Irak ve ırakta olmayan stratejik öngörüler...

Son 7 yıl içinde Irak üzerine yazılan kitaplar tek bir konu üzerinde yazılanlar arasında muhtemelen birinci sırayı alırlar. Ne gariptir ki, Irak’ın burnunun dibinde olan ve geleceği Irak’taki gelişmelerden etkilenmesi kaçınılmaz olan Türkiye, bunların çok büyük bölümünden bilgisiz kaldı.

Türkiye’de Irak konusu, genellikle, ülkenin tarihiyle, bugünüyle ilgili bilgisi çok sınırlı ve ayağını bir kez bile Irak toprağına basmamış olanların basmakalıp, sloganvari görüşleriyle iç polemik malzemesi olarak tüketildi.
Irak hakkında son 7 yılda yazılmış en iyi kitapların başında 2007 baskısı, Ali Allavi imzalı kitap geliyor. Ali Allavi, Saddam sonrası Irak’ın ilk Savunma Bakanı idi ve İbrahim Caferi hükümetinde Maliye Bakanlığı da yaptı. “The Occupation of Iraq- Winning the War, Losing the Peace” (Irak’ın İşgali- Savaşı Kazanmak, Barışı Kaybetmek) adlı mükemmel kitabının önsözünün bir yerinde şu cümlesi dikkat çekiyor:
“Irak’ın işgali ve sonrasının kesin bilançosunu yazmak için vakit muhtemelen çok erken. Ama, olayların içinde yer alan çağdaş bir katılımcının perspektifinden, Irak ve dünya tarihinin bu çok önemli zaman diliminin kapsamlı bir değerlendirmesini sunmak istedim.”
Ali Allavi, kitabının girişine de şu iki paragrafla başlıyor:
“İhtilaflar ve savaşlar tarihinde, dürtüsünün karmaşıklığı ve amacının belirsizliği bakımından Irak’ın istilası ve işgaliyle karşılaştırılabilecek pek az durum söz konusudur. Çağdaş dönemlerin bu en olağanüstü episodunu açıklayabilmek  sonsuz bir neden-sonuç ilişkileri zinciri ortaya konuldu ama görünürde hiçbiri tatmin edici ve kapsamlı bir cevap sağlayamadı. Dünyanın tek süperdevleti niçin müthiş bir uluslararası husumete rağmen, bir zalimi ve vahşi sistemini devirmek için niçin okyanusları aşıp, koca askeri ve mali kaynaklarını bu amaca yöneltmeyi uygun gördü?
Irak’ı yöneten rejimin devrilmesi, orada burada dağınık silahlı çatışmaların cereyan ettiği birkaç haftayı kapsayan rekor süre içinde gerçekleşti. Bu fazla çaba harcamadan elde edilen zafere eşlik eden zafer sarhoşluğu yerini kısa süre içinde, işgalciler post-Saddam Irak’ının gerçekleriyle ve ülkeler arasında en karmaşığı olan bu ülkenin gizemiyle yüzyüze kaldıkları vakit bu ‘ödül’ ile ne yapılacağına ilişkin artan şaşkınlığa bıraktı...”
Irak, gerçekten de, dünyanın en zor, en karmaşık ülkelerinin başında geliyor. Bu ülkeyi, üç Osmanlı vilayetini yapıştırarak oluşturan İngiltere uzun sürede öğrenmiş, Irak’la ne yapılacağını bilememiş, kendi eserine adeta esir düşmüştü. Amerikalılar da bu son 7 yıl içinde hayretler içinde öğrendiler.”
***             ***            ***
Son Amerikan muharip birliklerinin Irak’ı terkettikleri şu günlerde bu algılamaya raslamak mümkün. New York Times, “Irak’ı Terketmek” başlıklı başyazısında Ali Allavi ve birçoklarıyla mutabık biçimde, “Bu felaketli savaşın tam bir muhasebesini yapmak için onyıllar gerekecek” diyor. Ve, isabetli bir tespit yapıyor:
“Ama bu dönüm noktası (yani Amerikan muharip birliklerinin Irak’ı terketmesi cç) bir ara değerlendirme yapılmasını gerekli kılıyor. Saddam Hüseyin’in cani yönetiminin devrilmesi ve demokratik siyasetin kıpırtıları, bunların hepsi olumlu sonuçlar. Ama çok sayıdaki olumsuzluklar tarafından gölgelendiler.”
