Türkiye ile İsrail barışabilir mi? Obama barıştırabilir mi?

Alman Parlamentosu Reichstag’ın önündeki geniş alana dev ekranlar kurulmuş, önlerinde kalabalık topluluklar, binanın içindeki oylamayı izliyorlar.

Haberin Devamı

Almanya yeni cumhurbaşkanını seçiyor ve eğer seçemezse Angela Merkel hükümetinin istifası gündeme gelecek. Enfes bir hava. Arkadaşlarıma “Almanya’nın içişlerine karışmayalım” diye takılıyorum. Görkemli Reichstag binasını ve meydana gören bir kafeye oturup, güzel bir Berlin akşamüstünün keyfini çıkarmaya bakıyoruz.
Türkiye, orada da yakalıyor bizi. Herbirimizin cep telefonlarına Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun İsrail Sanayi, Ticaret ve Çalışma Bakanı Binyamin (Fuat) Ben Eliezer ile Zürih’te (daha sonra Brüksel olduğu öğrenildi) üç saatlik bir gizli görüşme yaptığı haberi düşüyor. Almanya, az ötemizde cumhurbaşkanını seçerken, biz kendi “iç ve dış politikamız”a dönüveriyoruz.
Daha birkaç saat önce Bundesakademie für Sichersheitspolitik’in (en anlamlı Türkçesi Federal Güvenlik Akademisi olabilir) Pankow’daki tarihi binasındaki konferansta Alman güvenlik uzmanları bana, Türkiye ile İsrail arasında berbat durumdaki ilişkilerin düzelme şansının ne olduğunu sormuşlardı. Ben de, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Toronto’da ABD Başkanı Obama’ya bunun için zorunlu “dört şart” sıraladığını söylemiştim:
1. İsrail’in Mavi Marmara saldırısından ötürü Türkiye’den açık özür dilemesi;
2. Saldırıda öldürülenlerin ailelerine tazminat ödemesi;
3. Olayın bir Uluslararası Soruşturma Komisyonu tarafından soruşturulması;
4. Gazze’ye uygulanan ambargonun kaldırılması.
Türkiye ile İsrail arasındaki durumun sadece bir “dış politika konusu” olmadığını, Türkiye’nin seçim sathımailine girdiğini, dolayısıyla güçlü bir “iç politika boyutu”nun da bulunduğunu hatırlatmış ve rotanın “normalleşme” yönüne bir nebze dönebilmesi için, hükümetin “zevahiri kurtarma” (face saving) niteliğinde, İsrail’den gelecek bir tavra ihtiyacı olduğunu, o dahi olmazsa ilişkilerin daha da bozulmasının beklenebileceğini cevabıma eklemiştim.
O “zevahiri kurtarma” ne olabilir?
İlk iki şart. Yani, İsrail, Türkiye’den özür diler ve yol açtığı can kayıplarından ötürü tazminat öderse, Tayyip Erdoğan bunu içeri dönük bir “başarı hanesi”ne dönüştürebilir. Uluslararası Soruşturma Komisyonu kurulması konusu ve Gazze ambargosunun kaldırılması, zaman alacak, çok yönlü ve uluslararası boyut taşıyan çabalar ve doğrudan Türkiye-İsrail ikili ilişkilerinin çerçevesinin içine girmiyorlar.
Türkiye, bunlardan vazgeçmemeli ama en kısa vâde açısından “olmazsa olmaz” koşullar, “özür dileme ve tazminat” olmak zorunda.
Davutoğlu-Ben Eliezer gizli görüşmesi, bu “olmazsa olmaz” yolundaki ilk adım olarak görülmek durumunda.
***                             ***                   ***
Peki ne çıktı bu görüşmeden?
Öğrenildiğine göre, Davutoğlu, Tayyip Erdoğan’ın Obama’ya ilettiği “dört şartı” haliyle gündeme getirmiş. Bırakın bu “dördü”nü, daha işin o kadar başındayız ki, ilk “ikisi” ya da sadece “biri”nin kabulü noktasında bile değiliz; çünkü bu görüşmenin kendisi şu anda İsrail hükümetini dalgalandırmış halde.
Ancak, kapı aralandı ve bu görüşmeyi ikinci bir görüşmenin izleyeceği aşağı yukarı kesin.
Şu anda, “görüşme talebi” kimden geldi konusunda bile bir netlik yok. İsrail Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman, kendisine haber verilmediğini, bunun Başbakan Netanyahu ile arasında “güven bunalımı”na yol açtığını bildirip, görüşmeyi şiddetle protesto edince, İsrail Başbakanlığı adına yapılan açıklamada Lieberman’ın haberinin olmaması “teknik” bir mesele olarak değerlendirildi ve “görüşme talebi”nin “Türk tarafından geldiği” öne sürüldü.
Yani, Türkler görüşme isteyince, Netanyahu, böyle bir görüşmeyi reddetmek için bir neden görememiş.
Ahmet Davutoğlu ise, “görüşme talebi”nin İsrail tarafından geldiğini dün açıkladı.
Hangisi doğru?
