Bir mekan FISHMEKAN

Emin Mahir üç günlüğüne İstanbul'a gelmiş. Buluşup yemek yiyeceğiz de nereye gideceğiz? Ne zaman? Üç gün bu; Can burada, Canan burada, arkadaşlar sırada.

Pazar günü öğle yemeği için sözleştik. Emin Mahir ağzının tadını bilir. İstediği kadar Boğaz'ın en güzel yerine kurulsun, isterse İstanbul'un incisi olsun iyi yemek yenmeyen yerlere gitmez. Gitse de sizin hatırınız için gider, önüne gelen yemekleri yemez, oyalanır.

Fishmekán'a gitmeyi önerdim. Hadi Yöney'in açtığı yere.

TIPKIBASIM MEZE YOK

Fishmekán adı üstünde bir balık lokantası.

Hadi, uzun yıllar mimar olarak çalıştıktan, yüzdoksan küsur lokanta yaptıktan, İstanbul'un köşe bucak semtlerinde farklı tatlar kovaladıktan sonra burayı açmaya karar vermiş. Her şeyden önce kendi, sonra sevdikleri sonra da kazık yemeden de güzel yemek yenebileceğini cümle áleme göstermek için. İçim rahat.

Çok yeni açıldı ama ben en az üç kez gittim ve gerçekten de artık birbirinin tıpkıbasımı sıradan mezelerin, taze olsalar da özel olmayan balıkların yenildiği lokantadakilerden farklı yemekler yedim. Balık köftesi, közlenmiş patlıcanlı karışık salata, ıspanaklı levrek, armut turşusu, somon lakerda, örtülü karides, susamlı deniz mahsulleri, tatlılardan da dondurmalı irmik helvası, volkan, sıcak baklava.

İster inanın ister inanmayın, üç otuz paraya. Biraz erken gittim, sadece Emin Mahir değil, otuz yıl önce birlikte yola çıktığımız, araya boşluklar girse de ayrılmadığımız arkadaşlar bir araya geleceğiz. Fafa yok, o Ankara'da. Bir de Nilgün. O da Roma'da.

Sofra kurulmuş, beyaz örtüler, bardaklarda değişik renklerde peçeteler, Kuleli'ye karşı bir masa.

ŞENLİK, SOHBET

O gün Arnavutköy'de şenlik var. Ne sıkılı yumruklar ne katı sloganlar: Yufkacısı, kasabı, balıkçısı, bakkalı Arnavutköy'ün bütün esnafı bir de ister doğma büyüme buralı ister dışarlıklı olsun Arnavutköy yaşayanları, üçüncü bir köprü istemediklerini şenlik yaparak söylüyorlar. Yollarda sakalar, keten helvacılar, kermeste satacakları malları tezgáhlara dizen kadınlar, pankart taşıyan öğrenciler, bu cümbüşte kendilerine de sıra geleceğini düşünen gençler, davulcular, zurnacılar, nerede hareket orada bereket diyenler, geçerken duranlar, dayanışma ruhu adına buraya koşanlar, kendini İstanbullu hisseden herkes dışarıda, sokaklarda. Birkaç tane de ünlü isim varmış. Ertesi gün, gazetelerden öğrendim.

Olmasa da olurmuş. Önce erkenciler, Aydın'la Canan geldi. Sonra Alageyik'le Emin Mahir. Gözümüz kapıda: Kesibe de gelecek.

Birer bira içsek de öyle mi rakıya geçsek derken o da geldi. Bağdat'tan yeni dönen Selim Karaosmanoğlu ve masanın neşesi gençlerle birlikte, Hülyalı Zeynep, yakışıklı Arda ve büyümeye can atan Ali.

Baş köşeyi Aydın'a verdik: Hakkı. O hepimizin ortak paydası. Uçlara gençleri dizdik: Genç olmanın yazgısı.

İçecekleri söyledik. Gerisi kendinden geldi. Yemek, içki, şenlik, sohbet: Bir pazar günü de böyle geçti.

Adres: Fishmekan

Arnavutköy Caddesi No: 60

Tel: 212 358 51 58-59

Dünyayı yeseniz 30 milyon civarında. Rezervasyon yaptırmakta fayda var.