Irak Savaşı’nın “beyni” olarak kabul gören Paul Wolfowitz çok uzun süren bir sessizlik döneminden sonra New York Times gazetesinde kaleme aldığı yazıyla , gelinen “dönüm noktası”na ilişkin bir değerlendirme yaptı. Kore Savaşı ile Irak Savaşı, Kore ile Irak arasında karşılaştırmalara yer verdiği yazısında, “Ümidim odur ki, Başkan, Irak’a başarının geri çekilmemizle değil geride ne bıraktığımızla tanımlanacağını anlıyordur” cümlesiyle Obama’nın dikkatini çekmek istiyor.
Bunun cevabını kendisi şöyle veriyor:
“En asgarisinden, Irak’ın, hem kendi içinde ve hem de komşularıyla barış içinde istikrarlı bir ülke olmasıdır. Ve, bir gün Orta Doğu’da siyasi ve ekonomik gelişmenin önderi olması için Irak’a destek olmalıyız.”
Türkiye ile ABD’nin Irak üzerindeki çıkarlarının kesiştiği nokta da tam burası.
***            ***       ***
Bundan 57 yıl önce Kore Savaşı’nın sona erdiği döneme ait istatistikler ile Irak’ınkiler karşılaştırıldığında Kore’nin Amerika ve Türkiye’nin de dahil olduğu müttefiklerine çok pahalıya patladığı görülüyor. Müttefikleriyle birlikte Güney Kore ordusunun kayıpları yarım milyonun üzerinde. Amerikan askeri kayıpları ise 33, 739 ölü ve kayıp, 103,384 yaralı. Irak’ta Amerikan askeri kayıpları 4400 ve yüzmilyonlarca dolar. Bu arada Iraklı sivil can kaybı 100 bin dolayında tahmin ediliyor. Irak’a ilişkin en ağır faturayı Irak halkının kendisinin ödediği tartışma götürmez.
Bununla birlikte, Irak’ın mevcut sicili, ülkenin hala belirsizliklerle yüklü geleceği ve şiddetin yol açtığı istikrarsızlığına devamına rağmen, her yönüyle 1953 Kore’sinden daha iyi. Güney Kore, bugün 1987’den bu yana demokrasinin oturduğu, Asya Kaplanları’nın başında gelen bir ekonomi mucizesinin gerçekleştiği bir ülke.
Irak, Güney Kore ile kıyaslanmaz bir ekonomik potansiyeli ifade etmesi bir yana, şu anda dahi enflasyonu kontrol altında, işsizlik oranı yüzde 15’e inmiş, Saddam döneminde 4500 internet kullanıcısının 1 milyon 700 bine yükselmiş olduğu bir ülke.
Yine Saddam döneminde 833 bin olan telefon kullanıcı sayısı, 1.3 milyon ve nüfusunun üçte ikisine yakını cep telefonu sahibi. Petrol üretim düzeyi de, 2003 öncesine gelmiş durumda.
Irak’ın sorunları çok büyük ölçüde siyasi. Ülke, kendisini oluşturan parçalar arasında “siyasi uzlaşma”yı becerebildiği ölçüde müthiş bir canlanma potansiyelini ifade ediyor.
Türkiye’nin, Osmanlı Irak topraklarının kaybedilmesinden yani Birinci Dünya Savaşı sonundan bu yana Irak’a geri dönmesiyle oynayacağı “büyük tarihi rol” de tam burada. Irak’ın “siyasi uzlaşma”yı bulmasında, sağlamasında “yumuşak gücü” ile rol oynamasında.
Bütün bölgede –ve okyanuslar ötesi dahil- böyle bir rolü Türkiye’den daha iyi oynamaya uygun hiçbir ülke yok.
Öyle bir rol, Türkiye’yi Irak’la bir biçimde “entegrasyon” rotasına sokar, arasındaki “sorunlu sınır”ı sadece coğrafya kitaplarında bırakır.
Türkiye’nin “Kürt sorunu”nun çözümü ile Irak’ın geleceği, bu nedenle de “entegre”dir...
Yazarın Tüm Yazıları