Macera duygularımızın ihtiyar güvertesi

GECE yarısını geçiyordu...

Bulutlar suya öylesine yansımıştı ki...

Haberin Devamı

Tekneden aşağıya baktığımızda bulutları görüyorduk.
Ve ay bulutların altında kalmıştı.
İnanılmazdı. O kadar yükseklerdeydik ki... Bulutların üzerinde...
Belki de uçan bir masal teknesinden, aşağıya bakıyorduk... Ay altımızdaki denize düşmüştü. Biz bulutların üzerinde... Başımız dönüyordu.
Oysa denizden iki karış yukarıdaydık. Gecenin, denizin, bulutların ve Ay’ın o ışık ve gölge oyunu bizi uçurmuştu.
Sanki gizli bir ressam ani bir fırça darbesiyle bizi masalsı bir tuvale savurmuştu.
Ve oradan çam ağaçlarının ıssız bir bilgelikle kuşattığı Okluk Koyu’na iniyorduk....
Hangi yıldı hatırlamıyorum...
Ama yeni bir yılı kutlamak için oradaydık. Öyle istemişti. Aralık sonu buharlar çıkaran bir kış denizinde kutlama...
İnanılmaz bir sessizlikti...
Kısmet’in güvertesindeydik... Ve gülerek şöyle demişti Sadun Boro:
“Çocuklar benim fazla vaktim kalmadı. Gelin bu gece birkaç yılı aynı anda kutlayalım.”
Osman Atasoy, Haluk Karamanoğlu, Meriç Köyatası...
Sadun Abi’nin bu sözü üzerine o gece Kısmet’in güvertesinde kaç yeni yıl kutladık hatırlamıyorum. Kahkahalarla yıldızları indirdik. Yakamozları yükselttik.
O geceden sonra yıllar geçti... Sadun Abi yeni bir tekne aldı. Salon salamanje bir katamaran...
Ve şimdi Kısmet karaya çıkıyor...
Sadun Boro’nun ilk Türk denizcisi olarak dünya seyahatini yaptığı 10 metrelik “Dev Kısmet”...
Dün Can Pulak aradı:
“Fatih” dedi, “Sadun Abi’nin Kısmet’ini İstanbul’a gönderiyoruz. Buradan yola çıktı. Rahmi Koç Müzesi’ne geliyor...”
Vaayyy be.. demişim...
- Kısmet, Sadun Boro’yu bırakıyor mu?
Sadun Abi ve Kısmet...
Yalnız denize dair değil, ahtapot yahnisi eşliğinde, hayata dair her şeyi anlatan iki denizci ama tek güverte...
Tükenmek bilmeyen keşif duygularımızın pusulası...
Aklımıza gelmeyen bütün yönlerin rotası...
Müzeye geliyor.
Ne zaman kendimi bir rekabetin, ihanetin, öfkenin, kıskançlığın kuşattığı “kara dünyası”nda hırpalanırken bulsam, bütün yönlerimin rotası olarak Sadun Abi’ye ve Kısmet’e doğru yelken açarım...
Denizde bekleyen bir huzurdur o...
İşte şimdi Kısmet karaya çıkıyor...
Güvertesi bir daha 8 No’lu çam ağacını görmeyecek...
Yorgun ve ağır bir hüzünle alıyor pusulasını artık denizden.
Neyse ki, rotasına yakışır bir yere gidiyor... Rahmi Koç Müzesi’ne...

Haberin Devamı

CEM YILMAZ’IN KISMETİ

Haberin Devamı

Dün bu haberi duyunca Nebil Özgentürk’ün Türkiye Defterleri projesini açtım. Cem Yılmaz’ın çektiği kısa filmi izledim...
Filmin adı: “Kısmetin Kısmeti...”
Nebil Türkiye’nin, “hafıza ressamı”dır. Tuvali hayattır, kullandığı renkler de insan öyküleridir.
Türkiye Defterleri de işte böyle bir proje. Filmin konusu şöyle:
Sadun Boro ve Kısmet’in binlerce mil uzaktan dönüşü. Ve Cem Yılmaz’ın babasıyla dayısının Kısmet’i karşılamak için tuttukları sandalla 1 mil bile gidemeden batma tehlikesi geçirmesi... O kadar güzel anlatmış ki Cem Yılmaz...
Filmin sonunda soruyor:
“Sadun Boro ve Kısmet bir başarıydı... Onları karşılamaya giden binlerce insan da başarıyı paylaşmak isteyenlerdi. Kıskançlık yoktu. Aslına bakarsanız, ötekinin başarısını kıskanmadan paylaşabilmek de bir başarı değil midir?”
Güle güle ve hoş geldin Kısmet...
Macera ve keşif duygularımızın ihtiyar güvertesi...

Yazarın Tüm Yazıları