Ne diyeyim

RADİKAL’in manşetinde “Kılıçdaroğlu: Başörtülü kızlar üniversiteye girmeli” cümlesini okuyunca...

Hemen oturup bir “helal olsun” yazısı patlatıverdim.

Haberin Devamı

Sonra da...
Telefonumu, interneti falan kapatıp uzlete çekildim.
Oysa söz konusu Kemal Bey’di ve benim temkinli davranmam gerekirdi.
O Kemal Bey değil miydi, Onur Öymen’in Dersim’in bombalanmasını örnek göstermesine önce “Dur bakalım ahbap... Bize Dersimli derler...” diye efelenen ama sonra zoru görünce anında tornistan eden?
O Kemal Bey değil miydi, Güneydoğu kentlerinden birinde “genel af” diyen, sonra yine zoru görünce çark eden?
Kısacası...
Hata benimdi, günah benimdi, suç benimdi.
* * *
İşin detaylarına girmeyeceğim.
“Öyle demedim, böyle dedim” gibi, “Söylediğim o anlama gelmezdi” gibi mırın kırınlarla uğraşacak mecalim yok.
Sonuçta olan şudur:
Kemal Kılıçdaroğlu, aslında “Üniversitelerde türban özgür olmalı” diye düşünürken, bunu bir türlü ifade edememektedir.
Neden?
Çünkü parti tabanının türbana kıl olduğunu bilmektedir ve gelebilecek tepkilerden çekinmektedir.
AK Parti tabanı da Avrupa Birliği’ne acayip kıldı... Ama Tayyip Erdoğan liderlik yapıp o tabanı değiştirip dönüştürdü.
Liderlik böyle bir şey değil midir?
Tabanının saçma bulduğun duyarlılığına esir mi olacaksın, yoksa tabanını dönüştürecek misin?
* * *
Tamam laiklik konusunda duyarlı ol, tamam kamusal alan tartışmasını yap, tamam türban nereye girer nereye girmez meselelerine dal...
Bir sakıncası yok.
Ama insaf!
Söz konusu olan üniversite... Özgürlüğün harman olduğu yer... Burada da mı yasak taraftarlığı yapacaksın?
Başlarında örtü yok diye en radikal erkeklere bile geçit veriyorsun da, sıra kadınlara gelince mi “Dur bakalım” diyeceksin?
Memleket değişmiş, eski tezler demode olmuş, yeni bir durum ortaya çıkmış. Cumhurbaşkanı’nın eşi türbanlı, Başbakan’ın eşi türbanlı...
Ve sen zerre kadar değişmeyip 25 yıllık ezberi mi tekrarlayacaksın?
Ve her şeyden önemlisi...
Sen daha “Üniversitede türban özgür olmalı” cümlesini özgürce söylemekten aciz isen, neyi söyleyebilirsin ki?

Haberin Devamı

Karanlık el falan yok

NE zaman Sivas’ta Madımak Oteli’nde yaşanan “büyük insanlık ayıbı” söz konusu edilse...
Birileri çıkıp...
“Karanlık eller” masalı anlatmıyor mu?
Acayip ifrit oluyorum.
Çünkü bu “masal”...
Kaytarma kokuyor, “Ben yapmadım o yaptı” telaşını yansıtıyor, faili saklıyor, sorumluluğun hiç bilinmeyen ve bilinemeyecek gizli güçlerin üzerine yıkılmasına yol açıyor.
Oysa yalın gerçek şudur:
Sivas’ta basit bir protesto gösterisi çığırından çıkmış, toplu kıyama dönüşmüştür.
Bir vahşileşme süreci yaşanmıştır.
Ve bu süreç de ancak “yakarak” yatışmıştır.
Maalesef toplanan ahali arasından üç-beş babayiğit ortaya çıkıp, “Durun, ne yapıyorsunuz? Manyak mısınız? Hadi dağılın” falan diyememiştir.
Yani ortada “karanlık eller” yoktur, “vahşileşen yürekler” vardır.

Haberin Devamı

Evlatla övünmek

ANADOLU terbiyesidir:
Evladın başarılarıyla övünülmez.
“Bizim oğlan bir dâhi” denmez. “Bizim kız rekor üstüne rekor kırdı” diye hava atılmaz.
“Bizim çocuklar
öyle zeki, öyle çalışkan ki...” diye başlayan cümleler kurulmaz.
Biraz ince düşünülür.
Mesela evlatları o kadar da başarılı olamamış nice anne ve babanın yaşayacağı üzüntü ve heves hesaba katılır.
Hele kişi Cumhurbaşkanlığı makamında oturuyorsa...
Mesele “basit bir görgü kuralı” meselesi olmaktan çıkar. İşin içine “eğitimde fırsat eşitliği” gibi toplumsal meseleler girer.
O yürek yakan “Ben çocuğuma ne verebildim, sen ne verdin” sorusu sorulur.
Bir yüz kızarıklığı, bir mahcubiyet kaçınılmaz olur.

Haberin Devamı

Bir Yüksel Uzel gecesi

GEÇEN akşam Türk sanat müziğinin duru ve unutulmaz sesi Yüksel Uzel’le birkaç dostumuzu da yanımıza alarak bir “hatıralara saygı” gecesi düzenledik.
Yemek yedik, muhabbeti koyulaştırdık. Gözümün önünden bir film şeridi gibi geçti:
Özal dönemi, Semra Hanım, Türk Kadınını Güçlendirme Vakfı, Osman Yağmurdereli, “Yıllar yorgun ben yorgun” şarkısı falan.
Yani gençlik dönemimin hatıraları...
Yani 80’li yıllar...
Yıllardır Güney Afrika’da yaşayan Yüksel Hanım’la biraz kara kıtadan söz ettik. Biraz Türkiye’nin değişimini konuştuk. Eskiyi andık...
Ve en sonunda 29 Temmuz’da yeniden buluşmak üzere sözleştik.
29 Temmuz’da yeniden buluşacağız, çünkü o akşam Yüksel Uzel, yıllar sonra ilk kez Kuruçeşme Arena’da sahneye çıkacak...
Nasip olursa ben de o akşam Semra Hanım’la yan yana izleyeceğim Yüksel Uzel’i...
80’lere dalıp nostaljinin keyfini çıkararak.

Haberin Devamı

Sadece Türkiye’de olur

-  BİR: Kızını korumak amacıyla kameralar önünde düğün basarak kızını rezil eden anne.
-  İKİ: Hayatında hiçbir zaman herhangi bir eğlence mekânına adımını atmamış bir Bakan’ın eğlence yerlerine çekidüzen vermeye kalkışması.
-  ÜÇ: Olmayan bir tacizin davasının çekiştirildikçe çekiştirilmesi...
-  DÖRT: Köşe yazısıyla evlilik teklifi...
-  BEŞ: Daha düne kadar tehdit yağdırılan ülkenin bir bakanıyla gizlice buluşma...
-  ALTI: Sıkışık trafikte yol vermemeyi, ön almayı, iki araba geçmeyi falan şahane bir uyanıklık örneği sanmak.
-  YEDİ: Beğenilmeyen parti iktidarda diye ülke ekonomisinin büyümesinden rahatsız olmak.
-  SEKİZ: Gazetecinin röportaj yaptığı adamdan, “ruh sağlığı raporu” istemesi gerektiğinin iddia edilmesi.

Yazarın Tüm Yazıları