Galiba en doğrusu, dün İsrail’in Haaretz gazetesinin internet sitesinin öğledensonra verdiği haber. “Kudüs’teki kaynaklar”a dayanarak Haaretz, Davutoğlu-Ben Eliezer görüşmesinin “Obama yönetiminin baskısı sonucu gerçekleştiğinin anlaşıldığını” bildirdi.
Bizim kanaatimiz de buydu.
Barack Obama-Tayyip Erdoğan Toronto görüşmesinin sonuçları yavaş yavaş çıkıyor. İki lider arasında Toronto’da Türkiye ile İsrail’in tekrar nasıl biraraya gelecekleri konusunun ele alınmamış olması mümkün değil. İki hafta önce Washington’daydım ve “lobi”nin tüm “silahlarını” Türkiye’ye çevirip nasıl ateşlediklerini, Washington’da Türkiye’ye yönelik, BM Güvenlik Konseyi’nde İran oylamasındaki “Hayır” oyuyla da beslenen nasıl bir “hayal kırıklığı ve rahatsızlık” yaşandığını görmüştüm.
Bunun en kısa vâdeli sonuçlarından biri, sonbaharda Ermeni soykırım tasarısının Kongre’ye gelmesi olabilir. Amerika da Kasım ayında seçimlere gidiyor. “Lobi”nin etkisi malûm. Yakın gelecek, Türkiye-Amerika ilişkilerinin çok sorunlu olacağının işaretleriyle dolu.
Obama bunu istemiyor ama Washington’da Tayyip Erdoğan ismi ve mevcut hükümetin kredisi pek gözükmüyor. Olabilecek hasarı önlemenin ya da asgarîye indirmenin en etkili yollarından biri, Türkiye ile İsrail ilişkilerdeki tahribatından tamirine başlamaktan geçiyor.
Brüksel’deki Davutoğlu-Ben Eliezer görüşmesi bunun ilk ürünü.
***                     ***               ***
İsrail yönünde iş hayli karışık. Lieberman, Dışişleri Bakanı sıfatı taşıyor olmasına rağmen, “dışlanmışlık”tan ve Türk muhatabanın karşısına bir başka (İşçi Partili) bakanın oturmasından öfkeli. Bununla birlikte koalisyonun ikinci büyük ortağı olan partisini hükümetten çekmeyi düşünmüyor. Savunma Bakanı Ehud Barak ise görüşmeden haberli ama görüşmeye karşı çıkmış. Görüşmeye onayını veren Başbakan Netanyahu. Birkaç gün sonra Obama ile ertelenen görüşmesine gidecek.
Yani, İsrail yönünden bakıldığında “Brüksel gizli görüşmesi” bir Obama-Netanyahu ortak yapımı. Hazırlığı ise Obama-Erdoğan arasında kotarılmış.
Davutoğlu’nun karşısına oturan İsrailli bakan ise İsrail hükümetinin en ateşli Türkiye yanlısı olarak bilinen, Davos’taki “one minute”dan sonra da Ankara’ya gelen, Irak kökenli, eski bir general; Irak’taki adıyla Fuat Ben Eliezer.
Ben Eliezer, “uluslararası soruşturma komisyonu”ndan bile yana olacak kadar, İsrail hükümetinin içindeki ters akıntı.
31 Mayıs faciasından sonra, Obama’nın inisyatifiyle Davutoğlu ve Ben Eliezer’in yani Türkiye ile İsrail’in gizliliği derhal kaldırılan bir şekilde biraraya gelmeleri önemli ve bir başlangıç. Ancak, İsrail’den en azından –en azından- hem de kısa bir süre içinde “özür ve tazminat” bile gelmezse, bu gelişme gelir ve Türkiye’nin içinde Tayyip Erdoğan hükümetini şiddetle vurur.
İsrail hükümetinin bu konudaki “iç çatlakları” ne olursa olsun, Türk hükümeti kadar “kırılgan” konumda henüz değiller. Ne de olsa, Amerika’da yakında seçim var ve Washington için İsrail’i kollamak, Türkiye’yi küstürmemekten daha öncelikli.
Bu yeni sürecin ne yönde ve nasıl ilerleyeceğini, Obama-Netanyahu görüşmesinden sonra daha iyi sezebileceğiz.
Tam bu noktada, Obama-Erdoğan görüşmesinin bir başka “izdüşümü” olabileceğini de fark etmeliyiz: Toronto’da İsrail ile tamirata başla telkinini alan Tayyip Erdoğan, bunun yerine getirilmesi karşılığında PKK konusunda Obama’dan somut bir şey koparttı mı acaba?
Birkaç ipte birden oynamak ve birkaç cephede aynı anda savaşmak zor iş. Tayyip Erdoğan’ın, ABD ile itişip kakışmamayı seçtiği anlaşılıyor. Ama bunun için ne fiyat ödenecek acaba?
İsrail’e “özür diletebilecek” ve “tazminat ödettirebilecek” mi? (Bunun Amerika’sız olmayacağı anlaşılıyor). Bu sağlanırsa, Türkiye, hangi konuda, nerede geri adım atacak? Türkiye’nin “esneklik marjı” ne kadar ve Tayyip Erdoğan’ın “pragmatizm sınırı” nereden geçiyor?
Brüksel’deki “gizli” Türkiye-İsrail temasının ürettiği “açık” sorular…

 

Yazarın Tüm Yazıları