Baykal’sız Baykalizm mi?

Konuyu kapattık mı?

Bundan tam iki hafta önce Deniz Baykal istifa etmişti. Tüm CHP, “yandaşları”yla birlikte ayaklanmış, “aşağılık komplo”nun açığa çıkarılmasını, “kaset olayı”nın aydınlatılmasını talep ediyordu. Parmaklar, “kaset komplosu”nu açığa çıkarma sorumlusu olarak hükümeti işaret ediyordu.

Haberin Devamı

Deniz Baykal’ın evinin önünde çadırlar kurulmuş, ülkenin orasından burasından gelen CHP’li gençler “Baykal geri dön” diye “açlık grevi” başlatmışlardı. Kemal Kılıçdaroğlu, iki hafta önce bugün “Genel Başkanlığa aday değilim” diye açıklama yapmış, “lideri”ne sadakatini sergilemekle meşguldü.
Bu manzaralardan bir hafta sonra Kemal Kılıçdaroğlu, Genel Başkanlığa adaylığını açıkladı. Önder Sav, vakit geçirmeden Kılıçdaroğlu ile saf tuttu. “Gandi Kemal”, “Halkçı Kemal” tezahüratı altında medyada müthiş bir Kılıçdaroğlu rüzgarı esti, estirildi.
Kasetten iki hafta sonra, Kılıçdaroğlu’nun adaylığını açıklamasından bir hafta sonra ise, gününde yapılacak Kurultay’da Deniz Baykal’a oy verecek delegelerin hepsi Kemal Kılıçdaroğlu’nu Genel Başkan seçtiler.
Ve Kılıçdaroğlu, seçildikten sonra ilk iş olarak Anıt Kabir’e gitmek yerine Deniz Baykal’ı ziyarete gitti. Yanına da Deniz Baykal’ın istifasını ekranda gözyaşlarıyla izlemiş olan Gürsel Tekin’i alarak.
Deniz Baykal, Kılıçdaroğlu’nun sadece selefi ve “eski patronu” değil, gelecekteki “Cumhurbaşkanı adayı” da. O sözü ve düşüncesi kayıtlara geçti zaten.
Kaset?
Onun peşine düşen yok. O unutuldu. İstifasını, konunun peşini bırakmayacağını, bunun bir “meydan okuma” olduğunu söyleyen Baykal’ın kendisi bile bırakmışa benziyor.
İki hafta içinde gelinen sonuca dışarından bakan biri CHP’de “Baykal’sız Baykalizm” döneminin başladığına pekala hükmedebilir.
***            ***         ***
CHP’de gerçekten bir “yenilenme” olup olmadığını anlamak için başvurulması gereken iki ölçüt var:
1. Kemal Kılıçdaroğlu’nun Kurultay konuşması;
2. Yeni Parti Meclisi’nin yapısı.
Kılıçdaroğlu yerine başına “kaset felaketi” gelmeseydi aynı gün aynı saatte konuşacak olan Deniz Baykal, kuşkusuz, farklı içerikte ve vurgularla konuşacaktı.
Kılıçdaroğlu, Kurultay konuşmasıyla “fark” yarattı. Doğru.
Peki ne söyledi?
CHP’yi seçime doğru “iktidar koşusu”na çıkartmayı esas alan iki “zemin” üzerinde durdu; o iki zeminin dışında ele gelir, “yenilik heyecanı” verecek hiçbir şey söylemedi. O iki “zemin” ise, “yolsuzluk” ve “yoksulluk”.
Kemal Kılıçdaroğlu, Ak Parti’yi seçim güzergahında “yolsuzluk” ve “yoksulluk” söylemi üzerinden vurmayı ve “yeni” ya da ortada savrulan ve Ak Parti’den kopartılacak “seçmen”e yönelmeyi hesaplıyor.
Bu “hesabı görmek” üzere oluşturulan yeni Parti Meclisi’nde Deniz Baykal için göz yaşı dökenler yok. Yerlerine gelen “yeni yüzler” hukuk tarihimizin utancı “367”nin ateşli savunucularından, “Silivri dayanışmacıları”na uzanan yelpazede yer alan ve esaslı bir “değişim” umudunu hiç ama hiç beslemeyen figürler.
Kılıçdaroğlu’nun Kurultay salonuna 28 Şubat’ın simgesi “10. Yıl Marşı” ile girdiğini, konuşmasını arkasındaki ekranda sürekli gösterilen “Ergenekon mağdurları”nın fonu önünde yaptığını “önemsiz ayrıntı” saymayacaksak, Deniz Baykal’ın Kemal Kılıçdaroğlu ile değiştirilmesinin “mesajı”nı doğru “kodlar”la anlayabiliriz.
CHP’de nöbet değişti. Doğru. Yeni nöbetçiler geldi. Doğru.
Ancak CHP’nin olumlu anlamda ve yönde “değişimi”nin, Türkiye’yi Ak Parti’nin ufuklarının daha ötesine taşıyacak “yeni dinamikler”in bir yansıması mı?
Soru burada.
Ve tabii ikinci soru da şu:
Bu, CHP’de varılan nokta “Baykal’sız Baykalizm” mi?
***             ***          ***
Toplumların yaşamında belirleyici değişikliklerin geliş biçimi, siyasi şahsiyetlerin gidişi ve gelişi önemlidir. Deniz Baykal’ın iki hafta önce tüm CHP’nin kıyamet koparttığı, “aşağılık komplo” diye nitelenen bir yolla gidişi, Kemal Kılıçdaroğlu’nun aynı yoldan gelişi ve “aşağılık komplo”nun gündemden düşüşü garip gelmiyor mu?
Ortada “yolsuzluk” ve “yoksulluk” ötesinde bir seçim kampanyası söyleminin dışında herhangi bir “projesi” olduğu kuşkulu “yeni CHP nöbetçileri”nin yeminli Tayyip Erdoğan hasımlarının kantarın topuzunu kaçırmış iyimserliği dışında toplumda yepyeni heyecanları ateşleyecek bir hali var mı?
Şayet varsa, bunu, CHP’de olan-bitenden ziyade Ak Parti’nin “iktidar yorgunluğu” ve bunun yol açtığı zincirleme yanlışlarla açıklamak daha isabetli olur.
CHP’nin şu haline rağmen, Kılıçdaroğlu ismi çevresinde –medya pompalaması bir yana- bir rüzgar esmişse, giderek genişleyen boyutlarda kitlelerin Ak Parti iktidarından rahatsızlık duymaya başladığını görmek gerekir. Bunu en başta Ak Partililerin duymasında yarar var.
Kılıçdaroğlu’nun CHP Genel Başkanlığı ile Ak Parti’ye epey bir zamandır hükmeden ve onu gevşeten “Baykal muhalefeti rehaveti”nin bitmesi gerekiyor.
Referanduma giden süreçte, kimin aslında ne olduğunu, nerede durduğunu, “vesayet rejimi”nin “Cumhuriyet muhafızları”nın kimler olduğunu görüp anlayacağız.
“Cumhuriyet muhafızları” üniforma mı değiştirdiler; yoksa “üniforma”nın altındaki “Cumhuriyet muhafızları” mı değişti?
Göreceğiz.

Yazarın Tüm Yazıları