Hadi Yöney'in tarifi


2 adet kemer patlıcan

4 adet domates

4 adet sivribiber

3 diş sarımsak

1 çay bardağı sızma yağ

1600 gr. deniz levreği

Deniz levreği ayıklanır ve pulları kazınır. Levrek fleto kesilir ve 400 gr. parçalara ayrılır. Parçaların içindeki kılçıklar cımbız ile ayıklanır. Levrekler tuzlanır ve dinlenmeye bırakılır. 4 patlıcan, 4 domates, 4 biber kömür ateşinde iyice közlenir. Sızma zeytinyağı, tuz, 3 diş sarımsak havanda dövülür ve közlenmiş patlıcanlar içine bırakılır. Levrekler iyice yağlanır ve kömür ızgarasında arkalı, önlü pişirilir. Sırasıyla köz patlıcan yanına köz domates ve biberler yerleştirilir, pişen balık üzerlerine konularak servis edilir. (Fesleğen sos ile verilirse daha keyifli olur.)


EMİN MAHİR BALCIOĞLU


Bir kumaş ilk metresinden belli olur derler ya Emin Mahir'in de hayatı sanki doğduğunda biçilmiş. Diplomat bir babanın fırlama oğlu. Çocukluğu bütün diplomat çocukları gibi birbirine zerre kadar benzemeyen şehirler, birbirine taban tabana zıt kültürler, farklı dillerin konuşulduğu farklı ülkelerde geçmiş. ‘‘Her sınıfta sil baştan, Yeni arkadaşlar edinir eskileri özlerdim. Önce sıfır alır sonra başarırdım’’ dediği ilkokula İtalya'da başlamış. Sonra Norveç, sonra Venezüella. Aile Türkiye'ye dönmüş de Emin Mahir doğduğu ülkeyi görmüş. Lise yıllarında gezgin derviş. Üniversiteye Torino'da gitmiş. Mimariye gönül vermiş. 1975'te Ankara: ODTÜ'de doktora. İnsan genç olur da vurulmadan durur mu? O da vurulmuş. Ankara'nın en güzel kızına, Alageyik'e sevdalanmış. Ama hayat ona vurulmak demenin yalnızca sevdalanmak demek olmadığını çabuk anlatmış: Madrid'de canından can almış. Emin Mahir'i o yıllarda tanıdım. Öyle yıllar ki herkes kendi çapında ‘‘benzersizdi.’’ Meraklıydı, inceydi, keskindi. O bizlere hem benzer hem benzemezdi. Gençlikte önemli kavşaklar vardır ya, hani kimine kırmızı yanar, durur kalır, kimine yeşil, geçer gider. Emin Mahir de gidenlerden. Cenevre'ye Ağa Han Vakfı'nda çalışmaya gitti. Ağa Han Vakfı'nda çalışmak demek, dünyanın dört bucağında yaşamak demek. Bir ara Tanzanya'da Zanzibar’daydı, sıtma olmuştu. Bir ara Venedik'te Lido'da, mutluydu. Yaz kış demeden her teneffüste

kendini bahçeye atan çocuklar gibi her fırsatta Ankara'ya geldi. Nasıl gelmesin? Can oradaydı, gözbebeği. Samancı Üniversitesi kurulurken danışmanlık yapması önerildi. Kabul etti, geldi İstanbul'a yerleşti. Sonra beş yıl boyunca gecesini gündüzüne, bilgisini harcına kattı Atlı Köşk'ten çağdaş bir müze yarattı. Benzer işleri başka ülkelerde, başka şehirlerde de yaptığını hatta daha büyük projelerde çalıştığını biliyorduk da ilk kez yanındaydık. Kıvancını paylaştık. Şimdi gene Cenevre'de. Cenevre'de dediysem merkez üssü Cenevre. Üç şehirde üç ayrı proje için uğraşıyor. Biri Toronta'da, Saadettin Ağa Han özel koleksiyonunun sergileneceği, gençlere bursların verileceği, yeni alımların yapılıp audio-visuel sistemlerin kurulacağı bir müze kuracak. Diğeri Zanzibar'da. Daha önce restorasyonunu yaptığı bir binada, Hint Deniz Tarihi müzesi açacak. Dünyanın dört bir tarafından geçmişte bu denizde kullanılan araç gereçleri toplayacak. Sonuncusu da Paris'te. Her yıl yüklü bir miktar zarar eden ve gittikçe tozlu bir çehreye bürünen Chantilly şatosunu çağdaş bir görünüme kavuşturacak. Bunca işle nasıl mı başa çıkacak? Her iş kendinle tutuştuğun bir bahistir ve kendine yenilmek istemezsin ya, o da öyle yapacak. Gücünü kendinden alacak. Sonra? Emin Mahir'in sözlüğünde yarım bırakmak yok ya sonra gerekli parayı bulacak, yarım bıraktığını düşündüğü tek işi gerçekleştirmek için New York'a uçacak. New York, son durak.
Yazarın Tüm Yazıları