Yalnızca Kenan Evren yeter mi?

KENAN Evren’i yargılamak yeter mi?

Haberin Devamı

Elbette yetmez.

Bu öyle tek mahkemelik, tek savcılık tek, tek cezalık bir dava olamaz.

Bu mahkeme için yazılı kanunlar yetmez.

Bir başka yargı daha lazım.

En geniş katılımlı bir yargı.

Mahkemesi öyle bir salona sığmaz. Büyük bir coğrafya lazım.

Mesela, önce herkesin kendi içinde bir mahkeme kurması gerekir.

Kimlik ve kişilik bilgilerini, karakter detaylarını herkesin kendi yüzüne karşı okuduğu bir mahkeme.

Yani diyorum ki; 11 Eylül sabahına kadar demokrasi kahramanı olup; 13 Eylül’den itibaren Evren yönetimine doğru eğilenlerin.

Gencecik çocukların işkence odalarından yükselen çığlıklarına karşı sağırlaşanların.

“Acaba yeni bir ihale kapar mıyım?” diye Evren’in damadına, kızına, paşaların yakınlarına yanaşan işadamlarının.

O uslanmaz fırsatçılığın.

O utanmaz yardakçılığın.

O iflah olmaz kaderciliğin.

Haberin Devamı

“Efendim tabii toplum da bir kaosa gidiyordu...” diye başlayan konuşmaların.

Evren’i ziyaret kuyruğuna giren sivil toplum kuruluşlarının...

Başbakanken önünde diz çöktüğü siyasetçi için 12 Eylül’den sonra “Zaten bu siyasetçiler de” diye başlayan çark etmelerin.

“En kısa zamanda demokrasiye geçilmelidir” diye başlayan ama Evren’e “küçük güller” atan yazıların.

Konseyin karşısında “el pençe”, arkalarından yalnızca “pençe” olanların.

Şimdi “Asker kışlasında olmalıdır” diye demokrasi yazıları yazan, o zaman “hoş geldin paşam kokulu” makaleler döktürenlerin.

YÖK’ten TRT’ye kadar bürokrasinin en ücra makamlarına gelebilmek için her türlü hokkabazlığı yapanların.

“Acaba bu darbeden ne kapabilirim?” diye Ankara’daki otellere üs kuranların.

Evren’in karşısında konserler verenlerin, “devletin sanatçısı” olmak için sıraya girenlerin.

Gladio bozması katilleri, yurtdışında suikast yapmak için organize edenlerin.

Adını sokaklara verenlerin. Okullar yaptıranların. Bir akşam yemeği için özel kalemi önünde kuyruğa girenlerin.

“Acaba başıma bir şey mi gelir” diye, uğrunda kader birliği yaptığı siyasi arkadaşlarından, liderlerinden, Ecevit’ten, Demirel’den Erbakan’dan Türkeş’ten fersah fersah kaçanların.

İspiyoncuların.

Haberin Devamı

“Efendim bu gün şu kadar ev bastık, şu kadar yasak yayın ele geçirdik. Şu kadar teröristi konuşturduk” diye övünen vahşilerin.

Ve hatta Evren’i gittiği illerde alkışlayan kalabalıkların. “Hoş geldin paşam. Huzur getirdin” diye pankart açanların.

Evet işte böylesine geniş bir “suç atlası”ndan söz ediyorum.

Tamam! Evren ve arkadaşları bir suç işlemiştir. Ama cinayeti 5 kişi işlese de suça yataklık edenler, ortak olanlar, teşvik edenler o kadar fazladır ki.

Bu yüzden yalnızca Evren’in yargılanması yetmez.

Manevi bir mahkeme de gerekir.

Yani herkesin kendi içinde kuracağı bir mahkeme.

Ve işte orada en şeffaf itiraflar yapılmalıdır.

Çünkü o suçun yargıcı aynadır.

Cezası utançtır.

Hapishanesi vicdandır.

Haberin Devamı

Suçtan günaha kadar uzanan bu kirlilik ancak böyle temizlenir.

Demokrasinin hesabını mahkemelerde sormak yetmez.

