Neden Amerika 19.00’da Türkiye 21.30’da oynadı

Türkiye tarihi bir fırsatı kaçırdı, dünya şampiyonu olabileceği bir turnuvadan ikincilikle ayrıldı.

Haberin Devamı

Çünkü şampiyon olabileceğimize kimse inanmadı. Ne Tanjevic, ne oyuncular ne de Turgay Demirel...
Herkes için bu turnuvadaki en büyük hedef final oynamaktı.
Ona ulaşılınca bütün motivasyon gitti, 12 Dev Adam’ın bütün sihri bitti.
Başbakan Erdoğan da buna katkı yaptı, sanki takım şampiyon olmuş gibi 1 milyonluk primi final öncesinde gereksiz şekilde 1,5 milyona çıkardı.
Ceplerine parayı koyan, Türk halkının gönlünü kazanan, hedefine ulaşmış, maddi-manevi tatmin olmuş oyuncular da Amerika karşısına amaçsız çıktılar.
Kafalarından şampiyonluğun ş’si bile geçmediği için turnuvanın en kötü oyununu oynayıp erkenden havlu attılar.
Amerika kolay yenilecek takım değil ama yenilgiyi baştan kabullenmek de 12 Dev Adam’a yakışan bir tavır değil. Bunun bir diğer nedeni de yorgunluk tabii ki...
FIBA’nın hazırladığı turnuva takvimi tam bir saçmalıktı.
Yarı final maçından 20 saat sonraya final maçı konulur mu?
Bu tür turnuvalarda yarı final maçlarıyla final arasında en az 1-2 gün olur.
O arada 3’üncülük, 4’üncülük maçları oynanır. Final oynayacak takımlar o sırada dinlenir.
FIBA ise neredeyse yarı finalle finali peş peşe oynatacak.
Oysa aynı FIBA, 2006’da Japonya’daki turnuvada iki gün ara koymuştu.
Bu yaz Güney Afrika’daki Dünya Kupası’nda Hollanda ve İspanya 6-7 Temmuz’da yarı final maçlarını oynadılar.
Şampiyonluk maçına 11 Temmuz’da çıktılar.
Bizim çocuklar ise yarı finalde Sırbistan maçına 21.30’da çıktı. (Burada da Federasyon’un kurbanı oldular.)
Maç bittiğinde saat 23.00’ü geçiyordu, kutlamalar röportajlar derken 24.00’te salondan ayrıldılar.
Gece 05.00’te uyuyup, 16 saat sonra final maçı oynadılar.
Hadi FIBA bu saçmalığı takvimi hazırlarken yaptı, peki Federasyon yarı final maçlarının saatine neden müdahale etmedi?
Neden ABD-Litvanya yarı final maçı 19.00’da, Türkiye-Sırbistan maçı 21.30’da oynandı?
Yarı finalde biz 19.00’da oynasaydık daha dinlenmiş, Amerika 21.30’da oynasa daha yorgun çıkacaktı final maçına.
Sakın bütün maçların saati önceden belli demeyin bana.
Bu turnuvada Türkiye bütün maçlarını prime-time’ın göbeğinde, 21.00’de oynadı.
FIBA ev sahibi ülkeye ve yayıncı kuruluşuna bu kıyağı yapıyor...
Yarı finalde de 19.00’u Amerika’ya, 21.30’u Türkiye’ye verdi.
“Aradaki 2,5 saat ne ki” demeyin, gidin bir sporcu tanıdığınıza 2,5 saat fazla uyumanın ne demek olduğunu sorun.
Federasyon yayıncı kuruluşu kollamak adına bu işe ses çıkarmayarak uykusuz bir final oynattı çocuklara.
Dedim ya kimse inanmamıştı şampiyonluğa...

Bu marş klasiktir

Haberin Devamı

Kıraç’ın bu şampiyona için hazırladığı Tam Zamanı adlı marşı beğenmediğimi turnuva öncesinde yazmıştım.
12 Dev Adam gibi muhteşem bir marş varken neden yeni bir marşa ihtiyaç duyulduğunu da anlamamıştım.
Kıraç’ın şarkısı maçlarda çalındı...
Atılan basketler sonrasında tribünler “Tam zamanı şimdi” diye bağırdı...
Ama turnuva ilerledikçe, heyecan büyüdükçe iş döndü dolaştı yine 12 Dev Adam’a geldi.
Reklamlar o marşı kullanmaya başladı, tribünler o marşla çoştu, Athena sahaya inip o marşı söyledi.
Hep söylüyorum, “Uh! Ah! Dev Adam” bugüne kadar yapılmış en iyi tribün şarkısıdır.
Bu turnuvada da klasikleşmiştir.

Zavallı gariban

Haberin Devamı

Tam maç bitmişti, referandumda
kim ne diyor diye
haber kanalları
arasında zaplmaya başlamıştım ki...
CNN Türk’ün Kemal Kılıçdaroğlu’nun basın toplantısına bağlanmaya hazırlandığını gördüm.
O sırada Oral Çalışlar mikrofonun açık olduğunu fark etmeden konuşmaya devam etti.
Ekrandaki Kemal Kılıçdaroğlu için söylediği;
“Kendi oyunu bile kullanamamış zavallı, gariban” sözleri ekranlardan taşıp bize ulaştı.
Aslında bu sansürsüz sözler iyi oluyor, konuşmacıların bütün gece ekranlarda kurduğu afili sözleri özetleyip, tüm çıplaklığıyla gösteriyor bize.
Oral Çalışlar da gece boyu ‘evet’in faydalarını, CHP’nin kârlı mı zararlı mı çıktığını anlattı bize ama Kılıçdaroğlu hakkındaki gerçek fikri buydu işte;
“Kendi oyunu bile kullanamamış zavallı, gariban”...
Sonra da özür diledi, Ahmet Hakan da “Konu kapanmıştır” diyerek uzatmadı.
Bana kalırsa konu bir özürle kapanacak kadar basit değil.
Ekrandaki konuşmacıların söyledikleriyle, gerçekte söylemek istedikleri arasındaki fark yüzde 58’le 42 arasındaki farktan daha fazla bence...

Yazarın Tüm Yazıları