mu?

Haberin Devamı

Sorun, aslında, Ahmet Altan’ın dün “Devlet ve toplum” başlıklı yazısında dikkati çektiği şu olguda:

“Bir yanda Avrupa’nın en hızlı büyüyen, ihracatını arttıran, dünyanın en büyük on altıncı ekonomisine sahip gelişen bir toplum var.

Bir yanda, durduğu yerden kıpırdamak istemeyen, her türlü gelişmeyi engellemeye uğraşan, Kürtlere anadilde eğitimi yasaklayan, başörtülü kızları üniversiteye sokmayan, Alevilerin ibadethanesine ibadethane demeyen bir devlet var.

Bu ikisi yan yana duramaz.

Bu büyük hareketin ve kalkınmanın, devletin donmuş yapısı içine sığmasına imkan yok.”

Evet, bunlardan biri gidecek. Ya vatandaşlarının hayatını kolaylaştırmak için var olacak, hatta giderek bir e-devlet halini alacak olan devlet kalacak; ya da Türkiye’nin özgürlüğünü ve demokratikleşmesinin önüne dikilmeye devam edecek olan ceberrut devlet.

Haberin Devamı

Dünyanın ve kendi toplumumuzun gelişme hızı ile ikincisinin gideceğini biliyoruz.

Türkiye, yasaklar bakımından Çin’le, İran’la, Sudan’la, Suriye ile, Burma’yla aynı ligde kalmaya devam ederse, dünyanın en büyük on altıncı, Avrupa’nın en büyük yedinci ekonomisi olarak da kalamaz çünkü. Üstelik, Türkiye, Cumhuriyet’in kuruluş yılında dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına girmekte iddialı bir ülke.

***          ***        ***

Büyümek ve büyüyerek gelişmek ancak özgürlükler ve demokrasiyle mümkün. Bilişim çağı ise, insanın özgürleşmesinin ve demokratikleşmesinin en kestirme araçlarını sunuyor. Ülkeler ve insanlar arasındaki farkları ortadan kaldırıyor.

Hem her toplumu kendi içinde “bireyleştirerek” özgürleştiriyor ve demokratikleştiriyor ve hem de ülkeleri kendi aralarında, yeni bir uluslararası sistemin temellerini atarak.

Haftaya yeni Radikal geliyor. Özgür ve demokratik bir Türkiye doğrultusunda yol almayı bilir ve yol alırsa, uzun yaşayacaktır.

Toplum ve devlet arasındaki seçimi, ilkinden yana yaparsa; iki “devlet” arasındaki seçimi de yine ilkinden yana yaparsa yolu açık olacaktır.

Yolu açık olsun...

Yazarın Tüm Yazıları