Asıl vicdanlarda hesaplaşılmalı.

İKİNCİ YAZI:

Barış için BDP’ye mektup

ŞİMDİ bayrak isteyen, özerklik arayan Sayın BDP yönetimi.

Ve elbette Sayın Ahmet Türk.

Soru şu:

- Acaba referandumdan ne sonuç çıkarttınız? Halkın mesajı nedir?

* Daha mı fazla isteyelim diyorsunuz?

* Yoksa, çözüm için kolaylaştırıcı mı olalım?

Dikkat edin. Öyle bir siyasi sınırda duruyorsunuz ki; eğer yanlış bir sonuç çıkartıp daha da ölçüsüz bir istek yağmuru başlatırsanız, bu sizin tarihi sorumluluğunuz olacaktır.

Aslında boykot kararı sizin kutlamalar yaptığınız kadar tutmamıştır.

Haberin Devamı

Hakkâri ve Şırnak dışındaki illerde katılım beklediğinizden fazla olmuştur.

İşte bu yüzden 20 Eylül’de biteceği söylenen “eylemsizlik kararı”nı uzatacak bir çözüm geliştirmelisiniz.

Neden mi?

Çünkü; devletin 25 yıl sonra kendisini hazırladığı en ciddi “barış süreci”ydi bu.

Ama, İçişleri Bakanı’nın saflığı ve sizin hoyratlığınız yüzünden Habur’da çöktü. Dondu.

O iyi niyet projesi kırılıp döküldü.

Belki de ilk kez bir siyasi iktidar “Bu iş silahla olmaz. Durun konuşalım” demişti.

Üstelik Cumhurbaşkanı Gül, “Tamam. Bu bir fırsattır” diye açıklamıştı.

Kolay mı?

Bir yanda muhalefet “Teröristle pazarlık!” diye bağırıyor. Şehit cenazelerinden acılı sloganlar üretip “ihanet” çığlıkları atıyor.

Haberin Devamı

Öte yanda seçime doğru siyasi risk alan bir iktidar.

İşte bu nedenle bu fırsatı çözüme çevirmelisiniz.

Bakın CHP yönetimi de değişti. Kılıçdaroğlu barış için “genel af” çağrısında bulundu.

Herkesin etnik kimliğinin ve kültürünün güvence altına alınacağı, kimsenin kendisini diğerinden üstün görmeyeceği bir yeni Anayasa için CHP’de belirli bir noktaya geliyor.

Anamuhalefetin yapısındaki “aşırı ulusalcı” çizgi değişiyor.

Bu, önemli bir fırsattır.

Bu durumda sizin de artık Türk halkında “bilek bükme” hissi yaratan o tahrikkâr üslubu bırakmanız gerekiyor.

Dağdaki genci, eldeki silahı, yoldaki mayını pazarlık unsuru olarak görmekten vazgeçmeniz gerekiyor.

Eğer gerçekten “Analar ağlamasın” diyorsanız.

Eğer gerçekten “Barış” diyorsanız.

Eğer gerçekten bu topraklarda kimsenin kimseye kulluk etmeden yaşamasını istiyorsanız...

Bu yeni Anayasa fırsatını kaçırmayın. “Eylemsizlik kararı”nın devam etmesini sağlayıp TBMM zemininde görüşmelere başlayın.

Cumhurbaşkanı’na gidin. Anayasa’da olmasını istediklerinizi söyleyin.

Ve böylece Türkiye’de ilk kez darbesiz, silahsız, sivil ve demokratik bir anayasa arayışı başlamış olsun.

Kan isteyenlerin, “namlu bakışlı”ların, “süper kobra”, “insansız uçak” peşinde koşan “tetik kafalı”ların, silah tüccarlarının dediği olmasın.

Bu noktada tarihi sorumluluk sizdedir.

Eğer bunların yerine ölüm ve gözyaşı üzerinden şımarıkça bir “at pazarlığı”na düşerseniz; ne tarih, ne de çocuklarımız affetmez sizi...

Yazarın Tüm Yazıları