Hakkari provokasyonuna inat...

Hakkari’deki patlamanın, hepsi birbiriyle örtüşen birden fazla amacı olduğu besbelliydi.

Haberin Devamı

İlk göze çarpan, 12 Eylül referandum sonucuyla ortaya çıkan ve “psikolojisi bozuk, bağnaz ‘Hayır’cı kesim” dışında ülke çapında geleceğe yönelik olarak beliren “iyimserlik” havasını dağıtmak, Kürt sorununa ilişkin olarak “çözüm arayışları”nı değil “çatışma ortamı”nı beslemek idi.
Hükümet ile BDP arasında başlayabilecek “diyalog süreci”nin torpillenmesi de “Hakkari patlaması”nın öncelikleri arasındaydı. Nitekim, patlamanın olduğu gün, meğerse BDP ile hükümetin randevusu varmış ve randevu iptal edilerek, “amaç”lardan birine ulaşılmış oldu.
Keza, dün itibarıyla dolacak olan PKK’nın “eylemsizlik” süresinin sona ermesi ve yerini “çatışma”ya bırakması da, kuşkusuz, “Hakkari patlaması”nın acilen elde edilecek amaçları arasındaydı.
Bu konulara bunca yıldır kafa yormuş ve aktörlerinin hemen tümünü oldukça yakından tanıyan ve gelişmeleri izleyen biri olarak, Hakkari saldırısının “derin devlet” ya da “PKK” veya “derin PKK” olup olmadığına ilişkin, Cumhurbaşkanı’ndan Başbakan’a, ondan BDP yöneticilerine karşılıklı sertleşen polemiklere yol açan, verimsiz teşhis çabalarını bir yana bırakarak diyalogun önünü açmak gerektiği üzerinde durmuştuk.
“Çatışma”yı öne alan ve kimden gelirse gelsin “provokasyon”a inat, diyalog!
“Eylemsizlik” dün yapılan açıklamayla, ikinci bir açıklamaya kadar bir hafta süreyle uzatıldı.
Bu, iyi bir gelişme.
“İnisyatifi ‘terör örgütü’ne kaptırıyoruz. Gündemi o belirliyor” gibi gerekçelerle buna dudak büküp geçmemek gerekiyor.
Alternatif ne?
“Onun ne dediği, ne yaptığı bizi ilgilendirmez. Biz onun tepesine çökeceğiz, çökerteceğiz” gibisinden “çatışma”ya öncelikli bir tavır mı sergilemek?
Tersine, vakit yitirmeden “diyalog” yönünde inisyatif alarak, ülkeyi, Türk kamuoyunu ve çatışmadan bezgin düşmüş Kürt vatandaşlarımızı, bölgeyi ferahlatmak ve gelecek için iyimserliği beslemek zorunlu.
***              ***             ***
Bu arada örgütüne “ateşkesi uzatın” tavsiyesini iletmiş olan Abdullah Öcalan’ın Hakkari olayına ilişkin söyledikleri son derece önemli. Hakkari saldırısının çeşitli devlet birimlerinin kendisiyle yapmakta oldukları görüşmeleri hedef aldığını öne sürerek, “Buradaki görüşmeleri bombaladılar, dinamitlediler. Şok oldum” diyor.
Daha da önemlisi, örgütü PKK’yı da ilzam eden –bunu böylesine ilk kez yapıyor- şu sözleri:
“Bu patlamaya ilişkin şöyle düşünüyorum. Bu, PKK içerisine sızmış Jitem-Kontra tarzı bir ekibin işi de olabilir. Yine PKK içinde yönlendirilen başıboş bir grubun işi de olabilir... Yine milislerin işi olabilir, köylü intikamcılığının bir sonucu olabilir. Devlet içerisinde devletten kaynaklı bir olay da olabilir. Genelkurmay ya da hükümetin bilgisi dahilinde olmuş olabilir. Yine Genelkurmay ve hükümetin bilgisi dahilinde olmayabilir. Genelkurmay ve hükümetin bu olayları engellemeye gücü yetmemiş de olabilir. Her iki durum da oldukça vahimdir. Tehlikeli sonuçlar doğurur... Patlamayla gerçekleştirilmek istenen, benimle görüşen ekibin devlet katındaki tasfiyesi de olabilir. Patlamayla görüşmeler dinamitlendi, bombalandı...
Halkımız çift taraflı provokasyonlara karşı uyanık olmalı, sadece devletten gelen provokasyon değil, PKK kaynaklı provokasyonlara karşı da uyanık olmalıdır.”
Bir önceki yazımızda satır arasından vermek istediğimiz “mesaj” esas olarak buydu. İster, BDP’lilerin iddia ettiği gibi “devlet içi çete” işi olsun, ister Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın altını çizdiği gibi “PKK” işi. Doğurma istediği sonuca bakın, tavrınızı ona karşı alın.
Kaldı ki, “birden fazla PKK”nın bulunduğu bir dönem söz konusu. Hükümet çevrelerinin, “taşeron örgüt” olarak sunmak istediği PKK’nın içinde “Jitem-Kontra uzantısı” bulunması, “Ergenekoncular” ile bazı PKK birimlerinin kesişme noktaları olması da mümkündür.
Bu noktada, Abdullah Öcalan’ın şu sözlerini dikkatle değerlendirmek ve “kodlarını çözmek” önemlidir:
“AKP’ye düşen görev sorumluları açığa çıkartmaktır. İran gibi devletlerin parmağı olabilirb Bölgesel-küresel kontrgerilla, iç-dış güçler, tekrar bazı sonuçlara ulaşabileceğimiz görüşmeleri sabote etmek amacıyla Hakkari olayını yapmış olabilirler.”
Olamaz mı?
***            ***           ***
Gelinen noktada, hükümet ve iktidar partisine düşen sorumluluk diğer tüm taraflara oranla önceliklidir.
“Diyalog” kapılarını açın. Hakkari olayının torpillediği BDP ile ertelenen görüşmeyi yapın. Onlara çok kızsanız, kızgınlığınızda haklı unsurlar bulunsa da yapın.
Diyarbakır STK’larının içlerine DTK eş başkanları Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk’u da alarak yaptıkları görüşme başvurusuna olumlu cevabı bir an önce verin. “DTK’ya meşruiyet sağlamış oluruz” gibisinden gereksiz itirazlarla Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk’u dışlamak gibi anlamsız hesaplarla uğraşmayın. O iki ismin DTK’ya eş başkan seçilmeleri zaten “görüşme kapılarını” açmak ve “meşru muhatap” oluşturmak amacıyla ilgiliydi. Hem siz DTK’ye meşruiyet sağlasanız ne olacak, sağlamasanız ne olacak? DTK, “genişletilmiş BDP”den ve içinde “makul unsurları” da alarak başına getirmiş bir yapıdan başka bir şey değil ki.
Devlet birimlerinin İmralı’yla görüşmesine de devam.
Oy yitiririm diye kaygılanacak bir durum olmadığını, 12 Eylül referandumunu “Açılım’a Hayır”a dönüştüren MHP’nin Erzurum’dan Yozgat’a, Gümüşhane’den Osmaniye’ye yitirdiği Türk-Anadolu zemini gösterdi.
Anadolu Türk halkı, size “siz, yeter ki sorunu çözün, bizi merak etmeyin” dedi.
Demedi mi?

Yazarın Tüm Yazıları